Türkiye’de şu an iktidar eliyle halka karşı çok yoğun bir psikolojik harp uygulandığını söyleyebiliriz. İletişim Başkanlığı denen kurum insanların gerçeklerle bağını koparmaya çalışıyor. Bu stratejiyi besleyecek son girişim internet yasası… İktidar, kendini gerçekleştiren kehanetler yaratmaya çalışıyor. Kendini gerçekleştiren kehanet veya beklenti etkisi, psikolojide yaklaşık bir asırdır tartışılan ve araştırmalara konu olan bir fenomen.  Beklenti etkisi, kişinin bir olay hakkındaki öngörü veya beklentilerinin, söz konusu olayın akıbetini belirleyici bir etkide bulunduğu hipotezine dayanır. Yani kişi olumlu veya olumsuz bir beklentiye girdiğinde çoğunlukla o beklentiye uygun tutum ve davranışlar sergilemeye başlar. Bu da beklentinin gerçekleşmesinde etkili olur. Beklenti, kişinin kendi davranışları üzerinde olduğu gibi başkalarına yöneldiğinde onların davranışları üzerinde de etkili olabilir. Kendini gerçekleştiren kehanet etkisi 20. yüzyıl başlarında yapılan sosyoloji ve sosyal psikoloji çalışmalarında ortaya atıldı ve Amerikan sosyolog Robert King Merton tarafından derinleştirildi. Beklenti etkisinin ortaya çıkmasını bekleyebileceğimiz olguları diğerlerinden ayırmak gerekiyor. Suyun dünyada deniz seviyesinde 100 santigrat derecede değil de 150 santigrat derecede kaynaması yönünde bir toplumsal beklenti oluşması, sonucu değiştirmeyecektir elbette. Su yine 100 derecede kaynayacaktır. Ancak toplumsal mutabakata, toplumsal yapılara, inançlara, tutum ve davranışlara göre ortaya çıkan olgularda beklenti etkisi gözlenebilir. Örneğin kripto paraların aşırı değer kaybedeceğine dair yaygın bir beklenti oluşturulursa, çoğunluk parasını satışa koyacağı için piyasada bir arz fazlası oluşacak ve neticede kripto paraların değeri düşecektir. Bu örnekte beklenti veya inançlar, aslında bireylerin davranışından bağımsız olarak ortaya çıkması mümkün olmayan olgunun ortaya çıkabilmesini sağlamıştır. Yanlış bir varsayım, neticede varsayımın gerçekleşmesine neden olacak davranışlar zincirini tetiklemiştir. Beklenti etkisinin ortaya çıktığı bir başka alan da, tahmin edeceğiniz üzere siyasi tercihler ve süreçlerdir. Siyasi olguların ortaya çıkışı kripto para örneğindeki kadar basit değil, aksine çok fazla belirleyici dinamiğin etkileşimini içeriyor. Beklentilerin nüfuz edebileceği ve edemeyeceği farklı olgusal düzlemler var. Ancak toplumsal beklentilerin yönetilmesi meselesi, günümüzde demokrasilerden otokrasilere kadar her türlü yönetimin iktidar pratikleri arasında yer alıyor. Siyaset bir ölçüde beklentilerin, inançların, daha genelde de zihinlerin yönetilmesiyle ilgili bir mücadele alanı. Propaganda ve psikolojik harp uygulamaları bu zeminde filizleniyor. Türkiye’de şu an iktidar eliyle halka karşı çok yoğun bir psikolojik harp uygulandığını söyleyebiliriz. Kamu yönetimi kapasitesi kötürüm olmuş olan Saray iktidarı, artık büyük ölçüde İletişim Başkanlığı denen kurum eliyle zihinleri yöneterek insanların gerçeklerle olan bağını koparmaya çalışıyor. Bu ana stratejiyi besleyecek son girişimlerden biri de bu yazı yazıldığı sırada TBMM Adalet Komisyonu’nda kabul edilip yasalaşması için gün sayılan sosyal medya ve internet haberciliği yasa tasarısı. Tasarıda sansür niteliğinde birçok yaptırımın yanı sıra sosyal medyada halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suç tanımına hapis cezası öngörülüyor. Sosyal medya paylaşımları ve haberler, keyfi olarak ve basit suç duyurularıyla soruşturma konusu yapılabilecek; sosyal ağ sağlayıcılar soruşturma sürecinde kullanıcıların kimliklerini paylaşmak zorunda olacak.
İktidar oylarını arttıramıyor. Bu durumda muhalefetin oylarını azaltması gerekiyor. Yani seçmenin iktidarın değişeceğine olan inancını kırması gerekiyor. Bu amaçla da toplumsal korkuyu, kaygıyı ve baskıyı büyütecek girişimlerde bulunuyor.
