Tarih: 3 Mart 1924 Yer: TBMM/Ankara Attila İlhan’ın üç devrim üzerine kurulu dediği Cumhuriyet devriminin ilk ikisi olan “Emperyalizme karşı kurtuluş savaşı ve padişaha karşı demokratik devrim” aşamaları geride bırakılmış. Üçüncü aşama olan “toplumun ümmet aşamasından millet aşamasına dönüşümü” için harekete geçilmiştir. Günümüzdeki küresel ısınmadan dolayı Mart ayının böyle bahar gibi geçtiğine bakmayın. O dönemin Ankara’sı kar, boran, fırtına altındadır. Meclis binasının içinde mebuslar toplanmış, içeride yanan gürül gürül sobanın sıcaklığından çok, o gün çıkaracakları önemli yasalardan dolayı içlerindeki devrim ateşinden kaynaklı mebusların içi alev alev yanmaktadır. O gün meclise gelen yasalarla “Halifelik kaldırıldı; Şeriye ve Evkaf Vekâleti (Din ve Vakıflar) ve Erkânı Harbiye Bakanlığı (Genel Kurmay) kaldırıldı ve Tevhidi Tedrisat (Eğitimde Birlik) sağlandı. Bu üç yasanın her biri başlı başına birer devrimdir. O yüzden bu üç yasanın kabul edildiği günü kutlayan cumhuriyet aydınları bu yasalara “3 Devrim Yasası” ismini vermiştir. HİLAFETİN KALDIRILMASI Halifeliğin kaldırılışı tek başına çok büyük devrimdir. Bugünden baktığımızda bile bu yasanın geçmesinin ne kadar zor olduğu ortadır. Gelin beraber bir düşünelim o yıllardaki insan yapımızı. Okuma yazma oranı diplerde, yıllarca dini taassupla yetişmiş ve halifeye kul olduğunu düşünen bir ümmet… Böyle bir ümmet yapısıyla yapılanları aklınız almıyor değil mi? 94 yıl sonra ülkemiz iktidarına sahip olanların Halifelik hülyaları kurduğunu bile düşündüğümüzde bu olayın ne kadar büyük bir devrim olduğu ortaya çıkıyor. Mecliste bu yasa geçerken neler olduğunu Mahmut Goloğlu’nun İş Bankası Kültür Yayınlarından çıkan Türkiye Cumhuriyeti Tarihi-1 (1924-1930), Devrimler ve Tepkileri kitabından aktaralım: Meclis Başkanı Fethi Bey, Urfa Mebusu Şeyh Saffet Efendi ile elli üç arkadaşının 'Halifeliğin Kaldırılması Ve Osmanlı Soyundan Olanların Türkiye Dışına Çıkarılması' hakkında bir kanun teklifi verdiklerini, bu teklifin de, ötekiler gibi, Komisyonlara gönderilmeden hemen görüşülmesinin istendiğini bildirdi. İstek kabul edildi ve teklif okundu. Teklifin gerekçesinde şöyle deniyordu:

Türkiye Cumhuriyeti'nin içinde 'Halifelik Makamı'nın varlığı sebebiyle Türkiye, iç ve dış politikasını iki başlı olmaktan kurtaramadı. Bağımsızlığında ve ulusal yaşantısında ortaklık kabul etmeyen Türkiye, görünüşte ya da dolaylı ikiliğe dayanamaz. Yüzyıllardan beri Türk milletinin felaket sebebi ve sonunda fiilen ve antlaşmalı olarak Türk İmparatorluğu'nun çökmesine vasıta olan Padişah Ailesi'nin, Halifelik kılığı içinde, Türkiye'nin varlığına daha da etkili bir tehlike oluşturacağı ağır tecrübelerle kesin olarak anlaşılmıştır. Bu ailenin Türk ulusu ile ilişkili olan her durumu ve gücü, ulusal varlığımız için tehlikedir. Esasında Halifelik, ilk İslam emirliklerinde, 'hükümet' anlam ve görevinde ortaya çıkarılmış olduğundan, bütün dünya ve din görevlerini yerine getirmekle yükümlü olan çağdaş İslam hükümetlerinin yanında ayrıca bir halifelik makamı bulunmasının sebebi yoktur. Gerçek budur. Türk milleti kurtuluşunu koruyabilmek için gerçeğe uymaktan başka bir davranışı seçemez.

