Kemal Bey tam bu noktada bu kadar değişimin üzerine, değişme taş koyacak şekilde hareket ederse hem 13 yıllık geçmişi bir anda yıkacak hem de hafızalarımızda onunla ilgili olan her iyi hatırayı ebediyen silecek Yaklaşık bir yıl önce Utah Üniversitesi’nden Profesör Hakan Yavuz ile beraber akademik bir kitap hazırlamaya başladık ve kitap ilerleyen günlerde dünya çapında kitapçılarda ve de kütüphanelerde kendine yer bulacak. Kitabın Türkçe başlığı ‘Kemal Kılıçdaroğlu ve Türkiye’de Yeni Cumhuriyet Halk Partisi’. Kitap temel olarak Cumhuriyet Halk Partisi’nin tarihsel dönüşümünü ve de bu dönüşümde Kemal Kılıçdaroğlu’nun oynadığı rolü anlatsa da esasında üç temel argüman üzerine kurulu. Kemal Bey’in dünya görüşü, sosyalleşme evreleri ve de farklı konulardaki görüşlerini irdeleyen kitap onun kimi yerlerde çarpıklıklar ve de aksamalar olsa da üç farklı dönüşümü gerçekleştirmeyi hedeflediğini iddia etmekte. Nedir bunlar? Cumhuriyet Halk Partisi içerisindeki dönüşüm, otoriter AKP rejimi altında muhalefetin dönüşümü ve de Türkiye’nin demokratik bir restorasyondan geçerek dönüşmesi. Kemal Bey ne yazık ki ilk ikisini görece, sonuncusunu ise hiçbir şekilde başaramadı. Kitap da esasında aksak dönüşümler geçiren ilk iki dönüşümün büyük Türkiye dönüşümü ile gerçekleşme ihtimalinin olduğunu iddia etmekteydi. Bu noktada ben kitabın ‘değişim ve dönüşüm’ üzerinden süreci okumasını kıymetli bulmaktayım ve de doğrudan Kemal Bey’in çok ağır eleştirilmesini de doğru olmadığını düşünüyorum. Çünkü eğer bugün görece çağdaş bir Cumhuriyet Halk Parti’sinden ve de kazanılmış önemli belediyelerden bahsedebiliyorsak bu Kemal Bey’in katkıları ile olmuş gerçeklikler. Ancak, altını kalın bir şekilde çizeyim, Kemal Bey tam bu noktada bu kadar değişimin üzerine, değişme taş koyacak şekilde hareket ederse hem 13 yıllık geçmişi bir anda yıkacak hem de hafızalarımızda onunla ilgili olan her iyi hatırayı ebediyen silecek. Kendisi bu noktada o kadar hassas bir noktada duruyor ki, 13 yılı bir kalemde bir daha düzelmeyecek şekilde yıkabilir de ya da gözyaşları ve minnet duyguları ile hem partinin hem de Türkiye’nin bir bileni olabilir. Ancak sanıyorum ve üzülerek görüyorum ki ibre ilk şıktan yana.
Evet biliyoruz o istemeden mevcut delege yapısı ve örgüt sistemi ile kimse onu o koltuktan alamaz ama sorulması gereken soru da bu noktada şu ‘o koltuğun değeri Türkiye’den daha mı büyük’?
Neler olur Kemal Bey kalırsa? Öncelikle CHP’de kendisi ile çalışma ihtimali olan genç, nitelikli ve yarınların siyasetini kuracak bir kadro bulamayabilir. Çünkü kimse bile isteye kategorik olarak hata yapan ve güveni zedeleyen bir yapıda kalmak istemez. Şartlar ne olursa olsun, çıkarı ne yönde olursa olsun kalamaz. Dahası ne olur Kemal Bey kalır ise? Muhalefet zedelenen ittifak kurma anlayışını bir daha hiç toparlayamayabilir ve on ay sonraki yerel seçimleri de çok acı bir şekilde kaybedebilir. Bu da seçmenin zaten sıfır noktasına yaklaşmış olan moral ve motivasyon durumunu eksilere çeker ki bu sayede AKP hegemonyası daha da kalıcı hâle gelebilir. Böyle bir durumda da Türkiye’de azınlık olan Kürtler, Aleviler, LGBTI üyeleri, liberal değerlere sahip gruplar yalnızlaşır ve de daha kolay hedef hâline gelirler. Kısacası Kemal Bey’in değişimi kendi yönetme arzusu ya da dolaylı olarak değişimi engelleme politikaları sadece Cumhuriyet Halk Partisi’ne değil bütün bir topluma bedel ödettirir. Bu noktada bence Kemal Bey’e son, büyük ve bence çok da önemli bir sorumluluk düşüyor. Tavşan aday çıkartmak, erken seçim umudu ile koltukta kalmak, bir başarı hikayesinden sonra genel başkanlıktan çekilmek ve benzeri taktikler oldukça kişisel ve dahası Kemal Bey’in geçmişi ile çok da yakışmayan hareketler. Evet biliyoruz o istemeden mevcut delege yapısı ve örgüt sistemi ile kimse onu o koltuktan alamaz ama sorulması gereken soru da bu noktada şu ‘o koltuğun değeri Türkiye’den daha mı büyük’? Kemal Bey son ve ulvi görevini acilen yapmalıdır. Aksi takdirde sanıyorum bu işin bedeli çok ağır olacak ve hesabı da bizler ödeyeceğiz ki masadan bir kuru ekmek parçası bile almadık.