Tıbbi cihaz ve malzeme alanında çok değerli işler yapan şirketlerimiz var, bunların çoğunluğu inovatif. O nedenle de bir taraftan yurtiçinde pazar paylarını yabancı şirketler aleyhine arttırırlarken, bir taraftan ihracat yaptıkları ülke sayısını katlayarak çoğaltıyorlar. Tıbbi cihaz ve malzeme alanında çok değerli işler yapan şirketlerimiz var, bunların çoğunluğu inovatif. O nedenle de bir taraftan yurtiçinde pazar paylarını yabancı şirketler aleyhine arttırırlarken, bir taraftan ihracat yaptıkları ülke sayısını katlayarak çoğaltıyorlar. Bu hafta sizlere gelişmelerine tanık olduğum ve duruşları ile sektöre örnek olan iki şirketimizi tanıtacağım. Ayrıca Tulga Tasarım aracılığıyla inovasyonda tasarımın önemini tartışacağım. PLASTİMED Branşım olan çocuk cerrahisinde bazan çok küçük, doğum ağırlığı çok düşük bebekleri ameliyat etmek durumunda kalırız. Her hastanın bakımı zordur ama bu hastaların bakımı daha da zordur. Özellikle damar yolu, mide ve idrar sondası gibi küçük çaplı malzemeler olmazsa işimiz çok etkilenir ve istediklerimizi yapamayız. Bir zamanlar bunların tamamı yurtdışından gelirdi ve onlara gözümüz gibi bakardık. Tek kullanımlık olmalarına rağmen mecburiyetten birden fazla kere kullanırdık. Halbuki o yıllarda, arkadaşımdan biliyorum, Mercedes arabaların tüm plastik aksamını Bursa’da üretiyorduk. Ben de niçin bu malzemelerde dışa bu kadar bağımlıyız diye hayıflanır dururdum. İşte fotoğrafta benim yanımda izlediğiniz Muammer Berksöz ve Ümit Özkaya bu açmazı kırmak için 30 yıl kadar önce Plastimed’i kurmuşlar. Kısıtlı imkanlarına rağmen, her zaman “daha iyi nasıl yapabiliriz” düşüncesiyle yaşamışlar. Önce tek kullanımlık plastik tıbbi malzemeye yönelmişler, giderek ürün yelpazeleri genişlemiş; şu anda anestezi için başta solunum devreleri olmak üzere tüm sarf malzeme ihtiyaçlarına yönelik üretim yapıyorlar. Ayrıca üroloji ve jinekoloji alanında her türlü drenaj ve müdahale malzemesini üretebiliyorlar. Dr. Şevval Karadağ, Ecz. Sefa Mumay ve Ecz. Ömrüm Ergüven ile ilk defa bir tıbbi malzeme tesisini ayrıntısıyla gezmiş olduk, üretim süreçlerini gözümüzle gördük, çok etkilendik. Üretim Müdürü Demet Durkaya’dan aldığımız rakamlar gurur verici. Senede 100 milyon parça basıp bunları montajlayarak ürün hâline getiriyorlar. Yılda 1500 ton plastik işleyerek 30 milyon metre tıbbi amaçla kullanılan hortum üretiyorlar. Geri dönüşüm sistemlerine yaptıkları yatırım sayesinde geri kazanım ile çöp çıkarmıyorlar. Makine imalatı da yapıyorlar. Tam 1881 tane Ürün Takip Sisteminde kayıtlı ürünleri var. Güney ve Kuzey Amerika dahil beş kıtada 85 ülkeye ihracatları var, cirolarının neredeyse yarısı ihracattan geliyor. Bu ihracat rakamlarına şaşırmadım çünkü ARGE merkezleri CE, FDA, İngiltere, Rusya belgeli. ARGE sorumlusu Sıdıka Aksoy’un verdiği bilgiye göre zorunlu olmamasına rağmen pek çok ünitede GMP kurallarını uyguluyorlar. Temiz odaları; kendilerine ait, dışarıya da hizmet veren, çok gelişmiş sterilizasyon sistemleri var. Bu vesileyle önümüzdeki dönemde “Sağlık İhracatçılar Birliği” nin kurulmasının hayati önemde olduğunu söyleyelim. Plastimed tamamen bir sağlık şirketi olmasına rağmen İhracatçılar Birliğinde şu anda elektrik ürünleri kategorisinde yer alıyor. Çünkü en önemli ihracat ürünleri ameliyat için uyutulan hastada kullanılan plastikten solunum “devreleri” olduğu için devre kelimesini gören memur onları bu kategoriye sokuvermiş! Böyle çok komik durumlar var; ancak sağlığa dayalı ekonomi artık ülkemiz için komiklik kaldırmayacak kadar önemli bir alan. ARGE ve inovasyonla ürün kalitesine göre fiyat ve kullanım avantajı sağladıkları için girdikleri alanda yabancılar pek barınamamış. Örneğin böbrek ameliyatlarında kullanılan nefrostomi balonunda daha etkili ve iyi bir ürün ortaya koyarak dünyadaki ilk beş üreticiden biri hâline gelmişler.
