Kadınlar öldürülmeye devam ediyor. Bunu tek başına iktidarın İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesine bağlamak hatalı olacaktır. Bu ölümlerin temel nedenlerinden birisi iktidarın kadınları ikincilleştiren zihniyetidir.  Dün 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ydü. Ancak kadınların hayatı Türkiye’de hala tehlikede. En son önceki akşam İstanbul’da metroda bir erkeğin elinde bıçakla bir kadını tehdit ettiği videoyu içimiz ürpererek izledik. Bu özel gün nedeniyle Kadın Cinayetleri ile ilgili yapılan araştırmanın sonuçları ülkemizde kadına yönelik şiddet olgusunun ne kadar can yakıcı olduğunu gösteriyor. 2015 yılından bu yana yürütülen araştırma, son 10 yılda medyaya yansıyan kadın cinayetlerini derledi. 2010-2020 yıllarını kapsayan “Medyaya Yansıyan Kadın Cinayetlerinin Haritalaması” araştırması (https://kadincinayetleri.org) sonuçlarından öne çıkan bazı bulgular şöyle: - 10 yılda en az 2 bin 534 kadın öldürülmüş. - Kadın cinayetleri 10 yılda en az yüzde 25 artmış. - Cinayetler il olarak en çok İstanbul’da, ilçe bazında ise Adana Seyhan’da işlenmiş. - Cinayetlerde bir numaralı fail koca. - Cinayetlerin yüzde 20’si (yani her 5 kadından 1'i) boşanma/ayrılık aşamasında gerçekleşmiş. - Yine cinayet kurbanı her 5 kadından 1'i şiddet/taciz mağduruymuş. Rapora göre kadın cinayetlerinin en yoğun olduğu üç il İstanbul (347), İzmir (176), Ankara (135) şeklinde. Bu illeri Adana (125), Antalya'da (110), Gaziantep (105), Bursa (94), Mersin (79), Konya (76) ve Kocaeli (71) izliyor. Bu ilk on ilde, 10 yılda en az 1318 kadın öldürülmüş. İstanbul'da en fazla kadın cinayeti ise Bağcılar (22), Esenyurt (22) ve Fatih (21) ilçelerinde işlendi. Ankara'da ise Keçiören (28), Mamak (24) ve Çankaya (19); İzmir'de ise Buca (24), Konak (22) ve Karabağlar (22) en çok kadın cinayeti işlenen ilçeler olmuş. 10 yıllık tablo bu. 2021’DE DE TABLO FARKLI DEĞİL Peki ya 2021 ilk 11 ayında durum ne? 2021 yılının ilk 11 ayında ise en az 258 kadın cinayeti işlendi. 711 kadın yaralandı. Sadece kasım ayının ilk 20 gününde öldürülen kadın sayısı 29, yaralanan kadın sayısı 41. Bu 258 cinayetin en az 193’ü basına ‘şüpheli’ olarak yansıdı. Bu cinayetlerin yüzde 60’ında fail koca/sevgili veya eski koca. Kadınların yüzde 61’i ev içinde öldürülürken, yüzde 29’u ise sokak ya da ormanda öldürüldü. Yine kadınların yüzde 53’ü ateşli silahlarla öldürülmüş. Görüldüğü gibi sadece 2010-2020 arası değil, 2021’in ilk 11 ayının tablosu da parlak değil. Peki neden? Bu tabloyu sadece siyasi iktidarın keyfi biçimde İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesine bağlamak hatalı olacaktır. Sözleşmeden çekilmenin etkisi mutlaka var ama tek nedenin o olmadığı da açık. Sonuçta 2020’ye kadar olan rakamlar da ortada. Bu açıdan açıkça ifade etmememiz gereken gerçek şu; kadına yönelik şiddetin nedeni; tek başına bir yasanın değiştirilmesi ya da kaldırılması değil. Bu cinayetlerin bu kadar kolay işlenmesine yol açan temel neden; kadının kamusal alandan özel alana iten, kadını ikincilleştiren siyasi iktidarın zihniyetinin kendisidir. Bu zihniyet değişmediği sürece kadına yönelik şiddet devam edecekti. YASA DEĞİL ZİHNİYET Siyasi iktidar, ideolojik olarak devlet-toplum ilişkisini otoriter zihniyet üzerinden tahkim ederken; kamusal alandaki kültürel görünürlüğü ise ataerkil zihniyet üzerinden konsolide etmeyi hedefliyor. Ataerkil zihniyet, tanrıdan başlayarak yukarıdan aşağıya inen ve bu hiyerarşide herkesin yerinin belli belli olduğu bir toplumsal model tasavvuruna dayanır. Tüm dinler gibi İslam da ataerkil zihniyete dayanır. Ve bu hiyerarşide erkek, kadının üzerindedir. Siyasi iktidarın bu alandaki temel referansı ise “din”dir. Ve toplumu, kamusal alanı bu algıya göre tahkim etmeye çalışıyor. Kadına yönelik şiddetin artması da, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenin temel nedeni de, kadının kamusal alandan özel alana itilmesinin temel nedeni de bu zihniyettir. Bu zihniyette kadının yeri, kamusal değil özel alandır yani iş hayatı, sosyal hayat değil evidir. Evde ona biçilen temel sorumluluk ise çocuk doğurmak, bunları yetiştirmek yani “iyi” bir anne olmaktır. Son yıllarda bu politikada hayli başarılı olunduğu da açıktır. Doğum izninin attırılmasından doğum sonrası yarı zamanlı çalışma iznine, ev işlerinde çalışmanın sigorta kapsamına alınmasına kadar ilk bakışta kadına pozitif ayrımcılık görülen pek çok politika esas olarak kadın özel alana çekmenin araçlarıdır. Yine okullarda kız-erkeklerin ayrılması, sınıfların bölünmesi de bu zihniyetin pratikleri arasındadır. Kamusal alanda kadın, erkek sınırının net biçimde ayrılması, cinslerin kamusal alanda birbirini tanımaması yani cinsler arasındaki bu kopuş, kadına yönelik şiddeti besleye nedenlerden birisidir. Kadınlar, kadın örgütleri kadın cinayetlerini önlemek için her alanda mücadele ediyorlar, etmeye devam edecekler. Bu bir mücadele ve bu mücadelede başarı, kadınların çabası kadar, kadınları yalnız bırakmayan erkeklerin birlikte mücadelesine bağlıdır.