Geçen haftaki yazımızda solun atomizasyonu ve meşruiyet krizi ile istim alan neoliberal politikaların daha bütünsel toplumsal ve siyasal atomizasyona ve meşruiyet krizine yol açarak sürdürülebilir olmaktan uzaklaştığını vurgulamış, neoliberalizmin yarattığı bataklık karşısında tarihin solu yeniden sahneye çağırdığı saptamasını yapmıştık. Ve "Sol bugün bütün toplumları kemiren parçalanmışlığa, bireyciliğe,etnik, dinsel-mezhepçi cemaatçiliğe, kaotikliğe, kuralsızlığa, güven duygusu yitimine son verecek tek seçenek olduğu iddiasıyla ve bu iddiayı realize eden, inandırıcı kılan bir politik söylem ve taktikler demetiyle toplumun önüne çıkmak durumundadır" demiştik. Sol bu süreci kendi meşruiyet krizini aşmak ve yeniden önemli bir siyasal aktör haline gelmek için kullanabilir, kullanmalıdır. Bu tablo solu bu "ara dönem"de ilkelerinden vazgeçmeden ama taktiksel anlamda tarihinin en esnek ve çok yönlü politikalarını uygulamaya mecbur kılıyor. Zihinsel ve psikolojik bakımdan solun bunu kavraması, kabullenmesi hiç de kolay değil. Peki sol, halihazırda mevcut olan -hatta giderek derinleşen- politik parçalanmışlık ve kaos ortamını doğru okuyarak, gerekli politik adımları cesaretle atabilecek mi? Politik bakımdan buna ne kadar hazır? Sorunun kritik ve acilen çözüm bekleyen halkası burasıdır. Bir politika pratiği inşa etmeden önce, bir "dönem tahlili"ne sahip olmak gerekir... Böylesi bir tahlil olmadan olayları doğru konumlandırmak, doğru politik tutum almak, yol açıcı pratik müdahaleler geliştirmekte de olanaklı olamaz. Farklı dönemler, farkı öncelikleri zorunlu kılar. Politika sanatı, ilke ve amaç sapması yapmadan her dönemsel durumda gereken taktik esnekliği  gösterebilmekte saklıdır. Taktikler taban tabana zıt yönde değişebilir. İlk bakışta bir çelişki ve tutarsızlık algısına da yol açabilir. Ama farklı vurgulara ve önceliklere karşın ortada son derece tutarlı bir hedef ve aynı ilkesel zemin vardır... Farklı taktik politikaların arasındaki ilkesel ve politik tutarlılık, ancak o politikaların arkasındaki "dönem tahlilleri" anlaşıldığında/bilindiğinde görülebilir. Bunu başarmak için bir dünya görüşünü gerçek manada içselleştirmiş olmak gerekir. Bir şeyi bilmek, o şeyi birbirinden farklı koşullar altında yeniden üretebilmek demektir. Bu başlı başına zor bir iştir. Söz konusu sol/sosyalist politikaysa bu zorluk katbekat fazladır... Zira artık geçmiş tecrübeler bize var oldukları halleriyle, hazır bir kaldıraç gibi, hemen/bir çırpıda yardımcı olamaz. Bugün içinde bulunulan dönemsel aralık, bilindik yükselme, durgunluk, gerileme dönemselleştirmeleri ile tanımlanabilecek bir mecra değil. Bulunulan yerin tam adı, "yeniden yükseliş arifesidir". Bugün geçmiş deneyimlerden "hazır reçete" gibi yararlanmak olası değil... Bugünkü "yükseliş öncesi dönemi" kendi gerçekliği içinde değerlendirmek ve bu temelde  geçmiş deneyimleri yeniden üretebilmek gerek... Bunu başarmanın ilk koşulu ise çok aşinası olunmayan bir siyasal tablo ve görev çizelgesiyle karşı karşıya olunduğunu bilince çıkarmak. Elbette sıfırdan da başlanlmayacak... Genel kural olarak "sol dalga sürecini" iki önemli dönemin bütünü sayabiliriz. Solun programatik tutarlılık ve bütünlüğünü inşa ettiği, politik meşruiyetini sağladığı/ artırdığı "esnek  taban ve esnek örgüt" eksenli dönem... İki; solun toplumsal/sınıfsal tabanına oturduğu, örgütsel ve politik anlamda sınır çizgilerini belirgince çizdiği dönem... Her zaman buradaki sırasıyla ve pirüpak biçimde yaşanması gerekmese de, bu iki dönemleştirme sol dalga  sürecinin "olmazsa olmaz" boyutlarını oluştururlar. Ağırlıklı olarak hangi dönemin içindeyseniz, politik  öncelikleriniz de buna göre şekillenir. Peki bu dönemleme verisini nasıl güncelleyeceğiz? Haftaya buradan devam edeceğiz.