Son dönemde Cumhurbaşkanlığı adayı için muhalefet cephesinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun adı sıkça dillendirilmeye başladı. Geçen yıl Meclis Bütçe konuşmasında kendisine sataşan AK Parti milletvekillerine irticalen yaptığı; “Benim aday olup olamayacağımı size kim söyledi?” çıkışıyla başlayan süreç, son haftalarda kendisine sorulan ve kendisinin de her fırsatta bunu dayatma ile değil “dostları” ile çözeceğiz ifadesi karşılık veriyor. Bu da onun liderlik özelliği olarak bir adım öne çıkmasını sağlıyor. Geçtiğimiz haftalarda yaptığımız söyleşide bu soruyu sormuş ve bir kez daha adayımızı dayatma ile değil istişare ve uzlaşı ile belirleyeceğiz demişti. Adının son haftalarda öne çıkmasında önemli nedenlerden birisi de muhalefetin sonbaharda baskın bir erken seçim beklentisi. Mevcut ekonomi ile 2022 hele 2023’ü beklemek iktidar açısından hiç kolay değil. Ve yine Kılıçdaroğlu’nun olası bir erken seçimde isimleri öne çıkan Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın adaylığına da bulundukları görevin önemi nedeniyle de sıcak bakmadığı kulislerde biliniyor. Ama hemen ifade edelim ki, Kılıçdaroğlu son yıllarda ana muhalefet lideri olarak izlediği siyasal mühendislik politikası ve yaptıkları ile bu makamı “sembolik” olarak en çok hak edenlerin başında geliyor. İSİM DEĞİL PROGRAM Diğer yandan şunu hemen ifade etmeliyim; kendisi ile son yıllarda yaptığım farklı görüşmelerde her seferinde adaylık konusu gündeme geldiğinde aday olmadığını ifade etti. Kendisinin en büyük hayali yeniden güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönüş ve ikinci yüzyılın başında cumhuriyeti, demokrasi ile taçlandırmak. O açıdan Kılıçdaroğlu için mesele hiçbir zaman adayın “kim” olacağı olmadı. Onun için öncelik daima adaydan çok “kadro” ve “geçiş programı” oldu. KADRO VE PROGRAM Çünkü Kılıçdaroğlu için kadro ve program, aday kadar önemli. Burada kadro derken başkan yardımcıları, program derken ise kast edilen parlamenter sisteme kademeli geçiş programı ve yapılacakların takvimlendirilmesi. Cumhurbaşkanının temel rolü ise bu geçişi yürütmek ve sembolik liderlik. Yani halen var olan Cumhurbaşkanı yetkilerini parlamenter sisteme geçiş için kullanmak. Böyle bir kombinasyonun sağlanması sadece var olan seçmeni ikna etmek için değil aynı zamanda farklı toplumsal kesimlere “güven” vermesi ve seçimin kazanılması için önemli olacaktır. Ve elbette seçmeni ikna edecek en önemli tutum ise kuşkusuz, bunları sağlayacak bir birlikteliğin ortaya konabilmesi ve ortak bir yolda geleceğe yürüyebilmek olacaktır. Onun yapmak istediği bu birlikteliği en geniş katılımla sağlamaktır. Bu birlikteliği sağlamak isterken diğer partilerden parti programlarını, siyasal görüşlerini bırakmalarını değil, kendi kimliklerini koruyarak daha üstte ortak bir “demokratik Türkiye geleceği” tasavvurunda buluşturmak istiyor ve misyonunu bunu sağlamak olarak görüyor. Bunu şu ana kadar başardı. Ama gidilecek yol bitmiş değil ve daha yürünecek yol var. Kılıçdaroğlu nasıl 7 Haziran 2015 seçimleri sonrasında MHP Lideri Devlet