Hakan Şükür suç mahalline geldiğinde bir anda hiçbir şeyi bilmeyen bir adama dönüşüyor. Ama Hakan Şükür’ün bu konuları benden çok bildiğine, bu insanları çok yakından tanıdığına herkes emindir. O zaman bu geçiştirme hali neden?
Flu TV, herkesi imrendirecek büyük bir gazetecilik başarısına imza atarak Hakan Şükür’ü yayına çıkardı ve montajlanmış hâliyle yaklaşık iki saatlik bir program yaptı.
Yazıya geçmeden, Dünya devinde, çok önemli oyuncularla bir açılış yemeğinin öncesinde verilen kokteyl gibi, Hakan Şükür denince aklıma neler geldiğini söylemek istiyorum.
Döneminin en önde gelen futbolcusu olduğu şüphesiz, kimselerin Avrupa’ya gidemediği senelerde Inter gibi bir dünya devinde beraber oynadığını, Zamorano ile 9 numaralı formanın pazarlığını yaptığını hatırlıyorum.
Hiç sakatlanmadı, neredeyse hiç maç kaçırmadan senelerce en üst seviyede oynadı.
“Her başarılı kalecinin arkasında Hakan Şükür’ün bir golü vardır,” diye klipler hazırlandı.
Gülen Cemaati’ne mensubiyetiyle bilinirdi, “Kral” lakabı verildi, “Torinolu Şaban” diye aşağılandı.
Sonra, AKP’den milletvekili seçilip TBMM’ye geldi.
Dişe dokunur hiçbir şey yapmadığı vekillik görevinden istifa etti.
Sanırım bir tek istifasıyla haber olabildi.
Vekillikten sonra soluğu Amerika’da aldı, yeni bir hayat kurdu kendine…
Ve “persona non grata” ilan edildi.
Ne acı ki, leblebi çekirdek gol atıp bütün sıralamalarda en tepelerde yer aldığı için Türkiye’de senelerdir “gol krallığı” listeleri yayınlanamıyor, hele “Milli Takım’ın en golcü oyuncusu” listesini uzunca bir süre daha göremeyeceğiz gibi.
En yakın arkadaşları onun adını anmaktan imtina ediyor, bazı spor yorumcuları “uzun boylu forvet” gibi komikliklerle meramlarını anonimleştirerek anlatmaya çabalıyorlar.
Gelgelelim, herkes gibi Hakan Şükür de sadece bu başarılardan ibaret bir insan değil.
Flu TV’deki mülakatta da bunu saklamadan ifade ediyor, hatalar yaptığını, bazı pişmanlıklarını olduğunu açıkça söylüyor.
Ama o mülakatta Hakan Şükür bazı şeyleri söylemeyerek “şaibe bulutunun” üstünde dolanmasına yol açıyor.
Türkiye’de bağımsız yargının olmayışına referansla “FETÖ diye bir şey olduğunu düşünmüyorum,” diyor mesela, ama bu cümleyi böyle bırakırsanız siz de en büyük hatalardan birini yapmış olursunuz.
FETÖ diye bir şey vardır ama bu terör örgütü çerçevesini iktidarın çizdiği ölçüde geniş olamaz, derseniz ciddiye alınabilirsiniz, dedikleriniz karşılık bulabilir, aksi takdirde siz de madalyonun sadece bir yüzünü gösteriyorsunuz demektir.
Sorular çalındı mı?
Çalındı.
Kurumlarda liyakat yerine adam kayırmacılığın en uç noktalarına ulaşıldı mı?
Ulaşıldı.
Darbe girişiminden benim gibi o gece haberdar olan işte Kahramanmaraş’taki biyoloji öğretmeni, Akçakoca’daki marangoz, Antep’teki terzi Bank Asya’ya para yatırdığı için hapis yattı ama planlayıcıların neredeyse hiçbirine hiçbir şey olmadı.
İnsanlar yok yere tutuklu yargılandı mı?
Yargılandı.
Savcı-hâkim işbirliğiyle insanlar tutuklandı mı?
Tutuklandı.
İktidarla beraberken hakları olmayan pek çok imkân kendilerine “parsel parsel” sunuldu mu?
Sunuldu.
Ne istedilerse aldılar mı?
Aldılar.
Hayali satış rakamları gösterip reklam topladılar mı?
Topladılar.
İktidarı rehin almaya çalıştılar mı?
Çalıştılar.
15 Temmuz’a dahil oldular mı?
Oldular.
Hakan Şükür bu soruların tamamına “benim ilgim yok,” deyip arkasını dönüyor.
İyi de bu nasıl bir sorumsuzluk halidir böyle?
Ben Hakan Şükür’ün silahlı bir darbe girişimini destekleyeceğini düşünmüyorum ama arkadaş senin bu konuda hiç mi fikrin yok?
