Enflasyonun kaynağının doğru belirlenmesi, çözüm önerisinin de doğru yapılmasına imkân verecektir. Türkiye’deki yüksek enflasyonun nedeni açıktır ki izlenen yanlış iktisat politikasıdır. Eğer enflasyon gerçekten düşürülmek isteniyorsa, doğru iktisat politikası adımlarının kararlı bir şekilde atılması gerekmektedir. Türkiye'deki enflasyonun kaynağı konusunda bir süredir ilginç tartışmalar mevcut. Bir grup iktisatçı enflasyonun ana kaynağının kâr oranlarındaki artış olduğunu iddia ediyor. Bu iddianın arkasında yer alan dayanak kabaca iki grupta toplanabilir. R ENFLASYONU GÖRÜŞÜNÜN TEMELLERİ Birinci gruptakiler rekabetçi piyasa yapısının son yıllarda giderek bozulduğunu, firmaların fiyat belirleme aşamasında meydanı boş bulduğunu, devletin kurumlarının firmalar üzerindeki kontrol güçlerinin azaldığını ve bu nedenle fiyatların maliyet artışından çok daha hızlı arttığını belirtiyorlar. İkinci gruptakiler ise piyasa yapısından ziyade emtia fiyatlarındaki dalgalanmalara odaklanıyorlar ve maliyetlerin arttığı dönemlerde firmaların fiyatları yukarı çektiğini, maliyetlerin düştüğü dönemlerde ise firmaların fiyatları düşürme eğiliminde olmadıklarını, dolayısıyla maliyet dalgalanmasından avantaj elde ettiklerini ifade ediyorlar. TARTIŞMALARIN MERKEZİ KÜRESEL ENFLASYON Öncelikle tartışmaların merkezinde dünyada yaşanan enflasyonun olduğunun altının çizilmesi gerekir. Enflasyonun küresel düzeyde artışa geçmesi ve bu artışın frenlenmesi için gerek Amerika’da gerekse de Avrupa’da faiz oranlarının yükseltilmeye başlanması, enflasyonun kaynağına ve çözüm için uygulanan faiz politikasına yönelik eleştirilerin artmasına neden oldu. KARŞI ARGÜMAN ARZ-TALEP UYUMSUZLUĞU Küresel düzeyde faiz artışını savunan iktisatçıların argümanı ise arz-talep uyumsuzluğu üzerine kurulu. Bu uyumsuzluğun kaynağının Covid-19 pandemisi olduğu belirtilmekte. Buna göre pandemi döneminde fabrikaların kapanması, tedarik zincirlerinin bozulması ve birçok yaşlı işçinin emekliliğe sevk edilmesi, arzın küresel düzeyde daralmasına neden oldu. Diğer taraftan ABD ve Avrupa başta olmak üzere küresel düzeyde izlenen yüksek bütçeli yardım paketleri de talebin nispeten daha yüksek seyretmesine yol açtı. Arzın talebe kıyasla daha fazla daralması, başlangıçta merkez bankaları tarafından iyi bir şekilde yönetilen fiyat beklentilerinin zamanla rayından çıkmasına neden oldu ve yüksek enflasyon dönemi yaşandı. YÜKSEK ENFLASYONUN KAYNAĞI PARASAL GENİŞLEMEDİR Enflasyonun en temeldeki kaynağının parasal genişleme olduğu aşikâr. Friedman’ın ünlü sözü her ne kadar enflasyon her zaman ve her yerde parasal bir olgudur biçiminde kolu kanadı kırılarak ifade edilse de sözün tamamı aslında şu şekildedir: Enflasyon her zaman ve her yerde parasal bir olgudur, yani, (enflasyon) ancak para miktarının üretimden daha hızlı artmasıyla üretilebilir.
Enflasyon doğası gereği varlık sahiplerinin lehinedir. Enflasyonist dönemlerde mal satanlar daha yüksek kazanç elde ederler. Hizmet satanların gelirleri ise -finans sektörü hariç- nispi olarak azalır. Türkiyede de aynı senaryonun gerçekleştiğini görebiliyoruz. Yani mal satan firmaların kârının artması yaşanan yüksek enflasyonun bizzat sonucudur; nedeni değil.
TÜRKİYE’DEKİ ENFLASYON, YANLIŞ FAİZ POLİTİKASININ BİR SONUCUDUR Türkiye’deki enflasyon tam da bu tanıma uyuyor. Bilindiği üzere merkez bankamız 2021 yılının eylül ayında politika faiz oranını hızla düşürdü. Bunun sonucunda mevduat ve kredi faizleri de hızla düşmeye başladı. Bu durum talebi iki kanaldan artırdı. Birinci durum mevduattaki dönüşüm ile açıklanabilir. Paralarını Türk lirası mevduat hesabında değerlendirenlerin bir kısmı paralarını çekip dövize, altına, arabaya, gayrimenkule ve diğer varlıklara yatırdı. Bu durum hem maliyet hem de talep artışı ile fiyatların artmasına neden oldu. İkinci durum ise kredi talebindeki artış ile açıklanabilir. Kredi faizlerinin düşmesi, kredi çekme kabiliyetinde olan birçok kişinin bankalardan süratle kredi talep etmesine neden oldu. Bu da paranın yine dövize, altına, arabaya, gayrimenkule ve diğer varlıklara yönelmesine neden oldu. Bu anlattığımız etkiler, anlık etki ve devamında gelen etkiler. Asıl hikâye bundan sonra başladı. Enflasyon ekonomide fiyat belirleme davranışlarını hızla bozmaya başladı. Eskiden merkez bankasının enflasyon hedefini çapa olarak kullanan firmalar, enflasyonun her geçen gün bir önceki güne kıyasla hız kazanması sebebiyle ilerleyen dönemde önce döviz kurunu, merkez bankasının döviz kurunu yapay bir şekilde baskılaması sonrasında araba ve gayrimenkul fiyatlarını çapa olarak kullanmaya başladı. ENFLASYON VARLIK SAHİPLERİNİN LEHİNEDİR Enflasyon doğası gereği varlık sahiplerinin lehinedir. Enflasyonist dönemlerde mal satanlar daha yüksek kazanç elde ederler. Hizmet satanların gelirleri ise -finans sektörü hariç- nispi olarak azalır. Türkiye’de de aynı senaryonun gerçekleştiğini görebiliyoruz. Yani mal satan firmaların kârının artması yaşanan yüksek enflasyonun bizzat sonucudur; nedeni değil. Enflasyonun kaynağının doğru belirlenmesi, çözüm önerisinin de doğru yapılmasına imkân verecektir. Türkiye’deki yüksek enflasyonun nedeni açıktır ki izlenen yanlış iktisat politikasıdır. Eğer enflasyon gerçekten düşürülmek isteniyorsa, doğru iktisat politikası adımlarının kararlı bir şekilde atılması gerekmektedir. Bu kısım kendi içinde tartışmalı olduğu için detaya girmeyeceğim. Ancak Türkiye’de şu ana kadar kararlı bir adım atıldığını söylemenin pek mümkün olmadığını ifade etmek gerek. Bir hususun daha altını çizmenin faydalı olduğunu düşünüyorum. Para politikasında normale dönülmesi, yüksek kâr elde edenlere tamamen göz yumulmalı veya görmezden gelinmemeli anlamına gelmemeli. Ancak bu hususun öncelikli tartışılması gereken konuların önüne de geçmemesi gerektiğini özellikle belirtmek gerek. Yapılan tahliller bizi ancak bu koşulda doğru çözüme yönlendirebilecektir.