Çetelerin kol gezdiği, hukukun yok edildiği, ekonominin baş aşağı gittiği, yolsuzluğun ayyuka çıktığı, suikastlerin yaşandığı, insanların kaçırıldığı, sahte darbelerin tezgâhlandığı, uyuşturucu trafiğinin merkezinde bir ülke Türkiye’nin 66. sırada olduğu Ekonomik Özgürlükler endeksinde Haiti bizden yedi basamak aşağıda. Türkiye’de enflasyon resmi rakamlara göre bile artık otuzlara geliyor, ENAG’ın ölçümlerini baz alırsak ise iki katı. Haiti’de ise yirmilerde -bu da resmi rakam. Maalesef, 2000’lerin başında AB ülkeleriyle, adaylıkla adı anılan, parmakla gösterilen Türkiye en azından yedi-sekiz senedir sürekli geriliyor. Aynı dönemde kişi başına düşen milli gelir de dolar cinsinden sürekli düşüyor. Basın özgürlüğü endeksinde, mutluluk endeksinde benzer yerlerdeyiz. Birbirinden çok bağımsız sıralamalar gibi gözükse de bunlar arasında bir bağ olduğunu düşünüyorum. Yirmi sene önce, misal 2004-2007 arasında, Türkiye kendisini İspanya’yla mukayese ederken şimdilerde adı Kara Afrika ülkeleriyle, Orta Amerika’nın yolsuzluğa batmış adacıklarıyla bir arada anılıyor. Türkiye, artık bu ligin bir figürü olarak kabul ediliyor. Enflasyon ya da faiz sıralamalarında da bu ülkelerle beraberiz. Türkiye’yle aynı sıralarda yer alan Haiti’de olanları kabaca bir senedir takip ediyorum ve insan okudukça Türkiye için üzülüyor. Gide gide, seneler sonra, dönüp bakıyoruz ki bir arpa boyu yol gitmişiz. Yola beraber başladıklarımız çok uzaktalar, arkamızda Haiti gibi hiç bilmediğimiz ülkeler… HAİTİ’DE NELER OLUYOR Haiti’nin son bir senedeki temel gündemi çetelerdi. Çete dediğimde küçümsemenizi tavsiye etmem zira ezkaza giderseniz fidye için bir süreliğine kaçırılabilirsiniz. İki ay önce, Ohio merkezli bir yardım kuruluşunda çalışan biri bebek, dördü çocuk toplam on yedi kişi Mawozo 400 adlı çete tarafından güpegündüz kaçırıldı. Mawozo 400, kaçırdığı bu on yedi kişi için de birer milyon dolar fidye istedi. Bir ay kadar sonra önce iki, sonra üç kişi serbest bırakıldı. Derken, geçen hafta on yedisi de serbest kaldı. Mawozo 400’ün diğer çeteler arasındaki uzmanlık alanı “adam kaçırmak”. Okula giden öğrenciler, tek başına yürüyen biri, kiliseye giden din adamı… Hiç fark etmiyor, anladığım kadarıyla Mawozocular üçe-beşe bakmadan bulduğunu kaçırıyor. Ne yapsın, adamların işi bu. Sadece bu işten haftada 70 bin dolar kazanıyorlarmış. Bir de onca adam besliyorsun yanında, çalıştırmazsan başına bela olur. Haiti’de kaçırılan kaçırılana. Ayrıca, bu kaçırmalar öyle sapa yerlerde olmuyor. Nüfusun neredeyse yarısının yaşadığı başkent Port-au-Prince’te kaçırıyorlar. Mafyanın namına yakışır şekilde. Diyelim, kaçırıldınız ve fidyeyi aileniz ödemedi, bu durumda da çete sizin organlarınızı çıkarıp satarak kendi maişetini karşılıyor. Peki, polis nerede? Nerede olacak, çetenin içinde! Haiti’de polis teşkilatının birçok üst ve alt düzey üyesinin