Gece yatıldı, sabah kalkıldı ve ortaya şöyle bir durum var: 2346'sı akademisyen, 40.000'in üzerinde kişi kamudan ihraç edildi. Bu demek oluyor ki bu 40.000'in üzerinde kişi artık;

* Görev yaptıkları teşkilatlara yeniden kabul edilmeyecekler

* Bir daha kamuda istihdam edilmeyecek ve doğrudan ya da dolaylı görevlendirilmeyecekler

* Silah ruhsatları ve pilot lisansları iptal edilecek

* Oturdukları kamu konutlarını ya da lojmanları 15 gün içinde tahliye edecekler

* Özel güvenlik şirketi kurucusu ortağı ya da çalışanı olamayacaklar

* Pasaportları iptal edilecek

Kısaca 2 Eylül'ün ilk saatlerinde 40.000'i aşkın kişinin hayatından kamu ile ilgili olan tüm kısımlar tamamen soyutlandı. Bunun yanında ve belki de daha kötüsü, kamuya doğrudan bağlı olan ve ondan korkacak olan sivil hayattan da soyutlandı. Bir kişinin elinden hem işini, hem evini aldığınızda örneğin; ev bulmasında ortaya çıkacak zorluğu ikiye katlamış olursunuz. Bir de bunu bir Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamesi ile yaparsanız bu zorluğu iyice arttırmış olursunuz. Belki büyükşehirlerde değil ama Anadolu'da kamudan bu sebeplerle ve bu koşullarla atılmış bir kişinin iş bulması ve iş bulduktan sonra da, işvereninin kendisine gelecek telefonlara karşı dirençli durabilmesinin imkânı da pek yok.

Peki bu sebepler ve koşullar nedir? Sıkıntılı süreç burada boyut değiştiriyor. Çünkü ortada tek bir kriter yok. Bir kişi çıkıp diyemez ki bu KHK'nin hedef aldığı tüm kişiler 15 Temmuz sonrasında ortaya çıkan yapının üyesidir ve bu KHK'de bu yapıya yöneliktir! Diyebilir mi? Hayır! Çünkü aralarında sosyalistler de var; Kürt hareketi ile birlikte hareket edenler de var. Sadece ve sadece dersinde demokratik bir ortamı korumaya çalışanlar da var. Yani FETÖ'nün yıllardır ele geçirdiği her yerde yok etmeye çalıştığı kesimler var. (Burada önemli bir noktayı da belirtmek gerekir. Akademisyenler bu grubun daha "medyatik" olan bölümü. Fakat sayı olarak %5'i. Düşünün ki kalan %95'in içerisinde ne mağduriyetler yaşayan fakat bunu çok dile getiremeyen, gündeme taşıyamayan sessiz sessiz kurunun yanındaki yaş olarak yananlar var.) İşin daha enteresanı tüm sosyalistler de yok mesela. Yani orada dahi bir kriter yok. FETÖ'cüler ile birlikte, 15 Temmuz sonrasında öne çıkan, ismi bir şekilde ortaya atılmış ve kafalarına uymayan kim varsa budamışlar ve sosyal bir ölüme mahkûm etmişler. Ortaya bir terazi konulmuş. Fakat o terazi o kadar hatalı, o kadar yamuk yumuk tartmış ki... Ve bu hatalı tartının sonuçları da o kadar ağır ve kesin ki...

Tek bir örnek ve bir soru ile bitirmek istiyorum. Siz maaşının bilmemne kadarını FETÖ'ye aktaran ve doğrudan bu yapıyı finanse eden kişiler ile çalışma yaşamının tamamını halkın sağlığına adayan Onur Hamzaoğlu'nu nasıl bir terazi kullanarak tarttınız da sonuçta bu iki apayrı duruşu aynı torbaya attınız? Dilovası'nı kirletenler FETÖ'ye para gönderirken, Anadolu Kaplanı diye onların sırtları sıvazlanırken, Hamzaoğlu halk kanser olmasın diye araştırma yapıyordu, yazı yazıyordu, demek veriyordu. Soru da şu: 15 Temmuz oldu. Devasa bir şiddet fırtınası oldu ve FETÖ'nün bağlantıları ortaya saçıldı. 50 güne yakın zaman geçti. Toplama bir bakalım. Sizce cemaatin okullardan silmeye çalıştığı, karşısına sendika kurduğu EĞİTİM-SEN'de, yıllardır yağmurlarda beraber ıslandıkları AKP'den daha fazla FETÖ'cü çıkması mantıklı mı?