Bu insanların yerine yenileri bulunabilir doğru, buralar boş kalmaz o da doğru ancak üçüncü sınıf ülkelerden ithal edilen hekimlerle yaşanan nitelik kaybını nasıl telafi edeceksiniz?  Hekimlerin yaşadığı sıkıntılara Erdoğan çözümü kapıyı göstererek buldu. Bu durum aslında çözümsüzlüğün büyümesinden başka bir anlam ifade etmiyor. Popülizmin bizi getirdiği bu sürecin ne yazık ki kazananı olmayacak, hekimler kaybettikçe millet kaybedecek millet kaybettikçe iktidar ve siyaset kurumu kaybedecek. Onlar bunu fark ettiğinde popülizmle birlikte iktidarları da bitmiş olacağa benziyor. İktidar yirmi yıldır popülist siyasetini, ülkenin yetişmiş insanları ve seçkinlerinden müteşekkil ‘yabancılarla’ dini-milli değerlerin tek sahibi addettiği ‘gerçek millet’ gerilimine kurdu. Bu siyaset tarzı gerçek milleti kutuplaşmayla konsolide ederken bir yandan da yabancılarla uzun vadeli ve çetin bir savaşa girdi. Bu planlı ve bilinçli bir makro stratejinin ürünüydü. Bu popülist gerilim, modern devletin kolonları sayabileceğimiz aslında bir meslekten öte modern devleti uluslararası arenaya taşıyan motor güçleri temsil eden üç seçkin meslek grubuna, milletin çoğunluğunu arkasına alarak var gücüyle hücum etti. Önce harbiye sonra mülkiye ve bugünlerde de tıbbiye bitirildi. Modern devletin kurucu merkezi böylece çökertildi. Askeri vesayetin gayrı meşru ve yetkesiz siyasi müdahaleleri ile bürokratik statükonun sorunlar yumağına dönüşen hantallığı bu yapılar içerisinde çeteleşmiş ve devleti bu vigilantizme hapsetmiş marjinal hiziplerle birleşince, bu popülizmin eşsiz zeminini kurdu. Bu arızalı sistem topyekun elit düşmanlar ve bu vatana yabancı ilan edildi; bu yapıların milletin dini ve geleneksel sembolleriyle yaşadığı gerilim de sürecin tuzu biberi oldu. Bu süreçte gözden kaçan üç şey oldu… Birincisi, iktidarın vesayet ve statüko adı altında tüm bürokratik kurumlar ve kuralları yıkarak tek adam keyfiliğine bağlama gayreti gözden kaçırıldı. Bu sürecin nihai amacı tüzel ve soyut çalışan devletin, şahsi ve keyfi inisiyatife indirgenmesiyle sonuçlandı. İkincisi vesayet ve statüko ile mücadeleye dayanan kurum ve aktörlerin hiçbiri bu memleketin yabancısı, haini veya düşmanı değildi. Elitist yabancılık ile vatanperver seçkinlik farklı şeylerdi. Üstelik yabancı diye yaftalanan tüm seçkin bürokrasi ve yetişmiş insan gücü, kast sistemine dayanmadıkça ve liyakata dayalı sınıfsal geçişkenlikle üretildikçe kötü bir şey de değildi. Üçüncüsü popülizmin seçkin meslek grupları ve yetişmiş insan gücüne saldıran post tuth doğası, nihayet iktisadi ve siyasi kaynaklar tükendikçe hayatla hesaplaşma aşamasına geçecek ve bundan millet ile beraber siyaset de zarar görecekti. Öyle de oldu. Popülizmin bedelini ilk aşamada yabancı diye gruplanan seçkin meslekler ve toplumsal muhalefet öderken; aşamalar ilerledikçe hayat bu yükü kaldıramaz ve bu bedele tüm millet ortak olmak durumunda kalır. Yetişmiş insan gücünün ve seçkin bürokratik statükonun aslında pek çok faydası da var. Bunlar sadece modern devletin uluslararası rekabet alanındaki başarısıyla sınırlı değildir; onlar aynı zamanda demokrasinin çoğunluğun tahakkümünden kurtarılması ve hukuk devletinin herkes için güvence mahiyetinde bir liberal demokrat rejimle taçlanması için de elzemdirler. Demokrasi vasatın tercihleriyle şekillenen ancak seçkinlerle sınırlanan bir yönetim biçiminin de adıdır. Hekimlerin yaşadığı sıkıntılar da anlattığım bu popülist sürecin bir parçası ve belki de en önemli evresini temsil ediyor. Bu süreçte hekimlerle hesaplaşmanın bir kazananı yok. Bundan hep birlikte zarar görmeye başladık bile; siyaset kurumunun temel işlevi ise toplumsal ve kamusal fayda üretmekten başkası değil. Bu yüzden eninde sonunda hekimler üzerinden millete zarar üreten bir siyaset de işlevsel ve anlamlı olamaz. Hekimlerin sıkıntılarını maddi kazanca indirgemek ve hekimlerin bu sıkıntıya devlete manevi bir borç gereği katlanması gerektiğini söylemek doğru değil. Başımıza herkesin iradesini aşan bir afet ya da savaş gelmedi; üstelik pandemi gibi pek çok afette de hekimler bu borcu fazlasıyla ödedi. Kimse iktidarın kayırmacı kaynak dağıtımının, irrasyonel ekonomi yönetiminin, iradi olarak yok edilen demokrasi ve hukuk standardının arkasındaki otoriter popülist siyasetin bedelini ödemek durumunda değil. Bu süreç bile isteye yaratılmış bir süreç ve bundan milletin canı doğrudan yanmadan da belli ki kurtulamayacağız. Hekimlerin sıkıntıları sadece maddi kazanç kaybı da değil; mesleki itibarının kaybı, gayrı insani çalışma şartları, yaşanılan şiddetin gündelik milli motivasyon objesine dönüşmesi ve iktidarın bunlara örtülü olarak göz yumması hatta sürecin mimarı olması olarak açıklanabilir. Tüm bu süreçte bir de hekimlere, devletin en üst makamından kapının gösterilmesinin yarattığı hayal kırıklığının zaten tarifi yok. Bu insanların yerine yenileri bulunabilir doğru, buralar boş kalmaz o da doğru ancak üçüncü sınıf ülkelerden ithal edilen hekimlerle yaşanan nitelik kaybını nasıl telafi edeceksiniz? Sonuç olarak popülizmin yarattığı niceliğe mahkûmiyet ve nitelik kaybı sadece seçkinleri yabancılaştırmaz eninde sonunda milleti de bu devlete yabancılaştırır, böylesi bir savaşın kazananı yok, ben bir hekim olarak şimdiden söyleyeyim.