Bu köşede ağırlıklı olarak İsrail üzerine yazsam da, büyük besteci Mikis Theodorakis’in ardından, Yunanistan’da okumuş ve bu güzel ülke üzerine yıllarca çalışmış birisi olarak sessiz kalmam mümkün olamazdı. Onun dostu, yoldaşı ve gerçek bir sanatçı olan Zülfü Livaneli’nin şarkılarını dinleyerek büyüdüm. O zamanlar bazı şarkıların bestelerinin Mikis Theodorakis’in olduğunu bilirdim; ismi kalbime kazınmıştı. Ama onun ne denli büyük bir besteci olduğunu henüz yaşım küçük olduğu için bilmezdim.  Yıllar geçti, büyüdüm, Yunanistan’da okumak, orada o halkı tanımak şansına eriştim. Her iki ülkedeki bir avuç fanatiğin önyargılarının ne kadar boş olduğunu orada yaşarken anladım. Türkiye’yi anlatırken gözleri dolanları, “Biz kardeşiz” deyip sarılanları, dostlarımı ve hatta sırf Muhteşem Yüzyılı sevdiği için bana kahve ikram edenleri mi anlatayım? Yaşamayan gerçekten bilmiyor; orası başka bir alem sanki. Elbette her şey tozpembe değil ama bu kadar değerli isimlerden laf açmışken günlük siyasetin yüzeysel tartışmalarına hiç girmek istemiyorum. Orada yaşayıp oranın kültürünü öğrendikçe, Theodorakis’in aslında Yunanistan demek olduğunu da çok daha net bir şekilde anladım. Dünyada müzikle, özelde de etnik müzikle ilgilenenler, Theodorakis’i mutlaka tanırdı ama sanırım en çok dünya çapında ses getirmesi Zorba filminin müziğiyle olmuştur. Yeri gelmişken, bu kitabın Türkçe’de doğru düzgün bir çevirisinin olmaması ve hatta bazı kısımlarının bilinçli olarak metinden çıkartılmış olması beni çok üzüyor. Aynı şekilde Dido Sotiriu’nun “Kanlı Topraklar” isimli romanının “Benden Selam Olsun Anadolu’ya” ismiyle çevrilmesi gerçekten çok fantastik. Fakat bu başka bir konu, bu yüzden daha fazla uzatmadan geçiyorum. Zorba’nın tema müziği kuşkusuz inanılmaz bir beste ama Theodorakis o kadar üretken ve yetenekli bir müzisyen ki yaptığı çalışmaları saymak neredeyse imkansız. Şanslıyız ki, bunlardan birçoğunu kendi dilimizde dinleme fırsatımız oldu. Henüz yaşıyorken Zülfü Livaneli’nin kıymetini bilmemiz için sadece bu bile yeterli. Onunla birlikte yaptıkları albüm herhalde sadece bu ülkelerin halkları açısından değil, dünya kültür mirası açısından büyük bir değer. Aslında bu büyük bestecileri yaşarken pamuklara sarmak gerekiyor. Bilirsiniz, her ne kadar iki ülkede de milliyetçiler “yerli ve milli” olma konusunda şampiyonluğu kimseye bırakmasalar da, hem toplumsal meseleleri konu etmeleri, hem de kendi kültürlerinin özgün unsurlarını eserlerine yansıtmaları bakımından, sol akımdan çıkmış besteciler ve sanatçılar çok daha başarılı olmuşlardır. Theodorakis’in konu edilecek o kadar çok bestesi var ki, birkaç tanesini dinleseniz Yunan halk kültürü üzerine ders dinlemiş gibi oluyorsunuz ve kendi yerel kültürünü iç dünyasından süzerek evrenselleştirmesine şaşırıp kalıyorsunuz. Bununla beraber, Theodorakis’in bir açıdan çok da şanslı olduğunu söylemek gerek. Çünkü Yunan kültürünün öyle önemli isimleriyle çalışmalar yapmış ki, herhalde bu isimlerin bir araya gelmelerinde ilahi bir yön olmalı. Sadece birkaç örnek vermekle yetineceğim. Mesela Yunan müziğinin dev ismi Manos Hacıdakis’le çalışmaları veya Yunan solunun yine önemli bir ismi olan şair Tasos Livaditis’in şiirlerine yaptığı besteler ve yine çok önemli bir şair, şarkıcı ve müzisyen olan Grigoris Bithikoçis’in seslendirdiği özellikle “Brehi Sto Ftihogeitonia” (Fakir Mahallede Yağmur Yağıyor) ve yine Bithikoçis’in kendi yazdığı Drapeçona şarkıları Yunan müzik tarihinin unutulmazları arasındadır. Hatta bu işbirliğinden doğan ve Theodorakis’in bestesi olan Margarita Margaro şarkısını Bithikoçis’den başka Leman Sam’ın sesinden Çağrı olarak dinleme şansımız oldu. Öte yandan, Mauthausen toplama kampından kurtulan ve Modern Yunan tiyatrosunun kurucusu sayılan Iakovos Kambanellis’in yazdığı Mauthausen Üçlemesini de Theodorakis bestelemiştir. Bu çalışmanın ana temasını yansıtan O Adonis (Mauthausen Balladı) şarkısı Yunan toplumunda inanılmaz bir etki yaratmıştır. Yine Kambanellis’in sözlerini yazdığı Apo to Parathuro Sou (Pencerenden) ve To Psomi Ine Sto Trapezi (Ekmek Masada Duruyor) gibi şarkılar da halkın belleğinde yer eden önemli eserlerden olmuştur. Söylenecek, sayacak çok şarkı var ama bu yazıyı bir liste haline getirmek istemiyorum. Theodorakis ne kadar derine gitseniz gidebileceğiniz bir okyanus gibi. Bu isimleri hatırladıkça ne kadar şanslı olduğumuzu da düşünüyorum. Theodorakis’in yıllarca dostu olarak beraber çalışmalar yapmış Maria Farandouri onun kaybı üzerine şöyle yazmış: “Mikiciğim, kanatlara benzeyen kollarınla, yaşadığım müddetçe, seni hep şarkılarımızı ve hayallerimizi bestelerken göreceğim”. Bu büyük besteciyi şahsen tanıma fırsatım olmadı ve onun da Ege’nin bu yakasında küçük bir kız çocuğunun büyürken onun notalarıyla büyüdüğünden haberi olmadı ama benim düşün dünyamda diğer saydığım büyük isimlerle beraber çok önemli bir yeri var. Hiç şüphesiz Zülfü Livaneli’nin de. Keşke Yunanların Theodorakis’in değerini bildiği gibi, biz de Livaneli’nin değerini bilebilsek. Yazımı bitirirken Kambanellis’in Theodorakis tarafından bestelenen Apo To Parathuro Sou şarkısından bir bölüm paylaşmak istiyorum. Bu vedaların üstüne ruh halimizin tercümanı olacağına inanıyorum: Gecenin bir çocuğuyum, Yalnız bir gölge, Aydan düşen bir damlayım, Şafağın acısıyım. --- * İyi Yolculuklar Bay Theodorakis, Yunanca’da vefat eden kişilere de söylenir.