çetelerle koordineli çalıştığı hatta esas maaşlarını onlardan aldıkları biliniyor. Hakim ve savcılar için de benzeri bir durum geçerli. Çetelerin silahları ve cephaneleri polisinkinden katbekat güçlü. İş o kadar yozlaşmış ki, seçim yapılabilsin diye politikacılar çetelere para veriyorlar. Yetmiyor, neredeyse bütün şirketler mafyaların koruması altında. Haraççılık, vaka-yı adiyeden sayılır olmuş. Ohioluların kaçırılmasına dönelim. Şimdi Mawozo bunları peyderpey bıraktı ya, konuşmalarını da yasakladı. Konuşursanız, burada olanları anlatırsanız elimizdeki rehineleri mecburen öldüreceğiz, dediler. Yeterli bir tehditti, işe yaradı. Kimse ağzını açmadı. Mawozo 400’ün reisi Joseph Wilson, bu insanları kısasa kısas için kaçırdıklarını açıkladı. Pek tekin biri değil bu. Çatışmada beş adamını öldürmüş polis. İntikam için kaçırmış o da. Derken, Amerikalı bir adamı yakaladılar. Eliande Tunis adlı bu adamın cep telefonunda neler çıktı neler! Bizim Mawozoculara bağlılığını bildirmiş, “biz yılanız,” demiş çektiği mesajda, “gizlice gidiyoruz gideceğimiz yere ve Miami yakında Mawozo 400 tarafından istila edildiğinde çok şaşıracaklar.” Eee, sürekli “Miami her zaman doğru tercihtir,” diyen bizim gezginler de orada Mawozocularla karşılaşılarsa en azından şimdiden haberdar olsunlar. Neyse, bizim ekip geçenlerde güya firar etti. Bunlar dini bütün bir kuruluş ya, Tanrı yardım etmiş kaçmalarına. Ya arkadaş madem Tanrı sizin kaçmanıza yardım etti, kaçırılmanızı neden engellemedi diye de merak ediyor insan. Ha bir de şu kaçıran insanların hayatı başka olabilir miydi, Tanrı neden bu adamları boş vermiş diye de sorabiliriz ama Demirtaş’ın Caner’i gibi konuşayım ben de: Gerek yok. Tanrı, bunları ikaz etmiş, demiş aman çıkmayın bekleyin. Sonra, gecelerden bir gece, demiş vakit tamam. Bunlar çıkmışlar yola, yürümüşler epey, sonra yolda birini bulmuşlar, onun telefonundan da görevlileri arayıp kurtulmuşlar. Dağlar ve tabii yıldızlar rehberlik etmiş yollarını bulmalarına. İşte Mawozo 400’den böyle kaçmışlar -yersen. ENERJİ VE JENERATÖRLERİN ÖNEMİ Tabii enerjinin nereden geleceği meselesi de önemli. Ülkede altyapı namına pek bir şey yok. Jeneratörlerle enerji sağlanıyor. Ama jeneratörlerin çalışabilmesi için petrol lazım. Petrol, limana gelecek. Bilin bakalım limanlar kimin kontrolünde? Evet, çetelerin! Dolayısıyla, ülkede sürekli grevler var, hırgür bir an olsun dinliyor. Şoförlerin grevi bitiyor, başkalarınınki başlıyor. Haitililerin akın akın başta Meksika’nın güneyi olmak üzere çeşitli yerlere kapağı atmaya çalıştığını görüyoruz. Kafileler, üst baş perişan, aç biilaç, gözlerde yılgın bir mutsuzluk, yürüyorlar kilometrelerce. Siyasete bakalım biraz da. Temmuzda Başkan Jovenel Moise suikaste uğradı. 