Peki, bu yasa tasarısının beklenti etkisiyle ne ilgisi var? İlgisi var, çünkü iktidarın en büyük endişe kaynağı olan ekonomiyi yönetme kapasitesinde yolun sonuna gelindiği anlaşılıyor. Seçim tarihi yaklaşırken oylarını arttıramıyor. Bu durumda muhalefetin oylarını azaltması gerekiyor. Yani seçmenin iktidarın değişeceğine olan inancını öyle veya böyle kırması gerekiyor. Bu amaçla da toplumsal korkuyu, kaygıyı ve baskıyı büyütecek girişimlerde bulunuyor. Halkta “bunlar iktidarı teslim etmez” inancının yaygınlaşıp güç kazanmasını sağlamaya çalışıyor. İşte beklenti etkisi burada etkisini gösteriyor. “Bunlar kaybedeceği seçimi yapmaz” veya “bunlar kaybetse de iktidarı teslim etmez” gibi inançlar kendi kendini gerçekleştiren kehanetlere dönüşebilir. Bu yöndeki çabaların başlıca üç farklı etkisi olabilir:
  1. İktidardan uzaklaşan seçmenin bir kısmının, kazanamayacağı inancıyla muhalefete yönelmesini engellemek.
  2. Muhalefet seçmeninin karamsarlık sonucu sandıktan uzaklaşmasını sağlamak veya nasıl olsa kazanamayacak diyerek birleşik muhalefetten kopup daha marjinal aktörlere yönelmesini sağlamak.
  3. Sandık güvenliğini sağlama motivasyonunu kırmak, iktidarın seçimi gasp etme girişimleri karşısında oluşması muhtemel direnme iradesini ortadan kaldırmak.
Bu olası sonuçların her biri beklentilerin yönetilmesi, kendini gerçekleştiren kehanetlerin yaygınlaştırılmasıyla ortaya çıkabilecek olgular. Biraz daha basitleştirmek için şu örneği verebiliriz: Bir boks müsabakasını yumruklarla değil, rakibi kaybedeceğine kesin şekilde inandırıp müsabakaya çıkmaktan vazgeçirerek hükmen kazanmak. Boksör ringe çıksa rakibini mağlup edebilir, hatta rakibinden çok daha avantajlı olabilir. Ringe çıkmayarak kaybediyor. Tam bir kendini gerçekleştiren kehanet örneği. İktidarın avantajlarından biri bu psikolojik harbi yürütecek araçlara sahip olması. Bu sayede gerçekte sahip olmadığı bir gücü kendine vehmedebiliyor, insanların gerçeklerle olan ilişkisini çarpıtmaya çalışıyor, halkı korkutarak buna inandırmayı deniyor. Halk arasında bir kırılma ve karamsarlık yaratabildiği, kendisine karşı koyma iradesini törpüleyebildiği ölçüde kehaneti gerçeğe dönüştürmeye çalışıyor. Herkesi ikna etmesine gerek yok. Ağır farkla bir seçim yenilgisi almasını engelleyecek ölçüde bir orana nüfuz etmesi yeterli. Bunun için siyasi partilere baskı uyguluyor, belediye başkanları hakkında karalama kampanyası yürütüyor, halkı tehdit ediyor, karşıtlarını terörle ilişkilendirmeye çalışıyor, muhalif medyayı cezalarla sindirmeye çalışıyor ve son olarak da sosyal medya üzerindeki denetimini arttırmaya çalışıyor. Çok boyutlu ve katmanlı bir psikolojik harp. Muhalefet bu korku iklimini savuşturmaya ve iktidarın kendini gerçekleştiren kehanetlerinin güç kazanmasını engellemeye çalışıyor. Ancak bu konuda iki zaafı göze çarpıyor:
  1. Ezici avantajı elde etmiş olmasına karşın seçmeni henüz kazanacağına tam olarak ikna edebilmiş değil.
  2. Ekonomik krizin iktidarı mutlak biçimde yenilgiye uğratacağından emin olduğu için muhalif kesimler içinde hak edilmemiş bir rehavet yayılıyor. Psikolojik üstünlük şüphesiz çok önemli, ancak erken gelen zafer sarhoşluğu gerekli anlarda kasların ve reflekslerin çalışmasını engelleyecektir.
Sosyal medya yasası karşısında muhalefetten beklenen tepkinin oluşmamış olması ikinci madde bağlamında endişe verici görünüyor. Muhalefetin de “kendine ait” kendini gerçekleştiren kehanetlerini güçlendirip yaygınlaştırabilmesi gerekiyor. Bunun için gerekli araçlara sahip olmak bakımından dezavantajlı görünse de ekonomik koşullar ve “beklentilerin” (yine beklenti etkisi) sunduğu avantajlar ortada. Hava koşulları müsait. Seçmenin güç görmeye ihtiyacı var.