İktidar cephesinin beklentisi "Adalet Yürüyüşü"nün sürdürülemeyeceği ya da sürdürülse de enerjisinin ve heyecanının zamanla azalacağıydı. Ama Adalet Yürüyüşü artık finale çok yaklaştı; hem de kararlılığından hiç bir şey yitirmeyerek, meşruluğunu ve katılımını artırarak... Eğer yürüyüş yasal ya da gayri yasal güçlerce ciddi bir provokasyonla yüz yüze kalmazsa, Maltepe'de yarın çok yüksek katılımlı ve çok coşkulu bir miting finaliyle tamamlanacak gibi gözüküyor... Manzara bu olunca "Adalet Yürüyüşü"nün olumlu etkisini kırmak için son günlerde iktidar cephesince karşı hamleler devreye sokulmaya başlandı. Hamlelerden biri 15 Temmuz'dan sonra "Demokrasi Nöbetleri"ni yeniden başlatmak... Adalet Yürüyüşü nedeniyle muhalefeti eleştiren, "siyaseti sokağa taşıması" nedeniyle muhalefetin boynuna "terörist" yaftası asmaktan imtina etmeyen AKP,15 Temmuz ve sonrası için tabanını sokağa çağırdı. Bu hamleyi "Adalet Yürüyüşü"nün etkilerini azaltma gayretinden bağımsız düşünmek olanaksız. İkinci hamle ise yürüyüşü itibarsızlaştırma çabalarının şirazesinden iyice çıkarılarak, işin "Adalet Yürüyüşü"nü bir "terör suçu" ve bir "vatan hainliği" gibi gösterme seviyesi(zliği)ne kadar vardırılması... Yandaş basında yürüyüşün PKK ve özellikle FETÖ bağlantılı olduğu, yeni darbe girişiminin bir parçası ve/ya dış odakların Türkiye'ye yönelik operasyonun içerideki uzantısı olduğu iddiaları gırla gidiyor. Adalet Yürüyüşü bir "terör suçu", bir "vatan hainliği" girişimi olarak lanse edilmeye çalışılıyor. Bu çabaların doğrudan yürüyüşle ilgili boyutları da var muhakkak ki... Örneğin AKP iktidarınca yapılan bir ankette, "adalet" talebinin AKP tabanı da dahil geniş toplumsal kesimlerde olumlu karşılık bulduğu sonucunun ortaya çıkması; iktidarı bu yürüyüşün itibarını azaltacak hamlelere yönelten bir etken olmuştur. Ya da İstanbul karşılamasının iktidarın işlerini zorlaştıracak biçimde "milyonları seferber etme" olasılığı da, AKP'yi mitinge katılımı olabildiğince düşürmeye ve/ya kortejin İstanbul'a girmesini engellemeye yönelik hamlelere yöneltmiştir. İtibarsızlaştırma ve kriminalize etme çabalarının böylesi "güncel" amaçlar taşıdığı açıktır. Ama daha stratejik amaçlar da var... Yürüyüşü kriminilaze etme gayretlerinin arka planına bakıldığında yalnızca yürüyüşü etkisizleştirmeye yönelik geçici ve yüzeysel hedeflere sahip olmadığını, çok daha stratejik amaçlar barındırdığını görmek mümkün. Enis Berberoğlu'nun tutuklanmasının tekil bir olay olmadığına, ana muhalefet partisi CHP'yi enterne etmeyi hedefleyen bütünsel bir planının başlangıcı olduğuna ilişkin ciddi işaretler var. Parçaları birleştirilip büyük resme bakıldığında, karşımıza amacı Kemal Kılıçdaroğlu'nu ve CHP'nin bir dizi yöneticisini "vatana ihanet" suçuyla yargı önüne çıkarmak olan "kirli bir operasyon" manzarası çıkıyor. Yandaş medyada son iki haftadır CHP'nin derdest edilmesine yönelik bir operasyonun altyapısı adım adım hazırlanıyor. Bir müddettir  Ersoy Dede,  Ardan Zentürk, Ahmet Kekeç, İbrahim Karagül vb. gibi bir dizi yandaş yazar CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nu 17-25 Aralık sürecinden MİT TIR'ları olayına, oradan 15 Temmuz Darbes'ne uzanan süreçte FETÖ ile işbirliği yapmakla itham eden yazılar kaleme alıyorlar. Darbeyi önceden bildiği ve hatta darbenin başbakanı olacağı ima ediliyor. Anlaşılıyor ki epey önceden CHP'nin kriminalize edilmesine yönelik bir senaryo oluşturulmuş... Bu senaryo önce basında dillendiriliyor. Ardından da muhtemelen "yargı harekete geçsin" vaveylası gelecek. Muhtemelen yandaş medyada hala ciddi bir FETÖ'cü ekip var ya da bugünküler yakın zamana kadar "kanki"leri olan FETÖ'cülerden