Anketlerde yüzde 30’ların altına bir türlü düşmeyen iktidarın oyları ve bazı anketlerdeki yüksek miktardaki kararsızların varlığı... Bu konuda bir gözlemimi paylaşmak ve takdirini okuyucuya bırakmak isterim.
Aslında son yıllarda ülkemizde yaşananlar biz iktisatçılar için bulunmaz nimet. Yaşananların sistematik gözlemlerinden çok şeyler öğreniyor insan.
Son on beş günde Ege’den Karadeniz’e geniş bir coğrafyadaki insanları gözlemleyip, onlarla diyalog kurabildim. Özellikle insanların söyledikleri ve tepkilerinden çok şey öğrenmek mümkün. Bazılarını burada paylaşmak isterim.
Bu gözlemlerimde, son aylarda benim gibi birçok arkadaşımın kafasını kurcalayan seçim anketlerinde aklıma yatmayan birtakım sonuçlara cevap bulabilme imkânı elde ettim. Benim gördüklerimin aklımdaki sorunlara cevap olup olmadığını seçim sonuçları açıklandığında göreceğiz. Ama yine de bu cevaplardan bazılarının gelecek için hala geçerliğini koruyacağını düşünüyorum.
Bu bağlamda iki konuyu gündeme getirmek ve kendime göre cevaplarını vermek istiyorum. Bunlardan biri anketlerde yüzde 30’ların altına bir türlü düşmeyen iktidarın oyları ve bazı anketlerdeki yüksek miktardaki kararsızların varlığı. Bu konuda bir gözlemimi paylaşmak ve takdirini ise okuyucuya bırakmak isterim.
Görülen o ki, bazı insanlarda bir “korku” hali hâkim. Yirmi yıldır devlet iradesini kullanan bir iktidarın geleceği konusunda insanlar son derecede temkinli. Kimse yapacağı açıklamalarla “açığa” düşmek istemiyor.
Karadeniz’in şirin bir kasabasında, kamuoyunun FETO ile iltisaklı olarak bildiği bir iş insanı ve ailesi 15 Temmuz darbe girişiminden hemen sonra kovuşturmaya uğramış; aileden bazı kimseler hapse girip, yargılanmış. Ekonomik manada hatırı sayılır miktarda kayıplar yaşamışlar. Elbette kamuoyunda maruz kaldıkları dışlanma da cabası. Sonunda kendilerine yöneltilen suçlamalardan beraat etmişler ama ekonomik ve manevi olarak ciddi bir bedel ödemişler.
Kamuoyu yoklamalarında soru soran arkadaşlar gibi, bu insanlara gelecek seçimlerde kime oy verecekleri sorulduğunda, tereddüt etmeden AKP ve Erdoğan cevabını alıyorsunuz. İstisnasız başka bir cevap duyamıyorsunuz. Doğal olarak bu kadar acı çekmelerine ve ekonomik olarak bedel ödemelerine neden olanlara hala destek vermelerini garipsemeden geçemiyorsunuz.
Gerçekten bu insanlar AKP’ye ve Erdoğan’a oy verirler mi bilemem. Ama bu ailenin kendilerine oy verip vermeyeceğini bölgedeki AKP teşkilatından insanlara sorduğunuzda aldığınız cevap, onların verdiklerinden çok farklı oluyor. AKP’nin yerel yöneticilerinin bu insanların kendilerine oy
vermeyeceği konusunda hiç bir tereddütleri yok. Maalesef anketlere yansıyan ifade, iktidara oy vereceği yönünde oluyor.
Görülen o ki, bazı insanlarda bir “
korku” hali hâkim. Yirmi yıldır devlet iradesini kullanan ve bu konuda hiçbir değişime izin vermemiş bir iktidarın geleceği konusunda insanlar son derecede temkinli. Kimse yapacağı açıklamalarla “
açığa” düşmek istemiyor.
Çoluğunu çocuğunu AKP’nin kontrollünde olan devlet kadrolarına yerleştirmiş ve bunun üzerine bir hayat inşa etmiş insanlar bunlar. Hiç kimse bu hayatını riske atmak istemiyor. Ya da ekonomik olarak iktidarın kontrolünde olan kamu kaynaklarından, yine AKP’li yetkilerin inisiyatifine göre yararlanabilecek kesimler de iktidar değişimi konusunda tereddüt yaşamakta. Seçimi kaybetse bile, bazıları Erdoğan’ın iktidarda bir şekilde kalabileceğine inanmaktalar. Durum bu olduğunda hiç kimse seçim öncesinde kendini tanımadığı kişilere karşı açık etmek istememektedir.
Hatta bazıları iktidarın hukuk sistemi yoluyla, akla hayale gelemeyecek uygulamalara imza atmasını dikkatle izlemekte. Mahkemeler yoluyla insanlara nasıl bedeller ödetildiğini görmektedirler. Ters bir durumda kendilerinin de bu tarz muamelelere çok kolayca muhatap olabileceklerini düşünmektedirler. Anladığım kadarıyla, iktidarın son yıllarda hukuk sistemi üzerinden kurduğu baskılar bu şekilde insanların sinmelerine yol açmış. Ama bunun onların siyasi tercihlerine nasıl yansıyacağı, kamuoyu anketlerinin ölçülebileceği bir şey değil.
Burada yazdıklarım herkesin bir şekilde görebildiği sorunlardan; yani çok yeni bir şey değil. Ancak bu ve benzeri hususların kamuoyu anketlerine yapabileceği etkilerin, uzmanlar tarafından gözden kaçırılmaması gerekmektedir. Şimdi bu vesileyle tartışmak istediğim ikinci konuya gelelim.
