Kimse insanı cennetten kovmaz. O mütemadiyen düşüşe meyillidir. Kendi atlar cennetlerinin içinden. Atlayamıyorsa bozar. Bozamıyorsa da cehennemle işbirliği yapar. Cennetleri de bitmez düşüşleri de bu yüzden. Bizzat budur cehennemini yaratan: her cenneti yitirmeye olan hevesi (başka bir cennet arzusu ile). Düşmeyi uçmak, çarpmayı konmak sanar. Ve mütemadiyen düşer. Elindeki yetmez insana. Daha fazlasını arar. Zemini yetmez insana. Başka memleketlere uzar. Yuvası, yurdu, aşkı, hazzı yetmez insana. Hep bir yeri terk eder, gözü hep bir başka “cennete” kayar. Ki baştan sona bir düşüş olmuştur hayat. Hiçlikten rahme, rahimden kucağa, kucaktan mekana… Çocukluktan, yetişkinliğe, yaşlılığa ve ölüme… Bu yazgıyı kendi ilaveleri ile katmerler insan. Hep bir şeyi bırakır, hep bir şeyi arar, hep bir cenneti yaratır ve bozar. Düşüş içinde düşüştür kaderi. Ki zaten düşmekte olan bir trenin içinde ilk vagondan son vagona doğru bir defa da o düşer. Düşüşün karesidir bu. Derisi içine hapsolmuş insan git gide daha da evsiz hissetmektedir kendisini bu çağda. Dünya la mekan bir hale geldikçe ve insan tüm gezegene yayıldığını hissettikçe, genişlemek değil dağılmak ve kaybolmak olmuştur yaşadığı. Tüm mekana sahip olanın mekanı yoktur, tüm insanlara sahip olanın kimsesi yoktur, tüm aşk ihtimallerine sahip olan insanın sevdası yoktur. Hep’in Hiç’e komşuluğudur bu. Evinin çapı genişlemiştir insanın. Globalleşme ve dijitalleşme ile beraber merkezi de yörüngesi de kaymıştır. Kökleri yerinden çıkmış, dallarının uçları gökyüzüne uzaya uzaya dağılmıştır. Her yerde ve hiçbir yerdedir. Aidiyeti, sahipliği ve bağları zedelenmiştir. “Nereliyim ve neredenim?” sorusunun cevabı bulanıklaşmıştır. Evinden düşmüştür insan. Post modern çağda ideolojiler erimiş, davalar sönmüş, tanrı terk etmiştir. Ahlak göreceli, inanç el yapımı, benlikse bir yanılsamadır artık. Hikayeler akışkan ve kararsızdır. Kendi öykünü kendin yarat dünyasında “kendilik” bile elle yaratılan bir masaldır: Diğer şeyler gibi; sabit, kalıcı ve köklü değildir o da. Kim olduğumuz ve kim olmak istediğimiz yörüngesiz meteorlar şeklinde oradan oraya uçuşmaktadır. Nitekim ‘kendi’nden de düşmüştür insan. Görüntüler dünyasında, öteki insanlar, kişinin kendi sesi ve yansımasını göreceği aynalara dönüşmüştür. Bir çift göze bakan insan, ötekinin gözbebeklerine bakmakta ve saçlarını taramaktadır. Herkes kendi yüzümüzü seyrettiğimiz aynalara dönmektedir.  “Ötekiler”, kendi sesimizin bize geri sektiği duvarlardır artık. Beğenileri ile daha önemli hissedeceğimiz, ilgileri ile daha özel olacağımız, alkışları ile anlam bulacağımız bir yansıtma alanıdırlar. Esasen bir başkası yoktur ortada. Ben ve benim yansımalarım kalmıştır. ‘Öteki’nden de düşmüştür insan. Bağ kurmanın, köklenmenin, aidiyetin zorlaştığı bu kaygan zeminde ilişki mefhumu zedelenmiştir. İnsan için öteki; kısa süreli bir uğraktır artık. Noeliberal ihtimaller dünyasında, maksimum fayda aşkına, hep daha iyi bir “alışveriş” olasılığı bizi beklemektedir. İnsanın konduğu yere yerleşmemesi ve sadece kısa süreli ziyaretler ile sınırlı kalarak göçebe yaşaması daha “karlı”dır. Aşk, bir imkansızlar ülkesidir artık. Göçün ve uçuculuğun olduğu bu hevesler ülkesinde aşktan da düşmüştür insan. Cinsel haz kısa süreli fizyololojik uyarılmalara indirgenmiştir. Haz, hikayesiz ve tarihsiz ilişkilerde lime lime olmuştur. Uğruna bedellerin ödendiği, içine duyguların karıştığı, belleği olan, hikayesi bulunan, beynin tüm bölgelerindeki nöronların işin içine katıldığı “tarihli cinsellik” kötürüm kalmıştır. Pornografik bir uyarılmaya sığınmış ve erotizmden de düşmüştür insan. Her şeyin bir eşya haline geldiği ve hoyratça kullanıldığı bu çağda ormana, hayvana, toprağa da “kullan-at” muamelesi yapmıştır insan. Canlılardan uzaklaşmış, ormana ihanet etmiş, tabiattan koparak binalar arasında ıssız kalmıştır. İlk düştüğü yuvadır oysaki doğa. Kendi çorbasına tükürmüş, kendi bahçesini pisletmiştir. En sonunda doğadan da düşmüştür insan. Kendinden, aşktan, ötekinden, evden, yurttan teker teker düşen insan son tahlilde kendi doğasından düşmüştür. Dışındaki ve içerideki doğadan düşen insan için düşüş içinde düşüştür, düşüşün karesidir bu. Ve bir düşme halidir cehennem.