Yazılar

Kazanacağız, kazanmak zorundayız!

Abone Ol
Anayasa değişikliği için sarf etmeye başladığı özgürlük, adalet falan filan söylemleri tamamen bahane, onun bütün derdi ömür boyu iktidar nimetlerinden faydalanmak ve tabii ki yargı önüne çıkma riskiyle karşı karşıya kalmamak

Sözleştikleri gibi sabah erkenden Durmuş Beyin petrol istasyonunda bir araya gelip Aydın Nazilli'ye doğru yola çıkmadan önce buluşma yerinin bitişiğindeki börekçide hafif bir kahvaltı yapmış, çaylarını da içmişlerdi.

 Önce yol üstündeki Bozdoğan’a uğrayıp biraz kuru incir satın alacak, ardından Nazilli’ye doğru yollarına devam edeceklerdi.

Hava biraz kapalı olduğu için fazla sürat yapmayacak, sağ salim menzillerine gidip dönmeye bakacaklardı.

Selçuk Hoca Edirne’den yeni dönmüş, döner dönmez Kasım Babayı aramış, Kasım Baba da ekibin geri kalanını; yani Hasan Hocayla, Sahaf Osman’ı organize etmişti.

Çok sık olmasa da, birkaç arkadaş zaman zaman bir araya gelir bazen bir, bazen iki ya da üç arabaya doluşup, yakın yerlere günü birlik seyahatlere çıkarlardı.

Köyceğiz’den Muğla’ya doğru ana yola çıktıklarında arkadan Selçuk Hoca seslendi “Osman Bey epeydir görüşemedik seninle, sık sık telefonla konuşsak da sesini duymayı özlemişim ne var ne yok Köyceğiz’de”?

Arkasına dönmeden aynadan Selçuk Hoca’ya bakan  Sahaf Osman cevap verdi “ne olsun be Selçuk Abi, bildiğin gibi, hayat uzun ömür kısa, idare edip gidiyoruz işte”.

Hasan Hoca sağına doğru dönüp “bu seninki varya Selçuk Hoca” dedi. “Baştan aşağı belasını arıyor. Hiç rahat durduğu yok. Malum, yerel seçimler yaklaşmaya başladı. Bunun da aklı kendine biraz fazla geliyor! Sağa sola akıl satıyor beyefendi. Strateji taktik hocalığı yapıyor kendince. Üstelik Köyceğiz’de yetmiyor bizim Deli Oğlan’a!

“Benim bildiğim; memleketi Samsun ve en sevdiği şehir olan Trabzon başta olmak üzere, Ankara, İstanbul, Adana, Mersin, Eskişehir, daha bir sürü il ve ilçeye kanaat önderliği yapmaya uğraşıyor aklı sıra”.

Kasım Baba geriye sol tarafa doğru kaykılıp “yapma be Hasan Hocam” diye araya girdi, “o da kendince doğru bildiği şeyleri hayata geçirmek için uğraşıyor demek ki! Durup dururken akıl hocalığı yapmaz bizimki. O bahsini ettiğin siyaset erbapları gelmeseler, arayıp sormasalar, boşuna zahmet edip çenesini yormaz. Bence fikrini soran herkese; verili koşullarda hayat bulması en mümkün ütopyasını anlatıyordur o kadar. Gerisine karışmıyordur”.

Ula civarlarında bir benzinlikte mola verdiler. Prostatı olanlar önde diğerleri arkada tuvalete gittiler. Birkaç çay içip, biraz da bacaklarını hareket ettirdikten sonra yeniden yola düştüler.

Yetmiş seksen kilometre kadar yol aldıktan sonra, gökten kovayla boşalır gibi yağan yağmurun altında çaresiz kalan sileceklerini eziyetten kurtarmak ve biraz da yağmurun hafiflemesini beklemek için tekrar mola verdiler, sonra ver elini Bozdoğan.

Burası Selçuk Hocanın memleketiydi. Daha altı yaşındayken burada bir fırında çırak olarak çalışmaya başlamıştı. İşte taa o çıraklık döneminden tanıştığı, çoktan toprak olmuş rahmetli bir arkadaşının deposuna uğrayıp, dönüşte arkadaşlarıyla paylaşmak üzere en  iyisinden, üstelik en uygun fiyata otuz kilo kadar incir aldılar oğullarından. Şiddetli yağan yağmur ve deli gibi esen rüzgarın salladığı fındık kadar arabanın içinde zor şer de olsa sonunda Nazilli’ye de vardılar.

