“Demokrasinin demokratlara ihtiyacı vardır” Friedrich Ebert
AKP’nin, devleti, “kötü yöneten ötekilerden” kurtarıp “iyi yönetecek ‘kendi’ insanlarıyla” doldurma sevdası, ideolojik olarak vesayet kurumunun devamını sağladı. Bu açıdan geçmişle terk fark laik/milliyetçi devletçiliğin yerini muhafazakâr/milliyetçi devletçiliğin alması oldu. Bu açıdan devletin güç ve imkanları ile rant yaratma ve bunu da devletin meşruiyetini savunulara arasında paylaştırmaya yarayan “devletçilik” devam etti. Bugün şikâyet ettiğimiz pek çok şey AKP öncesinde de var olan şeyler. Bugün, AKP (ve bir bütün olarak Cumhur İttifakı) seçim meşruiyetine dayanan “vesayet” ile ülkeyi yönetmektedir. Bu vesayeti, siyasi alan başta olmak üzere devletten topluma uzanan her alanda görüyoruz. AKP devleti, bu açıdan tüm alanlarda yeni mağdurlar üretiyor. Şikâyet edilen sorunlar çözülmemiş tersine artmıştır. SİYASET VE BÜROKRASİNİN MAĞDURLARI İktidar blokunun kurmuş olduğu bu yeni vesayet düzeninin, siyasal alanda en açık yansıması, yasamanın yürütmeye bağlanarak işlevsiz bırakılmasıdır. Muhâlefet partilerinin vermiş olduğu yasa teklifi, önerge ve araştırma taleplerinin AKP ve MHP oylarıyla reddedilmesi bunun pratik göstergesidir. Benzer biçimde yargı da yürütmeye bağlanmış ve bu alanda hukukilik değil keyfilik ve partizanlık baskın hâle gelmiştir. Yine benzer biçimde bürokraside özellikle üst düzey kadrolara ancak iktidar partilerine kültürel, siyasal kimlik bağı olan kişiler atanmıştır. Bu alanda liyakatin yerini iktidara sadakat almıştır. Bu yaklaşımı bürokrasinin neredeyse her kademesinde görüyoruz. Özetle siyasetten bürokrasiye kadar geniş bir alanda iktidar, mağdurlar yaratmıştır. Cumhur İttifakı partilerine yakın değilseniz ya işe giremiyorsunuz ya da sürgün ediliyorsunuz.İçine sokulduğumuz bu cendereden çıkmanın bir tek yolu var; iktidar blokunun mağdur ettiği tüm toplumsal kesimlerin demokrasi, özgürlük, hukuk temelinde bir siyasallaşma üretmesi.EKONOMİ ve KİMLİK MAĞDURİYETLERİ Devletçilik, siyasi iktidarın kültürel kimliği değişse de onun işlevini ortadan kaldırmadığı gibi devletin güç ve imkanlarıyla üretilen rant çok arttı ve bu rant göreli olarak daha dar bir sınıf arasında paylaştırılıyor. Büyük projeleri üstlenen az sayıda müteahhitlik firmaları, kapılı devre yayın yapan medya, referansı saray olan sanatçılar, her durumda siyasi iktidara sahip çıkan sivil toplum kurumları ve sosyal devlet ilkesi dağıtılması gereken ama sadakat sistemi ile dağıtılan yardımlardan yararlananlar. İşte bütün bunlar devletçiliğin eskisi gibi sürdüğünün göstergesi. Türk Tipi Alaturka Başkanlık Sistemi ile tek akla devredilen ekonomik kurumlar. Bu alanda dünyada gerçekliği olmayan ekonomik “teoriler” üzerinden üretilmeye çalışılan “hayali başarılar” ve içine düştüğümüz ekonomik kriz. Bu açıdan ekonomi mağduru neredeyse iktidar gücünden faydalanmayan herkestir. İktidar kamusal alanda kendine destek veren bir toplumsal kesim yaratsa da bunun maliyetini bundan yararlananlar dahil tüm Türkiye ödemektedir. Mağduriyet yaşanan bir diğer alan kuşkusuz kültürel, dinsel, etnik kimlik alanıdır. Kültürel ve dinsel kimlik olarak Alevilerin bürokrasi, ekonomi, eğitim kısaca gündelik hayatta uğradıkları mağduriyet ortadadır. Etnik kimlik olarak Kürtlerin gündelik hayatta karşı karşıya oldukları mağduriyet var. Benzer biçimde gayrimüslimleri de buna dahil etmek mümkündür. Özetle siyasi iktidarı desteklemeyen tüm toplumsal kimlikler bu düzenin mağdurlarıdır.
Gerek Millet İttifakı’nın gerek Emek ve Özgürlük İttifakı’nın kurumsallaşması ve ittifak olması da ittifak içi partilerin birbiriyle kurmuş oldukları diyaloglar önümüzdeki seçim için büyük umuttur.ÇÖZÜM MAĞDURLARIN KOALİSYONUNDA Kuşkusuz bu tür mağduriyetleri çoğaltmak mümkündür. Son dönemde gündelik hayatımız, sahip olduğumuz haklar ve özgürlükler evrensel sınırlarda değil siyasi iktidar blokunun çizdiği alan kadar. Sahip olduğumuz kültürel, dinsel, etnik kimliklerimizi kamusal alanda değil özel alanda ifade etmemizi isteyen bir iktidar bloku var karşımızda. Cumhur İttifakı destekleyenlerin dışında kalan herkesin öteki olduğu bir Türkiye’de yaşıyoruz. İçine sokulduğumuz bu cendereden çıkmanın bir tek yolu var; iktidar blokunun mağdur ettiği tüm toplumsal kesimlerin demokrasi, özgürlük, hukuk temelinde bir siyasallaşma üretmesi. Bu yolda son dönemde önemli adımlar atılıyor. Gerek Millet İttifakı’nın gerek Emek ve Özgürlük İttifakı’nın kurumsallaşması ve ittifak olması da ittifak içi partilerin birbiriyle kurmuş oldukları diyaloglar önümüzdeki seçim için büyük umuttur. Ki bu noktada Millet İttifakı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun 2018’de bir görüşmemizde ifade ettiği “Türkiye’nin tüm demokratları birleşmeli” temennisi kendisinin öncülük ettiği bir süreçte gerçekleşiyor. Alman siyasetçi Friedrich Ebert; “Demokrasinin demokratlara ihtiyacı vardır” der. Türkiye’nin yaşadığı bu vesayetin sona erdirilmesinde temel ihtiyaç, tüm mağdurların, demokratlarının “amasız”, “fakatsız” işbirliğidir.