CHP düşük ücret ve düşük kabiliyete dayanan AKP Modeli’nin yerine Türeci-Şahin Vizyonu’nu ortaya koyacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a göre CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu “hamburger yiyip geri dönüyor” olabilir. Oysa Kemal Bey’in Londra temasları, partisinin önümüzdeki günlerde ortaya koyacağı ekonomi programının temelini neyin oluşturacağına dair kocaman bir ipucuydu. Fakat Kılıçdaroğlu’nun nerede durduğunu anlamak için her şeyden önce AKP’nin Türkiye’yi nasıl bir anti-demokratik ekonomi modeline sıkıştırdığını anlamak gerekiyor. Zira CHP’nin ortaya koyacağı vizyon, Türkiye’yi bu cehenneme mahkûm olmadığını ikna etmekle başlıyor. AKP’nin önce Çin Modeli, sonra Türkiye Ekonomik Modeli, en sonunda da ‘heteredoks nörobilime dayalı davranışsal birşey’ olarak tanımlamaktan kaçtığı tutarsız politikaların tek bir amacı var: Türkiye’de iş gücünü ve Türk Lirası’nı değersizleştirerek bir avuç ihracatçının daha çok para kazanmasını sağlamak. Bu sistem içinde her ne kadar istihdam artsa da üniversite mezunu insanlar kabiliyetsiz, düşük maaşlı işlere mecbur bırakılıyor ve aylık geliriyle geçinmeye çalışan insanlara her Allah’ın günü devletin yeni yardım açıklamasını beklemekten başka bir seçenek kalmıyor. Bu, ülkenin ezici çoğunluğunu oluşturan, onuruyla çalışan insanlar için her gün ama her gün hayat koşullarının kötüleşmesi demek. Mesela Türkiye’de ortalama maaş alan bir çalışan, yıllık gelirinin anca yüzde 27’siyle son çıkan iPhone’u alabiliyor. İngiltere’de bu oran yüzde 3, Yunanistan’da yüzde 8! Örnek aldıkları Çin’de bile yüzde 13. Avrupa’da rakibimiz yok; Kazakistan ile yarışıyoruz. İş para etmediği için insanlarımız da insancıl olmayan saatler boyunca çalışmak zorunda kalıyor. OECD’nin 2021 verilerine göre Türkiye’de işçiler haftalık ortalama 46 saat çalışıyorlar. Bu, ortalamanın yüzde 25 üzerinde. Üye ülkeler arasında sadece Kolombiya bizden kötü durumda. Üstelik çalışanların verimliliği de düşük. Bu koşullar altında elbette Türkiye’nin bir diğer kötü sınavı da işçi hakları konusunda. ITUC’nin 2022 yılı Küresel İşçi Hakları Endeksi’ne göre Türkiye, çalışanlarının haklarını korumak konusunda dünyanın dibinde. Bizden düşük klasmanda olan ülkeler Yemen, Afganistan, Suriye gibi çökmüş ülkeler. Avrupa’da sonuncuyuz. Orta Doğu’ya dahi liderlik edemiyoruz. Bartın’da kaybettiğimiz canları da bu yüzden “kader”le açıklayamayız. Almanya’daki işçiyi vurmayan kader, Türk’ü neden bizden alsın? Verilerin ötesinde, yüzü var bu gidişatın. Kim bilir hangi yeni zengin müteahhidin vergi kaçırmak için açtığı apartman üniversitesinde, doğru düzgün bir iş vaadiyle endüstri mühendisliği okuyan gençler Getir’i daha verimli bir şirket yapmak yerine gece 2’de kuryelik yapıyor. Yani hem uzun süreler çalışıyor hem az para kazanıyor hem kabiliyetlerimizi harcıyor hem de haklarımızdan mahrum bırakılıyoruz. Evet, model bu. Ama model “fıtrat” değil; iktidarın yaptığı bir seçim. Üstelik Türkiye’ye sormadan yaptığı, halka rağmen yaptığı bir seçim. Kemal Bey de bu gidişata bir alternatif olduğunu gösterecek; bunun altyapısını hazırlıyor. Aslında Kılıçdaroğlu ve CHP’nin anlatacağı değişim hikayesi bana kalırsa şu basitlikte olacak: Çin Modeli’nin yerine Türeci-Şahin Modeli’ni koyacaklar. Kabiliyetsiz işe düşük ücret yerine; kabiliyetli işe yüksek ücret ve çalışan herkesin onuruyla yaşayabildiği bir Türkiye iddiasını anlatacaklar. Adına Türeci-Şahin Modeli diyorum, zira Almanya’da başlattıkları tıp girişimiyle bir nevi dünyayı kurtaran Özlem Türeci ve Uğur Şahin’in Biontech’ini mümkün kılan Alman ekonomisi tam da bu model üzerine kurulu: Yüksek kabiliyetli insanlara yüksek gelirli iş üreten, bu işleri hem özel sektörün hem kamunun desteklediği, hak edenin kazandığı bir düzen. Kemal Bey’in Londra’da görüştüğü yatırımcılar da zaten bir sonraki Biontechleri bulmaya çalışan, dünya lideri yatırımcılardı. Kemal Bey bu iddiasını bir süredir ortaya koymaya çalışıyordu aslında. Eylül’de Tele1’e verdiği bir söyleşide de “inovasyon” ve “yetenekli insanlar”ı merkeze alacak bir ekonomik model üzerinde çalıştıklarını söylemişti. Bugüne kadar Kılıçdaroğlu, bahsettiği model için “özgürlük” ve “adalet” gibi -herhangi bir demokratik zemini olan ekonomik modelin ihtiyaç duyacağı- temel gerekliliklerden bahsediyordu. Fakat şimdi bu ekonomi vizyonunun uygulamaya konabilmesi için gereken ilişkileri de kurmaya başladığını görüyoruz. Yeterli mi? Henüz değil. Her ne kadar Kemal Bey’in temellerini inşa ettiği bu ekonomi anlayışının demokratik zemini açıkça belli olsa da hatta Türkiye’nin eğitimli ve genç nüfusunun yoğunluğu bu ekonomik modelin uygulanabilirliğini teorik olarak gösterse de niyet anlatmakla toplumu bu vizyonu hızla hayata geçirebileceğine inandırmak arasında dağlar kadar fark var. Şu ana kadar hep niyette kaldık. Bundan sonra vergi sisteminin yeniden düzenlenmesinden kamu olanaklarıyla hangi sektörlere yatırım yapılacağına kadar bir dizi somut adım ile Türkiye’nin karşısına çıkmak elzem. Birilerinin küstürmekten, korkutmaktan da çekinmemek lazım: AKP’nin Türkiye’ye dayattığı, hiçbir demokratik onaydan geçmemiş bu kabiliyetsiz işe düşük ücret sarmalına karşı Kemal Bey’in Türeci-Şahin Modeli, kendi demokratik zeminini oluşturacaktır.