1980 sonrası işçi hareketini üç bölüme ayırmak olanaklıdır. 1985-1991 yükseliş dönemi, 1991-2000 nispi durgunluk dönemi, 2000'den bu güne durgunluk içinde gerileme dönemi... İşçi hareketinin gerilemeye başladığı 1991 tarihi çok özel bir tarihtir. Dışta sosyalist bloğun çöktüğü, içte Kürt hareketinin gerilediği ve Körfez Savaşı'nın başladığı tarih... Bu faktörlere DYP-SHP koalisyon hükümetinin ve SHP'li belediyeler deneyiminin toplumda ve tabi ki işçi sınıfında yarattığı derin hayal kırıklığını da eklemek gerek... Tüm bu etmenlerin bileşkesi olarak 1991'de Zonguldak Madenci direnişiyle yükselişinin doruk noktasına çıkan işçi hareketi o tarihten sonra düzenli bir gerileme sürecine girmiştir. Durgunluğa/gerilemeye başlayan bir işçi hareketinin geleceği hakkında iyi kötü bir öngörüye sahip olabilmek için bu gerilemenin nedenleri hakkında fikir sahibi olmak öncelikli bir öneme sahiptir. İşçi hareketi neden bu kadar uzun dönemli geriler? İşçi hareketi tarihinden kalkarak bu sorunun üç muhtemel yanıtı olduğunu söyleyebiliriz. Bir, işçi hareketi önemli kazanımlar elde etmiştir. Genellikle işçi hareketinin örgütlü ve güçlü olduğu ve kapitalizmin de istikrarlı bir büyüme sürecinde olduğu dönemlerde rastlarız bu duruma. İşçi hareketi elde ettiği tatmin edici kazanımlar sonrasında adeta bir müddet bu kazanımları sindirmek ve dinlenmek için geri çekilir. İşçi hareketi bu tür bir geri çekilmeye dayalı olarak eylemsiz bir döneme girebilir. Buna şekli bir gerileme diyebiliriz. Bu tür geri çekilmeleri bir müddet sonra ve çok daha moralli ve örgütlü olarak eskisini aşan büyüklükte hareketlerin izleyeceğini söyleyebiliriz. İki; yeterli örgütlülükten ve hazırlıktan yoksun biçimde bölgesel ya da genel planda ayağa kalkan işçi hareketi devlet tarafından ağır bir biçimde ezilirse... Genellikle kapitalizmin taviz marjının düşük olduğu kiriz durumlarında yaşanır. Bu çok sayıda ölüm ve yaralanmaların, kitlesel tutuklanma ve işkencelerin eşlik ettiği bir yenilgidir. Yani açık bir hezimet ve ezilme durumu. Bu durumda işçi sınıfının belini yeniden doğrultup örgütsel ve eylemsel planda eski haline dönebilmesi için karamsarlık ve ideolojik kaosun da eşlik ettiği uzun yıllar gerekir. Ve/fakat işçi hareketi bu bunalımı aşıp yeniden hareketlenmeye başladığında geçmişten çok daha örgütlü ve bilinçli olarak yola koyulur. Üç; işçi hareketindeki en tehlikeli, yakın ve orta vade açısından öngörülmesi en zor gerileme biçimi ise ideolojik ve örgütsel bunalım nedeniyle meydana gelen gerilemedir. Bu gerilemenin nedeni işçi sınıfını besleyen nesnel dinamiklerde bir zayıflamanın varlığı değildir. Öznel yönü belirleyici bir bunalımdır söz konusu olan. Bu bir öndersizlik/örgütsüzlük durumudur... Ama sorun örgütlerin mevcut olmaması değil, ideolojik ve örgütsel bunalım nedeniyle örgüt/örgütlenme gerçeğine karşı işçi sınıfında derin bir umutsuzluk ve güvensizliğin var olmasıdır. Bu öznel kriz ortamında işçi sınıfı içinde sınıf bilinci ve örgütlenmesi ciddi deformasyonlara uğrar, bireycilik ve dine dönüş ele ele hayli yaygınlık kazanır Türkiye'de (aslında uluslararası planda da) bugün var olan gerileme tablosunun temel nedeni bu üçüncü maddede belirttiğimiz nedendir. Kuşkusuz sola güvensizlik olarak niteleyeceğimiz bu etmene bağlı olarak yaşanan durgunluktan sermaye sınıfı ve siyasal iktidarlar işçi sınıfını yapısal olarak da paralize etmek doğrultusunda yararlanmışlar ve bu anlamda önemli mesafeler de kazanmışlardır. Bu da ek bir güçlüktür. Ama geçtiğimiz yıllar içinde yaşanan kısmi işçi eylemlerinin ortaya çıkardığı sonuçlar bize en azından Türkiye'de temel problemin bu yapısal parçalanma değil, ideolojik ve örgütsel bunalım olduğunu göstermektedir. Yani işçi hareketinin gerileme gerçeğinde bugün öznel faktörler çok daha belirleyici durumdadır. Bu tür durumlarda işçi sınıfının geleceğinde en önemli risk toplumsal yapıyla birlikte derin bir çürüme yaşanmasıdır. Ki Türkiye'de ki tablo bu tür bur çürüme halinin varlığını ortaya koymaktadır. Ama tablo sadece karanlık mıdır? Hayır... Çünkü bir yanda işçi sınıfı eylemini besleyen nesnel dinamikler hala ciddi ölçüde ve güçlenerek varlığını korumaktadır. Son süreçte çok daha dolaysız ve ağır biçimde hissedilen iktisadi kriz, bu dinamikleri daha da güçlendirmektedir. En az bunun kadar önemli olan ise işçi sınıfının eylem ve örgütlenme isteğinde giderek bir artış yaşanmakta oluşudur. Bu istek artışını metal eylemlerinde, Zonguldak Madenci eyleminde, Flormar Direnişinde ve Üçüncü Havalimanı eyleminde bariz biçimde görmekteyiz. Peki bu tür dönemlerde muhtemel bir işçi eylemi nasıl şekillenir? Bu soruya hem tarihsel deneyimlerden hem de güncel eylem deneyimlerinden kalkarak anlamlı cevaplar üretebilme imkanına sahibiz bugün. 