Kanımca kurumların sadece kaliteli ürün, iyi pazarlama ile bu çapta bir başarı yakalaması pek mümkün olmuyor. Topluma ve içinde bulunduğu sağlık sistemine katkıları da önemli. Örneğin Plastimed her zaman ilgili sivil toplum örgütlerinde aktif olmuştur.
Kanımca kurumların sadece kaliteli ürün, iyi pazarlama ile bu çapta bir başarı yakalaması pek mümkün olmuyor. Topluma ve içinde bulunduğu sağlık sistemine katkıları da önemli. Örneğin Plastimed her zaman ilgili sivil toplum örgütlerinde aktif olmuştur. Özellikle şirketin önemli insanlarından Ufuk Özkaya yıllardır bu konuda çok yönlü gayret gösterir. Nitekim başka firmalarla oluşturdukları ARExport isimli işbirliği platformu ile ihracat konusunda güçlerini bir araya getiriyorlar. Şimdi hedeflerinde fabrikalarında dijital dönüşümü başarmak, ihracat yaptıkları ülke sayısını daha da arttırmak, inovasyon ile ürün yelpazesini alabildiğine genişletmek var. ÇAPA MEDİKAL Bu sektörde olup da Sevim Abla’yı, Zekeriya Bey’i (Genellikle Zeki Bey deriz) tanımayan ve sevmeyen yoktur. Aslında bu iki kardeşin iki ortağı daha var, Sevim Abla’nın eşi Recai Öztaşkın ve Recep Avşar. Şirket önceleri Cerrahpaşa’da ve adı da Cerrahpaşa Medikal imiş, bilmiyordum. Sonra İstanbul Üniversitesinin karşısına taşınınca Çapa Medikal adını almış. Dürüstlükleri ve iş bilirlikleri ile satınalmacı sorunu yaşayan büyük hastanelerin dikkatini çekmişler ve işleri büyümeye başlamış. Sonrasında zincir hastane gruplarının ana tedarikçisi haline gelmişler. Bir süre sonra da sadece bayilik ve distribütörlük ile yetinmeyerek üretici olmaya karar vermişler. Sağlık ve Sigorta Yöneticileri Derneğinin başkanlığını yaparken Sevim Abla ve Zeki Bey yıllar önce ısrarla beni yeni depolarına çağırmışlardı. Doğrusu tıbbi malzeme deposunda ne işim var demekten kendimi alamamıştım ama çok sevdiğim bu insanları da kıramamıştım. İyi ki gitmişim, benim için hayret verici bir deneyim olmuştu. Depo değil adeta uzay üssü idi, düzeni ve işleyişi ile beni çok etkilemişti. Nitekim Maraş Depremi sonrası Bakanlığın ricasını beklemeden kendi isteğiyle bölgeye koşarak giden Zeki Bey orada da insanüstü gayretle çalıştı ve depolar kurarak tıbbi malzeme ve cihazların düzgün şekilde hastalarla, hekim ve hemşirelerle buluşmasını sağladı, fotoğrafta izliyorsunuz. Çapa Medikal birkaç yıl önce Honnes markasıyla üretim alanına girdi. Kalite konusundaki titizlikleri, inovasyona her zaman verdikleri değer sayesinde B-Good yapışkan bant, ameliyat örtüleri, yara bakım malzemelerinin yabancı rakiplerinin kolayca önüne geçmesini sağladı. Ne kadar gurur verici. Pandemi sırasında maske üretimlerini günde 3-4 milyona kadar çıkarabilmeleri, ülkemizin aşı enjektörü ihtiyacına cevap verebilmeleri de başarı hanelerine yazıldı. B-Good Care markası altında, inovatif akademisyenlerle kol kola şimdi bir dizi yenilikçi ürünü daha ihtiyacı olanlara sunmaya hazırlanıyorlar. Bunlar arasında benim en çok dikkatimi çeken, sorunu yaşayan yakınım da olduğu için, onkoloji hastaları için özel yapılmış ağız bakım ürünü oldu. Yakın gelecekte Çapa Medikal’in başka sürprizlerine de hazırlanalım. Sevim Hanım ve Zeki Bey şimdilerde işi ikinci kuşağa devretmenin hoşluğunu yaşıyorlar, gençlerin şirketi daha ilerilere taşıyacağına şüphem yok. Onların sivil toplum örgütlerine daha fazla vakit ayıracak, birikimlerini sunacak olmasına en çok sevinenlerden biriyim. Ayrıca, çok emek verdikleri, İstanbul’u ve Türkiye’yi afetlere hazırlamak konusunda gönüllü çalışmalarında da başarılı olacaklarına eminim.
