Her şeyin altında bir şey aramak kadına özgü bir durum hâlini almış ve etiket olarak ona yapıştırılmıştır. Oysa bir şeyi sadece olduğu haliyle görmek ne basit ve huzurlu bir algılayıştır. Bazen bir masa sadece bir masadır. Ama kadın masanın altındakileri merak eder. Yunan düşünürü Aristoteles, kadınların mantık ve düşünce yapısının zayıflığı neticesinde kararsız olduklarını anlatır. Hatta biraz daha ileri giderek mantık-duygu ikileminde kalan kadının, duyguları seçtiğini ve tutkularına kolayca kapıldığını, bu yüzden de yönetilmesi gerektiğini ekler. Aristoteles günümüzde yaşasaydı kadınlarca topa tutulacağı kesin. Ama şu bir gerçek ki karşıt cins yakın ilişkilerde kadının duygusal olanı makbul. Mantığa dayalı kararlar alan bir kadın iş hayatında yükselebilir ama ikili ilişkilerde soğuk ve duygusuz olarak yaftalanır. Çünkü herkesin kafasındaki kadın idealine ters düşer. Duygular insanı bir yandan diğer yana anında götürür, güvenilmezlerdir. Onları ciddiye alan kadınların da işi öyle kolay değildir. Duygularıyla hayatını yaşayanlar, duyguları öldürücü bir silah hâline dönüştürebilir. Ama o silah önce kendilerine çevrilir. Araştırmaların da desteklediği gibi kadınlarda anksiyete bozukluğunun yaygınlığı ve intihar girişimi, erkeklere göre daha fazladır. Kadınlar ruhsal hastalıklara daha yatkındırlar ama oradan çıkmayı erkeklere nazaran daha kolay başarırlar. Çünkü duygular denizinde yüzmeyi çok iyi bilirler. Ruhsal labirentlerde kolayca dolaşırlar. Duygular konusunda ustadır kadınlar. Sadece kadının değil psikolojinin de zor konularından biridir duygular. Jung, duyguları düşünsel işleve bağlayarak aslında olayı netleştirmiştir. Her duyguya bir düşünce eşlik eder. Fakat kadın, o düşüncelerin ne olduğuyla uğraşmaktan pek hoşlanmaz. Neden, niçin ve nasıl gibi mühendislik sorularını ve işleyişi erkeklere bırakır. Bu yüzden bilinçdışı unsurlarla en çok haşır neşir olandır kadın. Bir erkek ola karşısında net bir tavır takınırken, kadın cevabını içinde saklayabilir. Gizlilik onun doğasında vardır. Kadınları yerden yere vuran kötümser düşünür Schopenhauer da aynısını söyler: “Aslan için pençeleri, fil için dişi, boğa için boynuzları, mürekkepbalığı için mürekkebi neyse, duygularını gizlemek de kadın için odur. Kadının hem aptalında hem de kurnazında, doğuştan gizleme yeteneği vardır. Tamamen samimi, hiçbir şeyi saklamayacak bir kadın bulmak hiç kuşkusuz imkânsızdır. Bu yüzden kadınların başkalarının gizlediklerini anlamaları çok kolaydır - denemeyin bile!” der.
Akışa güvenmediğinde kadın, hastalığın pençesine düşer. Sonra erkeğe sormaya başlar. “Beni seviyor musun? Hep sevecek misin?” Duyguların girdabında boğulmak üzere olan kadının, güvensizlik üzerine ördüğü tuğlaların yıkılmaktan başka şansı yoktur!
Platon ise bu gizemi kadının zayıflığına bağlar. Ona göre kadın zayıf olduğundan gizeme erkekten daha eğilimlidir. Ben bu düşünürlere bir ekleme yaparak kadının erkekler tarafından çekici olmasının nedeninin de bu gizlilik olduğunu söylemek istiyorum. Nasıl leopar, avına yaklaşırken gizli kalmalı ve varlığını hissettirmeden yaklaşmalı ise kadın da erkeğe büyük bir giz içinde yaklaşır. Çünkü avı ele geçirmek onunla hemen göz göze gelmemeyi gerektirir. Kadın gerçekten karanlıktır, fakat her erkek ereği gereği karanlığı aydınlatmak ister. Kadın bilinmezdir ama onun bilinmezine dalmaya gönüllü olan erkektir. Bunu kavrayamayan erkekler, kadınları bir türlü anlayamadıklarını yineler dururlar. Bir yönden haklıdırlar, kadın kompleks bir varlıktır. Bir erkek arkadaşım, kadınların şemasını oldukça güzel anlatmıştı. “Biz erkeklerde sadece açma ve kapama (on ve off) düğmesi var. Ama sizde durum biraz karışık. Her açma düğmesinin altında başka bir açma-kapama tuşunuz var. Alttaki tuşlarının altında yine başka açma kapama tuşları. Bir olay veya durumda herhangi bir düğmeye bastığınız anda altındakiler de faaliyete geçiyor. Ve sormaya başlıyorsunuz, bununla ne demek istedin? Aslında bunu mu demek istemiştin?” Bir kadın olarak sözlerine katılmamam mümkün değildi. Gerçekten bizde bir olayın “evet” ve “hayır”ından ziyade alt başlıkları çoktu. Bu yüzden her şeyi didik didik etmeden bırakmıyorduk. Çoğu kez çok basit ve net olanı gözden kaçırdığımız da doğru bir analizdi. Her şeyin altında bir şey aramak kadına özgü bir durum hâlini almış ve etiket olarak ona yapıştırılmıştır. Oysa bir şeyi sadece olduğu haliyle görmek ne basit ve huzurlu bir algılayıştır. Bazen bir masa sadece bir masadır. Ama kadın masanın altındakileri merak eder. Masadan çok daha başka şeyler görür ve her birini kendince doğrulatmak ister. Bu hâliyle kadın tuzağa düşmüş bir kadındır. Akışa güvenmediğinde kadın, hastalığın pençesine düşer. Sonra erkeğe sormaya başlar. “Beni seviyor musun? Hep sevecek misin?” Duyguların girdabında boğulmak üzere olan kadının, güvensizlik üzerine ördüğü tuğlaların yıkılmaktan başka şansı yoktur! Bazen duygular, içinde kilitli kaldığı odanın kapısını aralayan bir anahtar, bazense onu karanlık bir hapishaneye sürükleyen koridordan başka bir şey değildir...