13 Aralık’ta çıkan haberler bu suikasti anlatıyordu. Başkan Jovenel Moise'nin silah ve uyuşturucu trafiğine, kaçakçılığına dair bir liste tuttuğu, bu yüzden öldürüldüğü anlaşılmış. Moise, Temmuz’da suikaste kurban edilmeden önce bu trafikte yer alan ünlü iş adamlarının ve siyasetçilerin adını vermeye hazırlanıyormuş. Katil, Moise’nin evine girip Jovenel’le eşi Martine’yi yatak odasında vurmuş, adam ölmüş ama karısı ölü taklidi yapmış kanlar içinde yerde yatarken. Kurtulmuş. Martine diyor ki, “evde kalıp dosyaları didiklemeye başladılar, sonra içlerinden biri gitmeden önce ‘işte, aradığımız bu!’ dedi.” Almışlar evrakı. Ama Martine kafasını kaldırıp da evrakın hangisi olduğuna bakamamış tabii çünkü ölü taklidi yapmakla meşgul. Anlaşılan, Başkan Jovenel Mosie, bu heriflere savaş açmış. Öldürülmeden birkaç ay önce gümrüğü temizlemeye girişmiş, kaçakçılığın merkezi olan limanı kamulaştırmış, uyuşturucu kaçakcılığında kullanılan küçük havaalanını yerle bir etmiş. Amerika’nın geçen ay görevinden ayrılan özel elçisi Daniel Foote diyor ki, “bu suikastin arkasında narko-trafiği devam ettirme amacı olmadığını düşünmek için salak olmalıyım.” İç siyasette çekişme çok büyük. Şimdi Kiko derler bir adam var, Charles Saint-Remy esas adı, bu adam eski Başkan Michel Martelly'nin de kayınbiraderi. Martelly kim? Hâlâ başkanlık kovalayan bir Haiti siyaset dinozoru. Bu ikisi New York Times’ın sorularına cevap vermek istememişler. Başkan çok nüfuzlu birilerinin ayağına basmış, orası kesin. JOVENEL MOİSE VE ETRAFINDAKİLER Haiti Parlamentosunda yıllardır var bu yolsuz adamlar. Hepsi kaçakçı. Şu az önce sözünü ettiğim havaalanının da ne olduğuna bakalım. Küçük uçaklarla böyle gizli, bilinmeyen havaalancıklarına uyuşturucu taşıyorlar. Polisler de işin içinde. Yakalananlar olmuş aralarında ama yargıçları da satın almışlar, adamlar sallıyor dosyaları. Kuzeybatı Departmanından polis görevlisi Compère Daniel de isyan ediyor. Her kaçakçının ekibinde polis var, diyor. Kamu düzeni diye bir şey hak getire. Martelly, selefi Jovenel’i köylü çocuğu, muz plantasyonlarında çalışarak sefaletten sıyrılan biri olarak tanıtmış. Ama bu hikaye de palavra. Jovenel zaten merkezde büyümüş. Bu Kiko'nun falan da arkadaşı. Öldürüldüğünde 53 yaşında. Nerede doğmuş? Fransızların “Kuzeyin Deliği” dediği yerde: Trou-du-Nord. Bura nere? Hükümetlerin senelerce ihmal ettiği bir tarım alanı. Yedi yaşındayken annesi bunu ve kardeşlerini alıp Carrefour'a taşınmış. Carrefour da başkentin varoşu. Çocuk ortaokula gidebilsin diye. Üniversitede hanımıyla tanışmış Jovenel. Yani, Jovenel de pek sağlam pabuç değil. 