1-Tarihsel deneyimler bu dönemlerde işçi eylemlerinin hem zaman hem de sektör olarak öngörülemez olduğunu gösteriyor. Yine tarihsel deneyimlere baktığımızda hiç beklenmedik bir anda, beklenmedik bir nedenle ve işçi sınıfının beklenmedik kesimlerinde ani patlamalar yaşanabildiğini ve yeni işçi hareketi dalgasının bu şekilde tetiklenebildiğini görüyoruz. 2- Döneme biraz daha geniş bir zaman aralığında baktığımızda pek sık tekrarlanan Kürt hareketinin işçi hareketin gelişimine ket vurduğu savının da nesnel verilerle örtüşmediği hatta iddia edilenin tam tersi bir nedensellik ilişkisi kurulabileceğini görüyoruz. Bu ezber nesnel gerçeği tarif etmekten ziyade egemen ideolojinin sol üzerindeki etkisinin işareti gibi durmaktadır. 1985-91, 91 sonrası süreçlere baktığımızda egemen söylemin tek tek işçilerdeki etkisine rağmen iki hareketin paralel ve birbirinden nesnel olarak destek alır biçimde ilerlediğini, 1991 sonrasında da neredeyse eş zamanlı olarak bir tıkanma ve kriz ile karşı karşıya kaldığını görüyoruz. Dolayısıyla işçi hareketinin bilinç düzeyinden farklı olarak gelişen toplumsal muhalefet hareketlerinin (son olarak Gezi direnişi ve Metal Fırtına gibi) işçi hareketini tetikleyici bir rol oynayabildiğini, gelişen işçi hareketinin de yalıtık gelişen tüm toplumsal muhalefet kimliklerini emek eksenli temelde birleştirici/ortaklaştırıcı bir rol oynadığını görebiliyoruz (Tekel ve Flormar Örneğinde olduğu gibi). Dolayısıyla geçen dönemin deneyimlerinden kalkarak sınıfın dışında gelişecek ciddi toplumsal muhalefet hareketlerinin de işçi sınıfı hareketi için tetikleyici bir kıvılcım olabileceğini de görebiliyoruz. 3- Elbette uluslararası planda gelişecek işçi hareketlerinin de bu kilidin açılmasında önemli bir faktör olarak rol oynayacağını tarihsel deneyimlerden kalkarak söyleyebiliriz. Kapitalizmin evrensel planda yaşadığı kriz Türkiye işçi hareketinin yeniden yükselmesi açısından bu tür bir etmenin rol oynama olasılığını da artırmaktadır. Güncel eylem dinamiklerinin bize sunduğu önemli veriler de var. Metal fırtına olarak nitelenen direniş başta olmak üzere son dönemdeki işçi eylemlerinin bize sunduğu yeni verileri değerlendirdiğimizde şu saptamalarda bulunabiliyoruz: 1- İşçi eylemlerinin kalbi hala büyük ve stratejik sektörler olan maden, metal, petro kimya gibi sektörlerde atıyor. 2-Bu eylemlerde hala sola güvensizlik görüyoruz. Doğrudan sol örgüt isimleriyle ve simgeleriyle yapılan müdahalelere karşı mesafeli ve soğuk yaklaşım hala varlığını korumaktadır. 3- Aynı türden bir güvensizlik mevcut sendikal yapılara karşı da mevcut. Gerçekten de köklü ve kurumsallaşmış sendikal yapıların (en solda gözükenlerin bile) böylesi bir harekete katkı sunma/önderlik etme bir yana köstek olma olasılığının çok güçlü olduğunu görüyoruz. Küçük ve henüz çok az kurumsallaşmış ve sistemle entegre olmamış sendikaları dışta tutuyoruz. Son havalimanı eyleminde görüldüğü gibi küçük sendikal oluşumların işçi hareketini geliştirmek açısından önemli roller oynayabileceğini görüyoruz. 4- Verili sendikal alanın dışında biçimi sendikal/içeriği sol platformlarla işçi hareketini geliştirme çabalarının başarı elde ettiği de bir başka gözlem. Dolayısıyla bölgesel ve/ya sektörel bazda kurulan sendikal yapılara çok benzeyen ama bir sendikal örgütlenmeden çok daha az kurumsallaşmış, esnek ve gevşek örgütlenmelerle (Tekstil birliği, Metal Birliği, Gebze İşçi Birliği vb gibi) hareketle buluşulabildiği ve küçük güçlere rağmen büyük sonuçlar yaratılabildiği bir başka sonuç... İşçi hareketi deneyiminin önemli örgütsel araçlarından olan İşçi Kurultayları gibi oluşumlarında önümüzdeki süreçte öne çıkabileceğini ve etkili olabileceğini de öngörebiliyoruz. "Ne olacak işçi sınıfının hali?" sorusu yanıtını tüm bu etmenlerin ne derece devreye gireceğiyle yanıtını bulacak... "Ne olacak bu memleketin hali?" sorusunun cevabını da, çok büyük ölçüde " ne olacak bu işçi sınıfının hali?" sorusunun nasıl bir yanıt bulacağı belirleyecek