Oldum olası ülkemizdeki kamuoyu anketlerine duyulan orantısız ilgiden rahatsızım. Bu anketlere olduğundan daha büyük anlamlar yüklendiği kanaatindeyim.
Oldum olası ülkemizdeki kamuoyu anketlerine duyulan
orantısız ilgiden rahatsızım. Bu anketlere olduğundan daha büyük anlamlar yüklendiği kanaatindeyim. Son derecede uzmanlık isteyen bu tarz araştırmalarda, her şey düzgün yapılmış olsa da, bizlere sonuç olarak sunulan belli sorulara verilen cevapların oransal olarak tekrar etme sıklığıdır. İktisatçılar ve istatistikçiler, açıklanan bu oranlara “
basit olasılık” oranları adını verirler. Bu da belli bir soruya belli bir yönde cevap verenlerin sayısının araştırmaya konu olan toplam denek sayısına bölünmesiyle elde edilir.
Ama şu husus her zaman ihmal edilir. O basit oranlar, araştırma yapılan konuya bağlı olarak çevresel şartları veri alırlar. Değişmez kabul ederler. Bireysel tercihleri etkileyecek olanın, sorulan soruda yer alan faktörden başka bir şey olmadığını varsayarlar. Ya da çevresel koşullarda bir değişim varsa, deneklerin hepsinin bundan aynı şekilde etkilendikleri kabul edilir. Hatta zaman zaman bazı araştırmacılar seçtikleri örneklemin niteliği ve sayısı ile benim iddia etmeye çalıştığım çevresel değişkenliği kontrol edebildiklerini bile iddia edebilirler. Bu mümkündür. Ama çevresel koşullarda değişkenlik yaratan faktörlerin sayısı arttıkça örneklem sayısı ile bunları kontrol edebilmek çok daha kalabalık deneği araştırma kapsamına almayı zorunlu kılar. Elbette bu da araştırma bütçesini arttırır. Ülkemizdeki bugünkü koşullarda bunun çok mümkün olduğunu düşünmüyorum. Zaten birçok şirketin de sırf bu yüzden kendi örneklemlerini arttırdıklarını zannetmiyorum. Gözden kaçırdıklarım varsa affetsinler beni.
Siyasi rıza üretiminde ekonomik koşulların önemi büyüktür. Ama ekonomi kötüye giderken, herkes bundan aynı derecede etkilenmemekte ve siyasi rızaları aynı şekilde (veya aynı hızda) değişmemektedir.
Yapılan araştırmalarda çevresel koşullarda değişim yaratan faktörlerin kamuoyu algısına yönelik yaptığı etki zaman zaman siyasi tercihlerden bağımsız bir şekilde tahmin edilmektedir. Ancak bunların her birinin araştırmaya konu olan deneklerin siyasi tercihlerinde ne düzeyde rol oynadığı dikkate alınmamaktadır.
Peki, ama ya çevresel koşulla bugün olduğu gibi çok hızlı değişirse ne olur?
O zaman siyasi tercihleri aynı anda etkileyen başka faktörlerin de devreye girmesi kaçınılmaz olur. Bunu bir örnekle açıklamak gerekirse, iktidarın birçok uygulamasından rahatsız olan bir birey, ekonomik koşullar istikrarlı, sahip olduğu refah da artarken tercihini iktidar yönünde kullanabilir; tercihini sıkça değiştirmez. Ama ekonomik koşullar aleyhine döndüğünde, ülkedeki başka koşullar sabit kalsa bile, o aynı kişi farklı bir siyasi tercihte bulunabilir. Yani birey içinde bulunduğu koşullara göre tercihini yapar. Yukarıda bahsettiğim korku da, bu dışsal faktörlerden biri ve hiçbir siyasi anket çalışmasında dikkate alınmayan önemli bir faktör.
Son zamanlarda yapılan araştırmalarda, ülkenin en önemli sorunları arasından “
ekonomik sıkıntılar” en önemli faktör olarak öne çıkmaktadır. Bu durumda bireylerin siyasi tercihlerini ekonomik koşullardaki değişim etkileyecektir ve her bir bireyin bu olumsuz gelişmelerden nasıl etkilendiğinin araştırmalarda ayrı ayrı dikkate alınarak, değerlendirilmesi gereklidir. Bu yapılmadığında, sonuçlar “sapmalı” çıkar, tahminin başarı olasılığı düşer. Bu da ister istemez bize, seçim anketlerinde kullanılan basit oranların yerine, “
koşullu beklenti” hesaplarının kullanımını dayatır.
Sanırım anket şirketleri, bireylerin bu çevresel faktörleri bir bütün olarak dikkate alarak, bu değişimlerin etkilerini de kapsayacak şekilde siyasi tercihlerini oluşturduklarını varsaymaktalar.
Ama her bir faktörün, her bir birey için önem derecesi aynı değildir. Dolayısıyla herhangi bir kişi için diğer faktörlerin arz ettiği önemlerin de ayrı ayrı hesaplamalara katılması doğru olur.
Dolayısıyla çevresel koşularda değişkenliğin arttığı dönemlerde basit aritmetik oranlarına dayalı tahminler işe yaramayabilir. O dikkate alınmayan diğer faktörlerin varlığı, bugünkü gibi koşullarda yapılan tahminin sapmalı olmasına yol açıp, tahmin performansını düşürür. Dolayısıyla bugünlerde açıklanan anket sonuçlarını değerlendirirken, bu önemli hususun gözden kaçırmaması gerekir.