Burada Selçuk Hocanın yeğenlerinin işlettiği çok güzel bir pideci vardı. Henüz arabayı park ederlerken iki yeğeni koşar adım çıka geldiler arabanın yanına. Selçuk Hocanın elini öpüp sarılıp kucaklaştılar. Sonra gelenlerle hoşbeş ettiler ve içeri girer girmez, güzel bir masaya buyur ettiler misafirlerini.

Masaya ilk çaylar gelir gelmez Deli Oğlan konuşmaya başladı. “Yolda beni çekiştirip durdunuz, pek ses çıkarmadım. Dikkatimi sadece yola verdim. Zaten yağmur çok fazlaydı ama konuştuklarınızı dinlemedim de sanmayın”.

“Hah” dedi Selçuk Hoca “içine dert olmuş senin dediklerin bu çocuğun, gördün mü yaptığını Hasan Hoca”.

“Yok”  diye sözlerine devam etti Deli Oğlan “dert etmedim ama isterseniz biraz konuşalım şu meseleyi”.

“Sen başla hele” dedi Hasan Hoca “ne söyledim de içine dert oldu”. “Estağfurullah Hasan Abi” dedi “dert falan olduğu yok. Ben hep aynı şeyleri söylüyorum aslında bizim cenaha. Bölünüp durmayın. Birbirinize çelme takmayın. Mümkün olduğu oranda yan yana gelin, omuz omuza verin. Hep birlikte çalışıp şu halka nefes aldıracak bir seçenek oluşturun. Başka bir şey dediğim var mı? Varsa buyur söyle, hep birlikte tartışalım”.

Kasım Baba “e yani bu konuda hemen hemen hepimiz aynı şeyleri söylüyoruz zaten Hasan” dedi “sen bunun neresini eleştiriyorsun”.

Hasan Hoca “evet hepimiz konuşuyoruz, hiç durmadan, fasıla bile vermeden boşu boşuna konuşuyoruz, sonunda da Tayyip Erdoğan kazanıyor” diye cevap verdi.

“Evet öyle” dedi Selçuk Hoca “ama ölene kadar kazanacak diye bir şey de yok. Bak biraz sıkışınca Anayasadaki yüzde elli artı bir şartını değiştirelim diye konuşmaya başladı bile”.

Hasan Hoca “Bak Selçuk Hocam” dedi “görürsün olacak olanı. Anayasa değişikliği der, yüzde elli fazla geldi der, yanına başka şeyler de ekler, sonunda kendi uymadığı Anayasayı, bir güzel kendine uydurtur sen de bunu dünya gözüyle görürsün. Bu arada bizim cenahın polyannacılık oynayan bunun gibi saf temiz  solcuları da, sağda solda boşuna gevezelik yapmaya devam eder”.

Selçuk Hoca “aha pidelerde geldi, senin şu şom ağzın dolsun da uğursuz kehanetlerin bir son bulsun Hasan Hocam” deyip, kocaman bir sini içerisinde masanın orta yerine konulan nefis pidelerin yer aldığı tepsiye doğru elini uzattı.

Yeğeni “afiyet olsun hepinize” dedi “sohbetinizi böldük belki ama iyi de oldu sanki. Ağzınız tatlansın diye tahinli de gelecek bunların ardı sıra”.

“Künefe de gelecek değil mi” dedi Kasım Baba “tabii ki gelecek” diye cevap verdi “onca yoldan baba yarımız, en kıymetli emanetimiz gelmiş, arkadaşlarıyla bizi şereflendirmiş, künefe size kurban olsun Kasım Amca ne demek tabii ki gelecek”.

Pideler yendi, ayranlar içildi, ardından çaylar kahveler geldi, herkesin kan şekeri iyice yükselip mutlulukları yüzlerinden okunmaya başladığında Hasan Hoca “de bakalım Deli Osman” dedi “yarım kaldı senin lafların”.

“Tamam Abi” diye lafa başladı “sana kalsa hiç bir şey yapmamak lazım. dereyi geçerken at değiştirdiği için CHP’nin oyları da düşecek zaten, oturalım evde sandığa falan da gitmeyelim. Sonunda biri çıkıp ‘adam kazandı’ der nasıl olsa”.

“Olmaz öyle şey” dedi Selçuk Hoca “mindere çıkıp güreşmeden pes edilir mi hiç”.

“İyi o zaman” dedi Hasan Hoca “sen eski güreşçisin Selçuk Hocam, kendin çıkar güreşirsin, ben de elimde çay karşımda televizyon, canlı yayında seni seyrederim”.

Kasım Baba “bir durun da şu çocuk sözünü bitirsin yahu” dedi. Deli Oğlan “hay gözüne kurban olduğum, sana boşuna baba demiyoruz biz Kasım Hocam” diye omzuna vurdu. ”Müsaade varsa devam edeyim”. “Et bakalım Osman” dedi Hasan Hoca!

