Mahmut Üstün yazdı | Çok partili dönem: Sopa ve havuç
Politikyol
Geçen haftaki yazımızda Kurtuluş Savaşı ve sonrasında M. Kemal’in tarikatlara yönelik politikasını ele almış ve bu dönemin politikasını özetle kısa dönemde baskı ile geriletmek, orta vadede ise ehlileştirip yeni rejime entegre etmek olarak tanımlamıştık. M.Kemal’in bizzat CHP kadrolarına kurdurduğu muhafazakâr/liberal programlı iki partinin, Terakkiperver Fırka ile Serbest Fırka’nın bu politikanın ehlileştirme/rejime entegre etme boyutuna ait erken denemeler olma özelliğine de sahip olduğunu vurgulamıştık.
Bu ilk denemeler saltanatçı/hilafetçi güçlerin hem nitel hem nicel planda yeni rejimin bekası açısından hala ciddi bir tehdit olduğunu ortaya koyunca her iki parti de yasaklandı, havuç politikası yerini yeniden sopa politikasına bıraktı. Ta ki 2. Dünya Savaşı’nın sonunda DP kurulana kadar…
DP’nin kuruluşu Kemalist politikanın nitelikçe dışında değil, ufku ve hedefledikleri arasındaydı. Bir anlamda önceki iki parti deneyimlerinin devamıydı. Olsa olsa zamanlama sorunu vardı en fazla… 2.Dünya Savaşı’nın değiştirdiği dünya konjonktürü olmasaydı muhtemelen o tarihte değil ama bir süre sonra DP gibi bir parti mutlaka kurulurdu.
DP’de bir sigorta olarak CHP kadrolarına kurduruldu. DP’nin kuruluşuyla tarikatlara yönelik sopa politikası havuç politikasıyla tamamlandı. Yılların baskı politikasıyla iddiaları iyice küçültülen tarikatlar DP’ye fazlasıyla fit oldular. Laik Cumhuriyetle hesaplaşma hedeflerini büyük çoğunlukla uzak geleceğe havale ettiler. Hızla DP’nin açtığı sistem içi kanallara akarak, sistemin nimetlerine gark oldular, bu yeni sistemin bir parçası olarak da önemlerini koruyacaklarını gördüler.
Tarikatlar bu süreçte DP aracılığıyla yalnızca kapitalizme değil aynı zamanda ABD emperyalizmine de entegre edildiler. Anti komünist özellikleri çok başat hale geldi. DP’nin bu açıdan kendi misyonunu başarıyla yerine getirdiği söylenebilir. Sistemin kurucu temsilcileriyle yaşadığı sorunlarda tarikat politikasından kaynaklanmadı. DP sistemin kurucu temsilcilerini iktidar alanlarından tasfiyeye yöneldiği ve bütün iktidarı kendinde merkezileştirmek istediği için çıktı problemler. Nihayetinde sistemin kurucu temsilcileri DP’nin dünyada ithal ikameci birikim modeline geçişe gerekli hızda uyum sağlayamamışından da yararlanarak ve emperyalist dünyanın onayını da alarak darbe ile iktidarlarını sağlama aldılar.
Nitekim DP’den sonra kurulan AP’de DP ile benzer din/tarikat siyaseti izlemesine karşı AP ile sistemin kurucu temsilcileri arasında esaslı hiçbir sorun yaşanmadı. Zira AP DP gibi bütünsel bir iktidar değişimi peşinde koşmadı ve bu alanda dengeleri hep gözetti. 1960 sonrasında CHP ve AP tarikatlara yönelik sopa ve havuç politikasını iş bölümü ile ve büyük bir ahenk içinde uyguladılar. Bu politikaların sonucunda tarikatlar devlete yakın ama CHP’ye uzak, Kemalizm’e uzak ama AP’ye yakın olmak gibi bir garipliği temsil eder hale geldiler.
Tarikatlar en iyi ilişkileri merkez sağ partilerle kurdular. Pek çok İslamcı parti kurulmasına rağmen… MSP’nin öncülü MNP bizzat Nakşiliğin İskenderpaşa Cemaati kolu tarafından kurulmuş olmasına rağmen tarikat/parti rekabeti ve çatışması nedeniyle uyumsuzluk çıkmış, ayrışma yaşanmıştır
Tarikatlar anti komünist mücadelede çok aktif rol üstlendiler; devlete her koşulda itaat fikrini telkin ettiler; karşılığında da yasaklayıcı yasalara rağmen nispeten rahat çalışma ortamı ile ekonomik ve siyasi güç temerküzü olanakları elde ettiler. Tarikatların bu dönemde yerine getirdiği misyonun emperyalizmin sosyalist ülkeleri kuşatma amaçlı “yeşil kuşak” projesiyle uyum içinde olduğu da vurgulanmalıdır. 12 Mart ve 12 Eylül faşist darbelerinde tarikatların geleneksel düşmanları ordu ile büyük uyum ve iş birliği içinde olmaları da bu açıdan manidardır.
2. Dünya Savaşından sonra ve neo liberal küreselleşme sürecinden önce tarikat/devlet/siyaset ilişkisi böylesi bir “sopa ve havuç” politikası ekseninde şekillenmekteydi. Tarikatlar devlete sadakatleri ve anti komünist mücadeleye destekleri ölçüsünde devletçe baskıdan kurtuluyor ve nemalandırılıyordu.
Üstelik sopanın küçüldüğü ve/fakat havucun büyüdüğü bir ilişkiydi bu. Fakat devlet tarikatların belli bir alanda ve ölçüde etkili olmasına göz yumuyor. O alan ve ölçünün aşılmasına ise izin vermiyordu.
Neo liberalizm ve küreselleşme sürecinde ise tarikat/devlet/siyaset ilişkisi etkisi bugünlerde çok daha hissedilen önemli dönüşümler yaşayacaktı.
Devam edecek…
Yorumlar
Popüler Haberler
UKOME toplantısı: İBB'nin zam teklifi reddedildi, yeni taksilerin tasarımı kabul edildi
Rize'de PTT şubesine saldırı: Saldırgan yakalandı
Turabi Çamkıran, yangında tüm mal varlığını kaybetti
MEB'den özel okullar için yeni karar
Menajer Ayşe Barım'dan iddialara ilişkin ilk açıklama
DP'den istifa eden Cemal Enginyurt, katılmak istediği partiyi açıkladı