Hedef HDP değil tüm muhalefettir…
Politikyol
Gazeteci Uğur Mumcu, arabasına konulan bir bomba ile öldürülmesinin üzerinden 28 yıldan fazla zaman geçti. Faili hala meçhul. Bu cinayet o dönem, İran’a bağlanmaya çalışılarak üzeri örtülmüştü.
Ancak Sedat Peker’in geçtiğimiz haftalarda yayınladığı videolarda sadece Mumcu’nun değil, Savaş Buldan başta olmak üzere bazı Kürt iş insanlarının da, Kıbrıslı gazeteci Kutlu Adalı’nın da devlet içindeki bir grup tarafından öldürüldüğünü iddia etti.
Bu iddialarla ilgili olarak yargı sadece Kutlu Adalı cinayeti ile ilgili bir soruşturma başlattı, o kadar.
AĞAR’IN VECİZ SÖZÜ
Mumcu cinayeti ile ilgili kendisi sonradan inkar etse de; Mehmet Ağar’ın Uğur Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu ile yaptığı bir görüşmede olayın failleri ile ilgili; “Bir tuğla çeksem duvar yıkılır” şeklinde bir cümle sarf ettiğini biliyoruz.
O tuğla çekilmediği için o duvar dimdik ayakta. O duvar yıkılsa tüm karanlıkların aydınlanacağını göreceğiz.
Ancak o duvar hala ayakta ve o duvarın arkasında birileri hala duvarın önünde yaşanan/yaşanacak acı olayların failleri olarak varlıklarını koruyorlar.
ÇAĞLAYAN’IN VECİZ SÖZÜ
Yıllar önce Ağar’ın söylediği o veciz sözün benzerinin varlığını 2014-2016 yıllarında başbakanlık yapan ve şu anda Gelecek Partisi Genel Başkanı olan Ahmet Davuoğlu’ndan öğrendik. Yavuz Oğhan’ın programına konuk olan Davutoğlu, 17/25 Aralık soruşturmaları kapsamında istifa eden bakan Zafer Çağlayan’ın Yüce Divan tartışmaları sırasında kendisine; “Birçok şey ortaya saçılır.” dediğini söyledi.
Saçılacak şeylerin ne olduğunu tahmin etmek zor değil.
Ve saçılacak şeyleri görmeyelim diye istifa eden 4 bakanın Yüce Divan’a sevk edilmesine Saray çevresinden engel gelmişti.
İtiraf edelim ki, kritik cümleler bunlar.
Mehmet Ağar’ın; “Bir tuğla çeksem duvar yıkılır” cümlesi de;
Zafer Çağlayan’ın “Birçok şey ortaya saçılır” cümlesi de.
Peki bu cümlelerin ortak bir yanı yok mu?
Biraz düşünelim.
DEVLETİN DEĞİL KENDİ ÇIKARLARI
Birbirinden çok farklı zamanlarda birbirinden farklı iki insanın kurduğu bu cümlelerin ortak yanı otoriter bir zihniyeti yansıtmalarıdır.
Her iki cümle de bir “şey/ler/i”, “biri/leri/ni” koruma güdüsü ile söylenmiştir.
Ve korudukları, “kutsal” saydıkları devlet ya da siyasal görüşleri değildir. Korudukları şey kendilerinin de parçası oldukları büyük çıkar ağıdır.
Bu büyük çıkar ağı, devletin kutsallığını kullanarak, ondan güç alarak ve onun arkasına sığınarak kurulmuştur. Bu ağın parçaları yaratılan, el konulan çıkardan pay alırken; siyasetin ve devletin toplumsal meşrûiyetinin azaldığı dönemlerde devlet bu ağı, ağdakileri kullanarak bir korku iklimi yaratarak toplumsal rıza üretmeye çalışır.
Dün İzmir’de HDP İl Başkanlığı’na yapılan saldırı bu korku iklimi oluşturma çabasının bir yansımasıdır.
Nitekim Sedat Peker de, paylaştığı sosyal medya mesajlarının birinde kendisinin düzenlediği mitinglerin anacının da korku iklimi yaratmak olduğunu itiraf etmişti.
7 Haziran 2015 seçimlerinde ülke gündemi “ekonomi” iken AK Parti tek başına iktidarı kaybetti. Yenilenme karar verilen seçimlerin gündem “güvenlik” olunca AK Parti yeniden tek başına iktidar oldu.
Bu iki tarih arasındaki deneyimden siyasilerin de bizlerin de yeterli dersi aldığımızı varsayıyorum.
PROVAKASYONA DİKKAT
Özellikle Bahçeli başta olmak üzere Cumhur İttifakı tarafından öteki ilan edilen HDP’ye hem de İzmir gibi sembolik bir şehirde yapılan bu saldırı ve genç parti çalışanı Deniz Poyraz’ın öldürülmesi siyasal muhalefetin de toplumun da her türlü provakasyona karşı dikkatli olması gerektiğini göstermektedir.
İlginç olan ise her fırsatta HDP’yi hedef gösteren, kapatılsın diyen MHP Lideri Bahçeli’nin, bu saldırı için “… kanlı bir prova, toplumun sinir uçlarını test eden kalleş bir tertiptir” demesi dikkate alınmalıdır.
Ancak unutmayalım ki, HDP’ye yönelik bu saldırı, Cumhur İttifakı dışında kalan herkese yapılmıştır. Bu saldırı bize muhalefet partilerin belirlenecek “temel ilkeler” etrafında bir an önce bir araya gelmelerinin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.
Siyasi partiler dışında biz vatandaşlara düşen de, devletin demokratikleştiresi çabasının yani siyasetin parçası olmamızdır.
O duvarın yıkılması da, gerçeklerin ortaya saçılması da buradan geçer.
Toplumsal talepler kamusal alanda ne kadar güçlü ifade edilirse sivil siyasetin alanı o kadar geniş, devletin alanı ise o kadar dar olur ve kolayca denetlenebilir olur.
Tercih elimizde...
Yorumlar
Popüler Haberler
Yasadışı bahis operasyonu: Serdar Ortaç ve Mehmet Ali Erbil'e tutuklama talebi
Mahkeme tespit etti: Boğaziçi Üniversitesi, mülakatta usulsüzlük yapmış!
MSB kaynakları, Bosna'da görev yapan Türk askerinin pedofili suçunu doğruladı
Adaylık kulisi: 'İktidarı en mutsuz edecek' İmamoğlu-Yavaş formülü
Ahmak davası: AYM’nin İmamoğlu kararı 9 ay sonra Resmi Gazete'de
Otopsi raporu ortaya çıktı: Rojin'in ölüm nedeni belli oldu