Bu yasa bir gün önce Halk Partisi grubunda oylanıp geçtiği için yasaya karşı hiçbir Halk Partili mebus teklifin aleyhinde konuşmadı. Gümüşhane Mebusu Zeki Bey ise, İkinci Büyük Millet Meclisi'ne bağımsız olarak gelen bir kaç mebustan birisiydi. Halk Partisi'ne girmeyerek bağımsızlığını devam ettirmiş ve Halk Partisi Grubu'na karşı teklifin aleyhinde konuşabilme imkânına sahip bulunan tek mebustu. Zeki Bey meclis kürsüsünden Hilafetin kaldırılmaması gerektiğini, kendisinin müthiş bir İslam birliği savunucusu olduğunu söyleyerek, yasanın kabul edilmemesi gerektiğini söylemiştir. Bu arada bir parantez açarak mebus Zeki Bey’e bir cevap vermek gerek. O tarihte yaşayan Zeki Bey’in görmek istemediği bizimse okuyarak öğrendiğimiz bir gerçek; 1. Cihan Harbinde Halife’nin Cihat ilanına rağmen Müslüman coğrafyanın bu cihada uymadığıdır. İslam Birliği fikri o zaman çökmüş ve günümüzde yaşananlar Filistin davası, Şii-Sünni çekişmesi ve Arap coğrafyasında yaşanan ayrılıklar böyle bir birliğin imkânsızlığının kanıtıdır. DİYANET KAPATILMALI, YENİDEN EĞİTİM BİRLİĞİ İÇİN MÜCADELE EDİLMELİ Şeriye ve Evkaf Vekâleti, alınan kararların şeriat kurallarına uygun olup olmadığını denetliyordu, kaldırılışı büyük devrimdir. Evet, o gün yapılanlar şimdi bir bir geri alınıyor. O gün Şeriye ve Evkaf vekâleti yerine halka dini doğru öğretmek adına kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı bugün neredeyse yerine kurulduğu Şeriye ve Evkaf vekâletinin görevlerini yapmaya başlamıştır. Bu nedenle Diyanet İşleri Başkanlığı her gün birçok konuda fetva yayınlamaktadır. Yayınladığı birçok fetva ile toplumsal yapıya etki etmeye çalışmakta, laik devletin altına dinamit koymaktadır. Bu yapısı ile Diyanet’in laik cumhuriyete zararı büyümektedir. Bu nedenle daha fazla yaşamaması, aynı yerine kurulduğu çarpık yapı gibi kaldırılması gerekli hale gelmektedir. “Diyanet, Atatürk’ün açtığı bir yapıdır kapatılamaz” demek, Mustafa Kemal Atatürk’ü anlamamak demektir. Bu köhneleşmiş yapıların yıkılması Atatürk’ün altı ilkesinden Devrimcilik ilkesine sahip çıkmanın bir doğal sonucudur. Öte yandan, Tevhidi Tedrisat (Öğretim Birliği) Yasası ile eğitim, din kurallarının pençesinden ve çok başlılıktan kurtarılmış ve bilimi, eleştirel aklı esas alan çağdaş bir eğitim modeli kurulmuştu. Ne yazıktır ki o günden 94 yıl sonra çıkarılan eğitim yasaları, eğitim müfredatı, zorunlu din dersleri, imam hatipler ve özel okullar ile eğitim tekrar çok başlı hale getirilmiştir. Gün geçmiyor ki gazetelerden gericileşen eğitimle ilgili yeni bir haber okumayalım. Bu duruma karşı durmak ülkenin aydınlanma savaşçılarının en önemli görevidir. Bunun için yapılması gerekenler çok ama çok basittir. Laiklik, özgürlük ve demokrasi diyen kurumlarla, yayınevleriyle, dergilerle, gazetelerle ve partilerle dayanışın ve bir olun, iri olun, diri olun yeter. Bu üç devrim yasası ile laik Türkiye Cumhuriyeti’nin temel felsefesi kurulmuştur. 3 Mart 1924 Laikliğin Türkiye’deki doğum günüdür. Devrimci gündür. Ülkenin her yanında bugünün nasıl gerçekleştiği ve laikliğin önemi konusunda halkı bilgilendirici toplantılar yapmak cumhuriyet devrimcilerinin birinci görevidir.