2000'lerden itibaren Jovenel, Evinx Daniel ile ortak olmuş. Bu da Martelly’nin çok yakını. Ama uyuşturucu kaçakçısı olduğu söyleniyor. Moise ile Daniel, Mariella Food Products şirketinde ortak olmuşlar. Bisküvi satıyorlarmış. Ammavelakin bu şirketin de para aklamak için paravan olduğu iddia ediyormuş! Bu Daniel, 2013'te denizde marijuana dolu paketler bulmuş. Demiş ki, “vay ne tesadüf!” Almış getirmiş. Ama savcı Jean Marie Salomon yememiş, açmış soruşturmayı. Tutuklamış adamı. Ama Martelly hükümetinin Adalet Bakanı devreye girip adamın bırakılmasını emretmiş. Sonra da bunlar topluca Daniel’in Güney Haiti’de yer alan Les Cayes'teki oteline gidip gövde gösterisi yapmışlar. Bu hikayeler bana bir şey çağrıştırıyor ama ne olduğunu bulamıyorum. İyi de salıverildikten birkaç ay sonra Daniel'in arabası bir benzin istasyonunda terk edilmiş halde bulunmuş. Sene, 2014. Savcı Salomon'a göre, uyuşturucu trafiğini yönetenler öldürdü çünkü salıverilmesinin karşılığında bazı isimleri vermekte anlaşmış. Martelly hükümeti soruşturmaya izin vermemiş, hatta taş koymuş. Görevdeyken Martelly'nin birkaç milyar doları ne yaptığı meçhul. Bu Martelly bizim Jovenel’e hayli güvenmiş. Hatta “Muz Adam” demiş ona, kampanya süresince. Bu süreçte bu şirkete 6 milyon dolar hibe vermiş devlet, iyi mi? Martelly’nin karısı da durur mu, çağırmış danışmanı demiş ki, “Moise diye biri yok, o emanetçi. Her adımını bize bildir.” Adama istedikleri kişileri alabileceği bir kabine bile kurdurmamışlar. Bu hikayeler de bana bir şey çağrıştırıyor ama ne olduğunu hâlâ bulamıyorum. MOİSE’YE DARBE Ama bizim Moise de sağlam pabuç değil. E Başkan olmadan önce onun ve eşinin ve ailesinin hakkında da soruşturma varmış. Bankadaki kaynağı açıklanamayacak para yüzünden. Moise tabii ki başkan seçilince hakkında soruşturma açan iki birimin tepesindekileri uçurmuş. Peki, Moise Başkanken nasıl öldürüldü? Bu kadar çetenin, mafyanın cirit attığı yerde korunmuyor muydu? Düşünemedi mi? Dimitri Herard, Başkanlık Sarayı koruma amiri malum. Bunun da uyuşturucu trafiğinde olduğu söyleniyor. 2015'te Panama bayraklı bir gemide 1100 kilo eroin ve kokain yakalanmış. Herard bu mallara çökmüş. Arabalara yükletmiş ve bastırmış gaza. Hikâyeler bana bir şey çağrıştırıyor, diye artık yazmayacağım. Devam edelim. Moise bu Herard'a hiç güvenmiyormuş. Bunu da çeşitli diplomatlara falan söylemiş. Zaten bir kere de adamı Saint-Remy için casusluk yaparken yakalamış. Herard, şimdilerde gözaltında, Başkan'a yapılan suikastten ötürü. İşleri biraz daha çetrefilleştirelim. Ocakta, 260 silah sipariş edilmiş Türkiye'den. Ama Herard bu silahları alıp kendi teşkilatı için kullanmak yerine çetelere satmış. Moise bunu öğrenince şaşırmamış ama çok korkmuş. Fakat Şubatta Moise'ye darbe girişiminde bulunmuşlar. Gel gör ki Herard engellemiş. Bak sen şu işe! Adam bir anda muteber olmuş. “Darbe falan yoktu, Moise buna güvensin diye düzenlendi,” diyenler de var. Yorumsuz yazıyorum ama sanırım Haiti’yi neden merak ettiğim artık iyice anlaşılmıştır. 