Devletin güvenlik” kaygısı üzerinde HDPye uyguladığı siyasi kuşatma açıkken bu kez Kandil, Demirtaş eleştirisi üzerinden HDPyi vesayet altına almaya çalışmaktadır. Mersin’de polisevine düzenlenen terör saldırısı Kürt siyasi hareketinde önemli bir tartışma açmış görülüyor. Saldırı toplumun farklı kesimlerinden tepki görmüş ve kınanmıştı. Saldırıyı ilk kınayanlardan birisi de Edirne’de tutuklu bulunan eski HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş oldu. Demirtaş avukatları aracılığıyla sıcağı sıcağına yaptığı ilk açıklamada; Demokratik siyasette ısrar ve barış politikası, bizim için ilkeseldir. Kimse geri adım atmamızı beklemesin. Her koşulda ilkelerimizi savunacak, halkın demokratik çözüm ve barış isteğini tüm olanaklarımızla, gür sesle söylemeyi sürdüreceğiz. Faşizmi yıkacak, mutlaka kazanacağız.” demişti. Ancak aynı gün kendisine ve terör saldırısını kınayanlara Kandil’den gelen eleştiri üzerine üç mesajlık bir açıklama daha yapmış ve;  “Milyonların sessiz barış çığlığını hücremden duyuyorum, halkın duygularının tercümanı olmaya çalışıyorum. Elbette bunun bedelleri oluyor. Mahallenin "delisi, popülisti, tek adamı, sinmişi" ya da karşı mahallenin "teröristi, katili" olarak yaftalanmayı göze alıyorum. Konforlu alanlarından "siyaset" yapanların çıtları çıkmasa da tek başıma bile kalsam inandığım doğruları savunmaktan asla vazgeçmeyeceğim. Tarih hepimizi, söylediklerimiz ve sustuklarımızla yargılayacak bir gün.” ifadelerini kullanmıştı. Mersin’deki saldırıya HDP de başından bu yana Selahattin Demirtaş gibi pozisyon aldı ve terör saldırısını kınadı. Hatta geçtiğimiz günlerde HDP Eşbaşkanı Mithat Sancar, katıldığı bir TV programında Demirtaş ile aralarındaki tek ayrılığın cezaevi duvarları olduğunu söyleyerek, Demirtaş ile aynı düşüncede olduklarını açıklamıştı. Ancak geçimiz günlerde Selahattin Demirtaş ilginç bir eleştiri ile karşı karşıya kaldı. Eleştiri PKK’ya bağlı Lekolin sitesinde, Alişar Piran takma adıyla yayınlandı. Yazıda Selahattin Demirtaş’ın Mersin’deki polisevi saldırısını kınamasına; Selahattin Demirtaş kuşkusuz bir devrimci değildir, hiçbir zaman da olmamıştır. Demirtaş’ın direniş cephesinde gedikler açmaya, zayıflatmaya çalışan tutum ve anlayışları en hafif tabiriyle münafıklıktır. Demirtaş’ın pişmanlık belirtileri göstererek düşmana teslim olma yaklaşımı bakımından tarihe not düşürülmesi gereken önemli bir noktadır. (…) Demirtaş, Mersin Mezitlideki iki kadın gerillanın gerçekleştirdiği eylemi de ilk kınayanlar listesine girmiş. Niye son hızla kınama açıklaması yapıyor; çünkü soykırımcı sömürgeci faşist rejime karşı içine girdiği pişmanlık tutumunda samimiyetini göstermeye çalışmaktadır.” Eleştirinin yayınladığı yer ve yazının diline bakıldığında açık biçimde Demirtaş’ın Kandil tarafından hedef alındığını açıkça ortaya çıkmaktadır. Elbette Demirtaş’a yönelik ilk eleştiri bu değildi ama belli ki, PKK’ya yönelik son kınama Kandil’in sabrını taşırmış görülüyor. Ancak Demirtaş’ın saldırı sonrasında yaptığı açıklamada şu vurgusu önemli; “Mahallenin "delisi, popülisti, tek adamı, sinmişi" ya da karşı mahallenin "teröristi, katili" olarak yaftalanmayı göze alıyorum. Konforlu alanlarından "siyaset" yapanların çıtları çıkmasa da tek başıma bile kalsam inandığım doğruları savunmaktan asla vazgeçmeyeceğim.” Demirtaş’ın bu vurgusu, kendisine yönelik gelebilecek tüm eleştirileri göze aldığını gösteriyor. İşte tam bu noktada en büyük sorumluluk HDP’ye düşmektedir. Çünkü Kandil’den gelen açıklama görünürde Demirtaş’ı hedef alsa da siyasi muhatabı HDP’dir, siyasettir. Bu noktada esas sınav HDP’nin siyaseti savunup savunmayacağı, HDP’nin demokratik zeminde nasıl siyaset üretebileceği sınavıdır. Bu açıdan saldırı sonrasında Demirtaş ile aynı çizgide olan HDP’nin, Demirtaş’a gelen eleştiri karşısında pozisyonu önem kazanmaktadır. Burada iki seçenek var. İlki, Demirtaş’a dolayısıyla kendi siyasetlerine güçlü biçimde sahip çıkmaktır. İkincisi, Demirtaş ve kendilerine yönelik eleştiri karşısında sessiz kalmak, tartışmayı zamana yaymak hatta bu konuda gelen eleştirileri “nifak” olarak tanımlamak da mümkün. İlki HDP için siyasete sahip çıkmak; ikincisi Kandil’in vesayetini kabul etmek olur. Son olarak şunu ifade edelim; bu tartışma tek başına HDP’yi ilgilendiren bir sorun değil aynı zamanda siyasi muhalefetin de sorunudur. Bu tartışma, HDP’nin demokratik zeminde siyasete ne kadar sahip çıkıp çıkamama, siyaset üretip üretememe sorunudur. Şu çok açık, şiddet ve terör bugün dünyasında bir hak arama aracı değildir. Her şeye rağmen hak aramanın yolu siyasetten geçmektedir. Devletin “güvenlik” kaygısı üzerinde HDP’ye uyguladığı siyasi kuşatma uyguladığı dönemde; bu kez Kandil, Demirtaş eleştirisi üzerinden HDP’yi vesayet altına almaya çalışmaktadır. Oysa çözüm vesayette değil siyasettedir. HDP’ye düşen de siyasete sahip çıkmaktır. Bu, sadece HDP’nin değil öncelikle HDP çevresindeki aydınlara, siyasal bileşenlere ve Türkiye’deki demokratların temel sorumluluğudur.