Kapitalizm neden olduğu krizlerde kendisini aklayacak liberal restorasyonun siyasi ayağı olarak kullandığı sosyal demokrasi veya birlikte hareket edeceği sağın merkezi oluşumlarla çözüm bulamazsa ”faşizm” sahneye sürülür. Sosyalizmin olmadığı Dünya’da yakaladıkları serbestliği sınırsızca kullanan sermaye sınıfı, kendisi için yolun sonu göründüğünde, çıkışı yine aşırı sağın toplumda karşılık bulmasında aramaya başladı. Dünya’da 1929 buhranı olarak bilinen ekonomik krizin sonrasında yine yükselişe geçen kendilerini milliyetçi sosyalizm olarak tarif ettikleri ”faşist” parti kendisine yeni bir tanım getirme ihtiyacı duymuştu. Kapitalizm kendi neden olduğu krize karşı kendisini aklayacak liberal restorasyonun siyasi ayağı olarak kullandığı sosyal demokrasi veya birlikte hareket edeceği sağın merkezi olarak tariflenen siyasi oluşumlarla çözüm bulamazsa sistemin her haliyle şiddete bürünmüş hali olan ”faşizm” sahneye sürülür. Bu yönetim şekli bir ulusu veya bir inancı düşmanlaştırıp toplumsal tabanını bu düşmanlığa ikna etmeye çalışır. Göçmen karşıtlığı en sık başvurdukları yöntemdir. Bugün Türkiye ve Avrupa’da yabancı karşıtlığındaki artışın en önemli nedeni halkın büyük bir çoğunluğun da artan yoksulluk ve işsizliktir. Halkta artan hoşnutsuzluk bununla birlik de yeni arayışlar düzen sahiplerin de rahatsızlık yaratmaktadır.  Sistemin sorunları düzeltileceğine dair vaatler de dahi bulunamadığı bir kriz süreci yaşanmaktadır. Sovyetlerin çözülmesiyle halkları bir arada tutanın ne olduğunu yaşayarak gördük. Ekonomik, siyasi, toplumsal eşitliğin sağlandığı koşullar da ait olunan ulusal kimlikler önemsizleşirken, eşitlik ortamı kaybedildiğin de hatırlanan ve değerlenen ulusal kimlikler emperyalizmin yönlendirmesiyle ayrı ayrı devletleşmeye gitti. ”Yeni dünya düzenine” hoş geldiniz. Milliyetçiliğin bilerek yükseltildiği koşullar da ”faşizmin” yükselişinde şaşıracak bir durum yoktur. Balkanları bin bir parçaya bölen emperyalizmin sonraki durağı Orta Doğu ülkeleri oldu. Yaşananlar karşısında Türkiye’nin tutumu ise seyirci kalarak ihtiyaç duyulduğunda hazır olduğunu göstermek oldu. AKP iktidarı ile birlik de ise Orta Doğu’daki işgaller karşısında daha istekli, görev üstlenme hevesinde olan bir görüntü sergilendi. İktidarının ilk yıllarında Irak işgaline asker gönderme konusunda gayreti ile sahada olma isteği bununla birlikte bölgedeki pozisyonunu da belirledi. Özelleştirmelerin başat aktör olduğu bununla birlikte örgütsüz ucuz emek gücü yaratılmasıyla sermayenin gelişim süreci siyasi iktidarda sınırları asma hevesi ve zorunluluğu yarattı. Sermaye sınıfına her türlü imkânı sağlayan iktidar daha fazlasını isteyen patronlara başka yollar açmaya çalıştı. Orta Doğu’da askeri işgallerin yerine denenen Arap Baharı diye tariflenen ayaklanmalar sonucunda birçok ülke siyasi karışıklığın içerisinde yoksulluk ile baş başa kaldılar. Birçoğu mülteci durumuna düştü. Özellikle Suriye’deki iç savaşta ABD ile birlikte cihatçıların desteklenmesi Türkiye’yi savaşın bir parçası yaptı. Kuzey bölgesinin işgali ve inşası sermaye sınıfına hediye edildi. Bugün milyonlarca göçmenin Türkiye’de bulunmasının kısa özeti budur. Düzenin devamı için geliştirilen siyasi araçların geçmiş deneyimlerini hatırlayıp yeniden devreye sokulması olasıdır. Faşist partilerin ve ideolojisinin yükseltilmesi bir ihtiyaca denk düşmektedir. Göçmenlerin sınır dışı edileceği vaatleri yoksulluğun bugün Türkiye için açlığın nedeni olan kapitalist sistemin görünmezliği için iyi bir yöntem. Sermaye sınıfı bu vaatleri ön plana çıkartan muhalefete iktidar için kapı aralayabilir.