“Tayyip niye her zaman kazanıyor biliyor musun Hasan Abi” dedi. “Birincisi ittifak kurma işini çok iyi biliyor! İkincisi karşı tarafın içine oynama, ittifakını bölme, içini boşaltma konusunda çok becerikli davranıyor. E üçüncü  olarak bir de karşı tarafı şeytanlaştırıp, kendi tabanını bloklaştırma konusunda da marifetli davranınca, kendisi açısından zafer kaçınılmaz oluyor”!

“Dikkat et yıllardır hep aynı taktikleri kullanıyor. Parti içinden, ya da dışından bugün ittifak yaptığı kişiyi veya kesimi de, dereyi geçip karşı kıyıya vardıktan hemen sonra yavaş yavaş şeytanlaştırmaya, ardından da tahliye ve tasfiye işlemlerine başlıyor”.

“Bugün iyi dediğine, yarın kötü diyor, o konuda da en azından kendi seçmenlerini ikna etmeyi başarıyor. Herşey o iyi deyince iyi, kötü deyince de kötü oluyor. Siyasal alanın meşruiyet sınırlarını adam tek başına belirliyor”.

“Muhalefet ona laf yetiştirmeye uğraşmak yerine, kendi gündemini oluşturmaya yönelse belki işler biraz yoluna girecek ama bizim muhalefet partisi falan dediğimiz yapılar bir biçimde onun sınırlarını çizdiği meşruiyet alanının dışına çıkamadığı ve kurallarını onun koyduğu, hakemlerini de onun belirlediği sahada maça çıktığı için her seferinde kaybediyor”.

“Tamaam” dedi Hasan Hoca “haydi seni ana muhalefet lideri ilan ettik, söyle bakalım ne yapacaksın. İyi Parti ‘biz her yerde kendi adaylarımızla kendi başımıza  hür ve müstakil gireceğiz bu seçimlere’ diyor. Altılı Masanın  diğer bileşenlerinin de hayatta karşılığı yok”.

“Sosyalist sol namevcut. HEDEP ile zaten ittifak yapamazsın. CHP henüz genel başkan değişikliğini hazmedememiş, dört elle işine bile sarılamamış. Sandığa gidip de ne yapacaksın? Sandıktan devrim mi çıkartacaksın” dedi.

“Soda getirin bize” diye seslendi Selçuk Hoca “aramızda hazım sorunu olanlar var”. Kasım Baba “bu zaten hep böyle Selçuk Hocam” dedi. “Mindere çıkması için önce ona kazanma garantisi vermen lazım”.

Hasan Hoca “de hadi” dedi “hadi devam et bakalım ne yapacaksın ana muhalefet lideri, söyle ne yapacağını da marifetini görelim”.

“Ya Hasan Abi, benden lider mider çıkmaz. Olacaksa bir devrim onu da lider(ler) yapmaz. Tarih lider(ler)i yazdığı için biz kitleleri gör(e)mez hale geliriz sadece, o kadar”.

“Doğru söylüyorsun yerel seçimler konusunda İyi Parti şu an senin dediğin gibi hür ve müstakil falan filan diyor da, mesela sen inanıyor musun buna? Bence yapılacak ittifak görüşmelerinde ellerini güçlendirmeye, el yükseltmeye çalışıyor bunlar. Tek başına seçime girip hangi ilde belediye başkanlığı kazana bilirler ki”?

“Aslında CHP’de bunun farkında. Onun için sürekli olarak onların hareket alanını daraltmak adına iyi niyetli açıklamalar yapıyor(muş) gibi davranıp, ittifak ve benzeri söylemlerle onların politik manevra alanını adım adım sınırlayarak, bir nevi kendileriyle ittifaka mecbur bırakmaya çalışıyor”.

“Bence, İyi Parti yarın bir gün Ekrem İmamoğlu ve/veya Mansur Yavaş’ın karşısına aday çıkaracak olursa başına nelerin geleceğini gayet iyi biliyor. CHP radikal bir adım atıp HEDEP ile ittifak görüşmelerine başlamazsa, eninde sonunda ittifak yapmaya mahkum kalacak gibi görünüyor bu iki parti”.

“İşin garip tarafı, daha düne kadar CHP içinde hemen herkes ‘Kılıçdaroğlu Yönetimi partiyi iyice sağa çekiyor’ falan diye söylenip duruyordu ama, bugün de on(lar)dan farklı bir politik hat izleyen, farklı bir söylem geliştiren gerçekten daha sola ya(t)kın yenilikçi bir merkez yönetim kurulu yok aslında”!