Askerlerin selam çaktığı bu ne idüğü belirsiz darbeci sivillerin hiçbirini mi sen ya da bir tanıdığın tanımadınız?
Hiç mi duymadınız, hiç mi görmediniz?
Başkent “parsel parsel” satılırken Cemaat’ten bir kişi de “kul hakkı yiyoruz,” demiyordu, bilakis hapır hupur yiyorlardı.
Bunun gibi pek çok olayı yetkim yoktu, bilmiyorum diye geçiştirmek mümkün değil.
Benim ahlak anlayışıma göre, tabii herkesin kriteri kendine, Fethullah Gülen ahlaksız bir adamdır çünkü sadece kendisini sevdiği için yüzbinlerce insan hapse atılırken o çıkıp gelmek cesaretini gösterememiştir.
Bazı arkadaşların yabana atılmayacak bir süre bazı suçlar işlediler ya da işlenen suçları görmezden geldiler, senin de bu konuyu dair somut bir şey söylemeni beklemenin hakkımız olduğunu düşünüyorum.
Çocukluğunda biraz da
Pardayanlar okusaydı belki daha şövalyece bir ahlak normu kurardı zihninde.
Zaten işin en çetrefil kısmı burası: Suçun şahsiliği ilkesini biliyoruz, suç işleyenlerin bir bölümünü de biliyoruz, bunların pek çoğu yurtdışında ama en büyük cezayı burada kalan garibanlar çekiyor.
Misal, darbe girişiminden benim gibi o gece haberdar olan işte Kahramanmaraş’taki biyoloji öğretmeni, Akçakoca’daki marangoz, Antep’teki terzi Bank Asya’ya para yatırdığı için hapis yattı ama planlayıcıların neredeyse hiçbirine hiçbir şey olmadı.
Benim vicdanım bunu kabul etmiyor.
Hiçbir suça bulaşmamış insanların KHK ile “ağaç kabuğu” yemeye mahkûm edilmesine, öğrencilerin müebbet hapis cezaları almasına, şu Adil Öksüz denen adam buhar olurken sadece
Zaman’da yazdıkları için bazı çok değerli insanların hayatlarının hafife alınmayacak bir kısmını hapiste geçirmelerine itiraz ediyorum.
Sanırım bu konularda Hakan Şükür de benzer düşünüyordur.
E ama ya diğer konular?
Hakan Şükür suç mahalline geldiğinde bir anda hiçbir şeyi bilmeyen bir adama dönüşüyor.
Ama Hakan Şükür’ün bu konuları benden çok bildiğine, bu insanları çok yakından tanıdığına herkes emindir.
O zaman bu geçiştirme hali neden?
Mesela, aynı mülakatta diyor ki, “Gülen’le görüşmüyorum, Amerika’da yaşıyorum, nasıl görüşeyim?”
İlker Canikligil de ilkokula başlayan her çocuğun aklına gelebilecek şekilde “Pensilvanya’ya giderek,” diye soruyor.
Hakan Şükür gene mırın kırın ediyor, kaçamak cevaplar veriyor, görüşmediğini söylüyor.
Gülen’i seviyorsanız seviyorsunuzdur, suçsuz olduğunu düşünüyorsanız düşünüyorsunuzdur.
Ama bunları ikircikli anlatmaya kalkarsanız samimiyetinizden şüphe edilmesi kaçınılmaz.
Hakan Şükür uzun mülakatında ısrarla “suçun şahsiliği” ilkesini vurguluyor.
Yetkili olmayanların sorumlu tutulamayacağının altını haklı olarak çizerken Cemaat’te yetkili bir konumda bulunmadığını da belirtiyor.
İyi hoş da hiç mi fikrin yok senin yaşanan bunca şey karşısında?
Bu nasıl bir görmeme, haberdar olmama halidir böyle?
Zaten senin darbeci olduğunu, darbeye bilfiil katıldığını, soru çaldığını, hak etmediğin yerlere geldiğini düşünen yok ki, sen Türkiye tarihinin en büyük futbolcularından birisin, senin adını anmadan Türkiye’de futbol tarihi yazılamaz.
Ama bazı arkadaşların yabana atılmayacak bir süre bazı suçlar işlediler ya da işlenen suçları görmezden geldiler, senin de bu konuyu dair somut bir şey söylemeni beklemenin hakkımız olduğunu düşünüyorum.
Hakan Şükür’den daha cesur, daha açık, daha kararlı olmasını beklerdim.
En azından onu yayına bağlayan İlker Canikligil’le Mustafa Seven’in binde biri kadar.
Gazete olmayan bir YouTube kanalında, gazetecilikle ilgili olmayan bir genel yayın müdürü yakın dönemin en büyük gazetecilik başarılarından birine imza attı.
İşte bizim ülke böyle…
Gazeteler gazete olmaktan vazgeçti, başkaları onların adına gazeteciliğe başladı.