çok şey öğrenmişler. Çok bildik "FETÖ"cü bir yöntemle karşı karşıyayız zira. Bu süreçten sonra gerekçeler değişebilecektir ama operasyon budur ve eğer engellenmezse bu operasyon devam edecektir... Bu tablo CHP'nin "sarı öküz"ü vermemek amacıyla düzenlediği yürüyüşün ne kadar yerinde olduğunu göstermektedir aynı zamanda. Ama aynı zamanda CHP'nin HDP'lilerin dokunulmazlığı konusunda nasıl büyük bir hata ve öngörüsüzlük yaptığını da... Ya birleşilecek ya da cümleten geçmiş olsun... İktidar, HDP'den sonra CHP'yi de enterne etme amacında... Şu ünlü sloganda ifade edildiği gibi sustukça sıra tek tek herkese geliyor. Tam da burada AKP'nin "Adalet Yürüyüşü"nü ve CHP'yi kriminalize etme çabasının arkasındaki bir başka önemli stratejik amaçla karşılaşıyoruz. Başta CHP ve HDP olmak üzere, "Hayır Bloğu"nun daha sistematik ve erimli biçimde ortak hareket etmesini engellemek... Zamanında Politikyol'da yazdığımız "CHP HDP'yi Ne Yapsın?" başlıklı yazımızda HDP operasyonun, çok daha geniş kapsamlı bir operasyonun startı olduğunu vurgulamıştık. CHP'yi  HDP'ye sahip çıkmaya çağırmıştık. Çok daha önemlisi HDP'ye yönelik operasyonun aslında CHP'ye ve çok daha önemlisi Cumhuriyete ve laikliğe yönelik bir operasyonun başlangıcı ve parçası olduğuna işaret etmiştik. Siyasete damga vuran bugünkü saflaşmanın temelinin Cumhuriyet ve laiklikle, neo monarşist ve neo teokratik bir yönetim anlayışı arasında olduğuna dikkat çekmiş ve cumhuriyet kanadının zafer kazanması için CHP ile HDP'nin yan yana gelmesinin zorunlu olduğunun altını çizmiştik. O zaman bu söylenenler ya yılların statükocu konum ve ezberleri nedeniyle anlaşılamadı; ya da anlaşıldı ama gerekli siyasi irade ve cesaret gösterilemedi. Artık süreç kaçınılamaz ve ertelenemez biçimde CHP ve HDP'yi buraya itiyor. Hayat CHP ve HDP'yi, hatta bazı MHP'lileri ve AKP'lileri Cumhuriyet ve laiklik safında bir araya gelmeye zorluyor. Öte yandan da, bazı ulusalcıları, bazı Kürtleri ve bazı MHP'lileri de neo monarşi bayrağı altında  bir arada topluyor. Çok gönüllü olmasalar bile CHP, HDP, MHP'nin ve AKP'nin bir bölümü ve sosyalistler Gezi'de, Cumhurbaşkanlığı referandumunda, Hayır kampanyasında bir araya geldiler. Bu durum ne tesadüftür ne de yandaş basının ifade ettiği gibi basit bir Erdoğan düşmanlığından kaynaklıdır. Aralarında ciddi tarihsel ve siyasal farklar bulunmasına karşın bu güçleri bir araya getiren dinamik, cumhuriyet ve laiklik ortak zeminidir... Yarınki Maltepe Mitingi hem milyonları kucakladığı hem de -ve daha önemli olarak- Emek/Cumhuriyet/Laiklik güçlerinin bundan sonraki süreçte ortak hareketine sağlam bir başlangıç olabildiği ölçüde yeni bir dönemin başlangıcı olacaktır. Öte yandan, benzer biçimde bazı ulusalcıların, bazı Kürtlerin, bazı MHP'lilerin vb. AKP'nin neo monarşi bayrağı altında toplanması da tesadüf değildir. Bu güçlerden birinin neo Osmanlıcı, birinin milliyetçi ,birinin ulusalcı olması çok daha tali bir ayrımdır... Onları bir araya getiren ortak zemin güçlü, militer ve otoriter devlet sevdası ve bir emperyalistleşme rüyasıdır... Bu sürecin en ironik yanı ise militer yapılanmalarla bağlaşıklığı, otoriter devlet yandaşlığı, emperyalistleşme sevdası ile Cumhuriyet ve laiklik tercihi arasında kaldığında ikincileri kolayca pazara çıkarabilen Doğu Perincek'in AKP iktidarına "Gül döktüm yollarına " şarkısıyla ilan-ı aşk etmesi... "Adalet Yürüyüşü"ne ve CHP-HDP yakınlaşmasına "Atatürk düşmanları ile yürümem" diyerek karşı tavır alan "ulusalcı" bir hukuk adamının, bu tavrıyla ortada ne Atatürk'ten ve CHP'den, ne de cumhuriyet ve laiklikten eser bırakmamaya yeminli bir zihniyetin operasyonuna vagon olmasıdır.