“Senin de dediğin gibi ‘Altılı Masanın’ diğer bileşenlerinin hayatta bir karşılığı yok. Peki hiç mi umut yok? Neden İttifak konuşulurken herkes HEDEP’i ağzına almaktan çekiniyor”? “Cumhuriyetçilerden sosyalistlere, emek örgütlerinden demokratik kitle örgütlerine, kadın hareketinden gençliğe, HEDEP de dahil tüm muhalefet birleşemez mi sence? Birleşip kazanamaz mı”?

“Ya varsayalım ki, birleşti(ler) de seçimi kazan(a)madılar, bu her şeyin sonu mu? En azından, yeni bir başlangıç yapmış ol(a)mazlar mı böylesi bir deneyim sayesinde”?

“Gezi yaşanmadı mı bu ülkede” diye ekledi Kasım Baba, “çok yaşa Kasım Baba” diye tamamladı Deli Oğlan.

Selçuk Hocanın büyük yeğeni “devam et abi” dedi “mümkün mü sence bu söylediklerin? Olur mu sence bu kadar büyük bir ittifak”?

“Tabii ki mümkün” dedi Selçuk Amcası yeğenine cevap olarak. “Doğru söylüyor Osman Bey. Üstüne görev düşen kim varsa, üzerine düşen görevi de yaparsa, tabii ki olur”.

“Aynen öyle” dedi Deli Oğlan. “Tayyip Erdoğan Hüda Par’la ittifak yapınca oluyor da, HEDEP de dahil tüm muhalefet bir araya gelince mi olmuyor? Sonradan FETÖ falan diye şeytanlaştırılıp işten atılan cezaevlerine tıkılan adamları ben mi doldurmuştum devlet kadrolarına? Bakanlıklarda cemaat tarikat örgütlenmelerine dair onca haber kimin döneminde ayyuka çıktı”?

Hasan Amca “Peki TİP, TKP, Sol Parti, EMEP, Halkevciler velhasıl kırk parça olmuş sosyalist sol, onlar bu işin neresinde olacak? Onu da söyleyiver de hava kararmadan yola çıkalım. Dönüşte Ula'daki lokantada Muğla Kebabı da yemek istiyorum ben” dedi.

“Onlar zaten dahil bu söylediklerime. ‘TekAdam Rejiminden’ bunalan, kendisini, çocuklarını, torunlarını, bu memleketin geleceğini düşünen herkes bir araya gelmeli Hasan Abi. Hayat sürprizlere de gebedir ayrıca! Ne malum Bahçeli’nin bir bahane bulup erken seçimin pimini çekmeyeceği”! “Ölene kadar Tayyip Erdoğan iktidarda kalacak diye bir mecburiyet mi var. Anayasa değişikliği için sarf etmeye başladığı özgürlük, adalet falan filan söylemleri tamamen bahane, onun bütün derdi ömür boyu iktidar nimetlerinden faydalanmak ve tabii ki yargı önüne çıkma riskiyle karşı karşıya kalmamak”.

Hasan Amca “Tamam da, bak beş bin lira ikramiye ödenmeyen emeklilere bile aynı parayı vereceğiz diyor şimdilerde Tayyip Erdoğan, önümüz yılbaşı, asgari ücretliye, işçiye, memura, emeklilere sağlam da bir zam yaptı mı görürsün sen gününü” diye savuşturdu onun tüm salvolarını.

“Yok be abi bu sefer o taktik yemez bence” diye cevap verdi Hasan Abisine. “Vatandaş bırak satın almayı, hava karardıktan sonra pazardan atık sebze meyve toplar hale düştü. Asgari ücretlilerin aldığı para, ev kirasına bile yetmiyor. Maaşıyla geçinen hiç kimse hayatından memnun değil. Bırak kiracıları, ev sahipleri bile burnundan soluyor. Bu sefer işi çok daha zor iktidar sahiplerinin”.

Kasım Baba “o halde koşullar gayet müsait, herkes aklını başına alır, üzerine düşeni de yaparsa memleket rahat bir nefes alır diyorsun yani öyle mi paşam” dedi.

“Tabii ki öyle diyorum Kasım Baba. Birbirimizle uğraşmayacağız. Safları çok sıkı tutacağız. Sonuna kadar mücadele edeceğiz. Gerekirse yaşımıza başımıza bakmadan, hepimiz kapı kapı dolaşacağız. Geçen yerel seçimlerde Ankara’da İstanbul’da olduğu gibi, sandıkların üzerinde yatıp sabahlayacağız ama bu sefer illa ki biz kazanacağız, kazanmak zorundayız”...

ü