500 milyon doları buluyormuş gümrüklerde yapılan yolsuzluk. Sonson Lafamilia, Martelly ile partileyince Dominik'te yakalanıp Haiti'ye yollanmış. Bu da kaçakçı. Martelly ailesi ile canciğer. Haiti'de şehir dışına inen uçakların etrafında zamanla varoş semtleri kurulmuş. Adamlar da kaçakçılığın merkezini kuzeye taşımışlar. Zaten ondan sonra sadece Kolombiya değil Venezuella'dan da trafik başlamış. Venezuella’nın özelliği dünyanın en kötü yönetilen ülkesi olması. Bir de eskiden dünyanın en güzel kadınları oradan çıkıyordu. Şimdi de güzelliklerine bir şey olduğunu düşünmüyorum, sadece çıkacak para bulamıyor olabilirler. Neyse, 2015’te Maduro'nun ailesinden biri bu trafikte rol aldığı için DEA tarafından tutuklanmış. Nerde? Tabii ki Haiti’de! Honduras'ın bir önceki başkanının oğlunu da DEA Haiti'de paketlemiş. TARIM ALANLARINA İNEN UÇAKLAR Başkan Moise bu kuzeydeki yeni trafik mekânını tarıma açayım demiş. Kaçakçılar halka da üç-beş bir şey atıyorlarmış. Halkımız da uçak için çimleri kesip konteynerleri ateşe vererek pilotlara yön çiziyorlarmış. Mayıs-Haziran gibi tahminen tonlarca kilo eroin getirilmiş böyle. Bunlar arsızlaşıp gece vakti uçakların depolarını falan dolduruyorlarmış. Bakmış ki bizimki bunlarla tarım falan diyerek başa çıkamayacak, bu uçakların indiği alanı yok edin emirini vermiş. Emri verdikten bir hafta sonra, Başkanlık Konutuna biri “DEA ajanı” olarak geldik deyince -yersen- Herard silahlı adamı içeri salmış. Sonrasını biliyoruz. Kimse yardım etmemiş Moise'ye. Tek el silah sıkmamışlar. Suikastçilerin başı Joseph Felix Badio'nun şimdiki Haiti Başkanı Ariel Henry ile birkaç gün öncesinden konuşmaları varmış. Henry reddetmiş iddiaları. Denene göre, Martelly'nin yakın müttefikiymiş bu adam. Martelly deyip duruyorum. Hazret, Miami'de yaşıyormuş. Seneye seçimlerde aday olacakmış. Yakışır. Henry de yeni bir adalet bakanı atamış: Berto Dorcé. Allahlık bir herif. Bu Panama bayraklı gemi soruşturmasında adı tapelerde geçiyormuş. Ohiolular kurtarıldıktan sonra konuşan Başkan Henry, “polis, çetelere üstünlük sağlayana kadar Haiti’de dürüst bir seçimin yapılması mümkün değil,” dedi. Aynı gün, tanker patladı. 9 bin galon yakıt varmış. 90 metre çapındaki her şey yanmış. Evinin içinde ölenler, yaralananlar olmuş. Oysa, hiçbiri olmayabilirmiş. Hani başta dedim, elektrik jeneratörlerden sağlanıyor diye. Halk parasız. Bakmış, yerde bedava benzin var, gidip bidonlara dolduralım, demiş. Tabii dolduramamışlar. Patlayınca, ilk can verenler oradaki insanlar olmuş. Kuzeyde, itfaiyenin başında olan ve on yedi senedir bu işi yapan Frandy Jean, “ben ömrümde böyle şey görmedim,” demiş. Patlamanın, felaketin boyutunu siz düşünün. Ha insan yapımı felaketler hariç, doğa da Haiti’nin karşısında. Ağustosta ciddi bir deprem oldu. Mafyanın, çetelerin kol gezdiği, hukukun yok edildiği, ekonominin baş aşağı gittiği, yolsuzluğun ayyuka çıktığı, suikastlerin yaşandığı, insanların kaçırıldığı, sahte darbelerin tezgâhlandığı, uyuşturucu trafiğinin merkezinde bir ülke… Haiti gibi ülkelerle anılmak, benzer hikâyelere sahip olmak yeterince korkutucu değil mi?