Peker ve Kaşıkçı meselelerini çoktan unuttuk, şimdi ekonomik krizimize deva olacak miktarda bir parayı Körfez ülkeleri temin edecek mi ve ne karşılığında? Maalesef yine Türkiye’nin taşı toprağı, zar zor inşa ettiği üretim merkezleri belki de yok pahasına gidecek.
Erdoğan’ın S. Arabistan ile başlayan Körfez ziyareti, pragmatik/oportünist bir pozisyonun bütün yönleriyle tecelli ettiği bir ziyaret olarak tarihe geçecek, bunun üzerinde fazla durmağa gerek yok. Dış politikada kendisine bel bağlanan alanlarda yaşanan hezimetler ve değişen uluslararası/bölgesel dengelerin de dayatmasıyla her siyasi aktör bir miktar bükülebilirdi. Erdoğan çok daha fazla bükülmüş olabilir! Bunda şaşılacak bir şey yok.
Başka alanlardaki manevralarına aşina olanlar bakımından Erdoğan’ın Körfez ülkeleriyle olan ilişkilerindeki ani dönüşleri, sıradan atraksiyonlardır ve her ne kadar Erdoğan oportünizmi Orta Doğu’da yavaş yavaş yayılmaya ve neredeyse bir model haline gelmeye başladıysa da bu konuda onun eline su dökecek henüz başka siyasi aktör bulunmamakta. Burası net. Sedat Peker ve Cemal Kaşıkçı meselelerini çoktan unuttuk, şimdi ekonomik krizimize deva olacak miktarda bir parayı Körfez ülkeleri temin edecek mi ve ne karşılığında? Devletler hayır kurumları yahut Allah rızası için çalışan kuruluşlar olmadığına göre bir şey verirlerse bunu karşılıksız yapmayacaklar elbet, bir şey isteyecekler. Buna ilişkin Erdoğan bir sinyal verdi ve belirli “assetler”in (varlıkların) onlara satılabileceğini ifade etti. Buradan ülkemizde devlete ait bazı kuruluşların satılabileceğini anlayabiliriz (Erdoğan, bunlar arasında Botaş’ın bulunmadığını söyledi). Maalesef yine Türkiye’nin taşı toprağı, zar zor inşa ettiği üretim merkezleri belki de Körfez ülkelerine yok pahasına gidecek.
Liranın düşüşünü fırsat bilen Katarlılar, bazı arazileri ve varlıkları ucuza kapatacaklar. Bu bilgi aslında, Arapların tarımsal üretim ve tedarik zincirleriyle ilgilendiğini ifade eden Abdülkadir Selvi’nin yazısıyla uyuşuyor.
Bunun devamı olarak Manisa’da 10 bin dönümlük verimli bir arazinin Katarlılara satıldığına ilişkin haberler sosyal medyada dolaşıma girdi, bunların belgelerinin bulunduğu ifade edildi ancak belgelerle ilgili bir paylaşım yapılmadı. Anlaşılan o ki Türk lirasının değerinin düşük olmasını fırsat bilen Katarlılar, bazı arazileri ve varlıkları oldukça ucuza kapatacaklar. Bu bilgi aslında, Arapların topraktan markete kadar tarımsal üretim ve tedarik zincirleriyle ilgilendiğini ifade eden Abdülkadir Selvi’nin geçtiğimiz günkü yazısındaki ifade ettikleriyle uyuşuyor.
Aslında bu zamana kadar Katarlıların ya da diğer Körfez ülkelerinin ülkemizde ne kadar toprak aldıklarını da tam olarak bilmiyoruz, zira bunların büyük bir kısmı kamuoyuna açıklanmıyor. İşin bu kısmı oldukça iç karartıcı ve asla şeffaflık yok. Bizi ürküten taraf da biraz bu zaten. Suud ve BAE, Türkiye’den drone ve askeri malzeme alma konusunda çok istekli, Erdoğan’ın bu ziyaretinde de anlaşma imzalandı. Ancak birkaç Körfez ülkesine yapılan satışın tamamı bir-iki milyar dolar olsa bile bu, Türkiye’nin hiçbir derdine derman olmaz. Yatırımların da dönüşü uzun vadede olacağına göre, Körfez’e tam kadro çıkartma yapan AKP, nasıl işin içinden çıkacak, Merkez bankasının eksi 50 milyar dolar civarındaki rezervlerine pansuman olacak likiditeyi nasıl sağlayacak? Tam bir muamma…
Öyle görünüyor ki ABD’nin bölgesel politikaları Arap ve Türk taraflarını kendisinden soğutmakla kalmıyor, onların birbirleriyle olumlu bir ilişki kurması yolunda uygun ortamı da sağlıyor.
Ancak taraflar arasındaki ilişkileri bütünüyle ekonomiye indirgemek ve Türkiye’nin yardım ya da yatırım dilenmesinden ibaret görmek, çok doğru bir yaklaşım değil. Mevcut değişikliklerin arkasında birçok yerel ve uluslararası faktör bulunurken özellikle jeopolitik faktörlerin etkisini göz ardı etmemek gerekiyor. Öyle görünüyor ki ABD’nin bölgesel politikaları Arap ve Türk taraflarını kendisinden soğutmakla kalmıyor, onun zayıflığının farkında olan ve giderek etkisi azalan Batılı ülkeler karşısında Rusya ve Çin limanlarına demir atmaya çalışan bölgesel aktörlerin bu tutumu, her iki tarafın da olumlu bir ilişki networku kurma yolunda uygun bir ortam oluşturmuş görünüyor…
Son olarak, BAE liderinin geçtiğimiz günlerde ajanslara düşen açıklaması çok çarpıcıydı. Muhammed bin Zayed (MbZ) Rusya’nın geçtiğimiz günlerdeki bir açıklamasında Amerikan baskısına karşı nasıl dik durduğunu anlattı. Yıllardır ABD’nin bölgesel distrübütörü ve resmi temsilcisi gibi davranan bu “devletçikler”in giderek ABD’ye karşı daha eleştirel olmaları, doğrudan bir Amerikan karşıtlığı olarak açıklanamasa da bir nabız yoklama olarak görülebilir.
Kısacası son günlerde yaşananlar ve BAE ya da Suud liderlerinin ABD’ye yönelik eleştirel açıklamaları, olan biteni ve gelinen durumu özetlerken, Ankara’nın bölge başkentleriyle de olan ilişkilerine ışık tutuyor diyebiliriz.