Uygulamalarımızda tıbbi malzemeler artık neredeyse finansal açıdan ilaç kadar hacim tutar hale geldi. Kalp damarlarına stent koymak, idrar yollarını genişletmek, solunum yolu açmak için malzemeler olmazsa olmazımız, pek çok girişimi malzeme yoksa yapamıyoruz.
TULGA TASARIM Yukarıda söz ettiğim firmaların ürünleri kullanım kolaylığı sağlamasa acaba başarılı olabilirler miydi, sanmıyorum. Aslında tasarım sadece ürünlerin değil süreçlerinde “sürtünmesiz” gerçekleşmesini sağlamaktır. Şirketin kurucusu Kenan Dönmez’e niçin Tulga adı koyduğunu sorduğumda bunun miğfer anlamına geldiğini; Göynük’lü ailesinin yüzyıllarca savaş aletleri yaptığını, babasının Bostancı Sanayi Sitesinde torna ustası olduğunu; kendisinin de altı yaşından beri sanayiden çıkmadığını söyledi. Nitekim bir tasarım ofisinden beklenmeyecek şekilde şirket merkezi hâlâ sanayinin göbeğinde! Doğrusu geçen yıl kaybettiğimiz, bugünlere gelmemde çok katkısı olan Vedat Usta’nın Ankara Yeni Sanayi’deki dükkânı da bizim için adeta bir okuldu. Kenan kendisini “Dijital Zanaatkâr” olarak tanımlıyor. Fotoğraftaki Çağatay Serçiler gibi değerli mekatronik mühendisleri ile beraber şimdiye kadar pek çok sektöre ürün geliştirmişler; bunları gizlilik sözleşmesi nedeniyle yazamıyorum ama görme engelliler için tasarladıkları akıllı baston çok hoşumuza gitti doğrusu. Kenan Bey ve ekibi sağlıkta tasarımın önemini görmüşler ve birikimlerini bizim sahamıza aktarmak istiyorlar. Hatta Plastimed ile de ortak çalışmaları olmuş. Bilmem fotoğrafta fark edebiliyor musunuz, ziyaretimiz öncesinde üç boyutlu yazıcıda üzerinde adım yazılı telefon ayağı basmışlar; bu artritli ellerime çok iyi oldu doğrusu. İşte böyle tasarımın bireyselleşerek insana dokunması gerekiyor. İnovasyon yapan girişimcilerin veya ürünlerini daha insan odaklı geliştirmek isteyen firmaların onların sanatkârlığından ve deneyimlerinden daha fazla yararlanmaları gerekiyor. Uygulamalarımızda tıbbi malzemeler artık neredeyse finansal açıdan ilaç kadar hacim tutar hale geldi. Kalp damarlarına stent koymak, idrar yollarını genişletmek, solunum yolu açmak için malzemeler olmazsa olmazımız, pek çok girişimi malzeme yoksa yapamıyoruz. Her malzemeyi, her cihazı Türkiye’de üretmemiz mümkün değil, gerekli de değil, çünkü on binlerce kalem var. Ancak yukarıdaki örneklerde gördüğümüz üzere istediğimiz takdirde başaramamamız da mümkün değil. Bu sektörde dışa bağımlılığımızı azaltmak, yüksek katma değerle ihracat yapmak, gençlerimize iş olanağı yaratmak için ürün yelpazemizi inovasyonla genişletmeliyiz. Tasarımcılarla işbirliğimizi derinleştirdikçe kullanıcı ve hasta dostu ürünlerimiz bize rekabet gücü sağlayacak ve Sağlıkta Önder Ülke Türkiye hedefimize bir adım daha yaklaşacağız.