Bahçeli’ye daha fazla oy almasına rağmen Başbakanlık önerisi yaptıysa; bugün de uzlaşıldığı takdirde kazanabilecek başka bir ismin aday olmasına da itiraz etmez. Çünkü onun önceliği hiçbir zaman kendisi olmadı. Onun önceliği her zaman demokrasi, özgürlükler, adalet,  normalleşme, parlamenter sisteme geçiş yani Türkiye oldu. Belki de Kılıçdaroğlu’nu farklı kılan da budur. Ve belki de aday yapacak olan da… Mevcut koşullarda Kılıçdaroğlu’nun adaylığının tek koşulu, uzlaşılan bir aday olmak, kadro ve program olacaktır. POLİTİKYOL.COM DA NE YAPMAK İSTİYORUZ? Yayın hayatına 2016 yılında başlayan politikyol.com internet sitesi çoğunlukla bir haber portalı olarak kendini konumlandı. Geçtiğimiz aylarda sitenin Genel Yayın Yönetmeni değerli arkadaşım Ali Haydar Fırat’ın siteyi haber sitesi yönünü koruyarak farklı seslerin buluştuğu bir düşünce platform yapalım önerisi ile geldiğinde açıkçası tereddütle karşıladım. Sonuçta uzun süredir gazeteciliğin mutfağından uzaktım ve benim için gazetecilik sadece farklı platformlarda yazı yazmak olmuştu. Ama kabul ettim. Çünkü Türkiye’de hala söyleyecek sözü olan ama bunu ifade edemeyen pek çok arkadaşım, dostum, değer verdiğim çok şey öğrendiğim hocalarım vardı. Bunları bir araya getirebilirsem iyi bir iş ortaya koyacağımı düşündüm ve görevi kabul ettim. Ben de yazı yazmaya ve belli aralıkla söyleşi yapmaya başladım. Bu süreçte görüştüğüm, yazma teklif ettiğim pek çok dostumun bir kısmı düzenli köşe yazmayı ve bir kısmı da belli aralıklara yorum yazmayı kabul etti. Böylece güçlü bir yazar/yorumcu kadrosu kurduk. Var olan değerli yazarlar Özgür Çoban, Özgür Hüseyin Akış Yüksel Işık’ın yayına; Prof. Dr. Tanju Tosun, Avukat Gürkan Çakıroğlu, Prof. Dr. Murat Somer, Dr. Berk Esen, İstanPol Enstitüsü’nden Seren Selvin Korkmaz ve Alphan Telek, Doç. Dr. Can Kakışım, Araştırmacı Roj Girasun, Prof. Dr. Öner Günçavdı, Genç İşsizler Platformu Sözcüsü Dr. Murat Kubilay, Doç. Dr. Baki Demirel, Psikolog Hilal Bebek, Nezih Onur Kuru, Sanat Eleştirmeni Yalın Alpay, Araştırmacı Can Selçuki’yi ekledik. Bunun dışında belli aralıklara yorum yazacak pek çok dostum da var. Ki yazılarını okumaya başladınız. Avukat Gamze Pamuk Ateşli, Dr. Şebnem Gümüşçü, CHP Avrupa Temsilcisi Kader Sevinç, Prof. Dr. Zeynep Alemdar, Yunus Emre Erdölen, İklim Büke Okyar, Şebnem Yardımcı Geyikçi, Kemal Büyükyüksel, Doç. Dr. Burak Bilgehan Özpek, CHP Genel Başkan Yardımcı Gökçe Gökçen, yine CHP Genel Başkan Yardımcısı Yüksel Taşkın ilk yorumlarını yazdılar. Yorum yazılarıyla yakında Prof. Dr. Osman Can, Kerem Kılıçdaroğlu, Ertuğrul Günay, Prof. Dr. Gülgün Erdoğan Tosun ve daha farklı kesimlerden kalemlerden yorumlar okuma imkanınız olacak. Elbette bu yazıyı okuyup, bize katkı sunmak isteyenlere de sayfalarımız açık olacak. Buradan hepsine bana ve siteye olan güvenleri için teşekkür ediyorum. Sonuç olarak bu çabanın hedefi ülkenin geleceği için sözü olan, birbiri ile konuşan metinler üzerinden demokratikleşme yolculuğuna katkı vermek. Çabamız bunun için, hedefimiz bu. Ama takdir tabi ki siz okuyucuların.