Her cehennemin en mağduru kız çocukları. Bu hafta öğrendik ki Taliban kız çocuklarının okula gitmesini yasaklamış. Bazı haberlere göre ilkokula dahi gitmesini hem de. Bu defa daha ılımlılar, dünyanın tepkisinden korkuyorlardı değil mi? Güncel ve güvenilirliği konusuna hiç girmek istemediğim verilerin paralelinde, cüzdanlarımızda “asgari” ne kadarı hak ettiğimizi öğrendiğimiz bir haftayı geride bıraktık. En aşağı, en düşük, minimum. Yerine hangi kelimeyi koyarsak koyalım geçirdiği değer hissi aynı. Bir insanın sadece var olması üzerinden, hayatını devam ettirmesi için gerekli, barınma, beslenme gibi aslında beden üzerinden tanımlanabilecek gereklilikleri sağlamaya yönelik bir bütçe bu. Yüzyılın ruhunda ihtiyaçlar piramidinde, özetle sadece nefes alabilmek için lazım olanların karşılanmasını ne kadar onurumuza yediriyoruz, neye razı oluyoruz anlamakta zorlanıyorum. Bu çağda “ihtiyaç” bu kadar dar çerçeveler içinde mi gerçekten? Dersiniz belki, hangi dünyada yaşıyorsun sen diye. Haklısınız da. Uçak tekerleğine, kanadına tutunarak, donarak ya da düşerek ölmeyi memleketinde kalmaya tercih edecek kadar çaresiz insanları izlemiştik televizyonlarda. Bu tercih işte tam da o dem vurduğum insan onurundan aslında, farkında mısınız? Kaçmaya çalışanların da orada kalanların en büyük derdi tek başına fakirlik değildi, biliyoruz. Tüm dünya ile beraber o cehennemi sadece izledik Her cehennemin en mağduru kız çocukları. Bu hafta öğrendik ki Taliban kız çocuklarının okula gitmesini yasaklamış. Bazı haberlere göre ilkokula dahi gitmesini hem de. Bu defa daha ılımlılar, dünyanın tepkisinden korkuyorlardı değil mi? Ben dahil hepimiz unuttuk Afganistan’ı. 15 dakikalığına herkesin şöhret olduğu çağda ateşi elinizi yakmayan her derde reaksiyon süremiz de sanırım bu kadar. Küçücük kız çocuklarının yokluktan ya da yokluğun bahanesi ile gerçekten satıldığı bir coğrafyadan bahsediyorum. Uzaklar insana bazen yokmuş gibi geliyor sanırım. Az önce bitmiş bir film gibi, birkaç dakika etkisiyle sessizleştiğimiz, sonra arkadaşlardan birisinin “hadi bir şeyler içelim” demesiyle konu dağılmış gibi. Unutmak bu kadar kolay olmamalı. Afganistan’da da kadınlar seslerini duyurmaya çalışıyor. Üniversitede kısa süre öncesine kadar beraber ders gördükleri erkekler onlara destek için bir şeyler yapmaya çalışıyor.  Tıpkı İran’daki gibi. Eylül ayında başlayan protestolar idam kararları karşısında bile bitecek gibi değil. Sanatçıları, halkın bir kısmı yönetimin takımı diye arkasını dönmüş olsa dahi başta futbolcular olmak üzere sporcuları, öğrencisi, etnik ya da mezhepsel ayrılıklardan arınmış ve aynı hayalin peşinde. Özgürlüğün umudu bile insanın kanına girdiyse bir daha eskisi gibi olamıyor kimse. Bir de hayvan sevgisini tadanlar bir daha eskisi gibi olamıyor biliyor misiniz? Bencilce ve büyük bir kibirle dünyanın ve tüm canlıların efendisi olduğumuzu sanan ve azınlık olduğuna inandığım bu kötülerin karşısında tüm canlıları ve onların yaşam hakkını kucaklayanlar kocamanlar. Şükür. Ancak her zaman iyiler naif, kötülüğü seçenler hep daha görünür. Kendini hayvan, özellikle de köpek düşmanlığına adamış paralı hesaplar, eli sopalı, silahlı magandalar ile aynı dili konuşmuyor yaşam hakkını savunanlar. Onlar hep susturulmaya, mücadeleleri itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor. Hayatları dahi tehlike altında, 2022 yılında cinayete kurban verdiklerimiz oldu, maalesef bunu yaşadık. Daha yüksek ses çıkarabilmek için binlercesi 25 Aralık Pazar günü saat 13.00’de Yenikapı’da olacak. Herhangi bir dernek üzerinden, bir siyasi partiden vs. değil, ortak noktası onların da yaşam hakkını savunmak olan hayvanseverlerin organize ettiği “Büyük Hayvan Hakları Mitingi”. Bu sebeple en başta ölüm kamplarına dönmüş barınaklara, belediyelerin görevlerinden kaçmasına karşı, zor hayatlar süren hayvanların sesi olmak için Pazar günü Yenikapı’da olmanızı dilerim. Doktorum henüz izin vermediği için orada olamayacağım için çok üzgünüm. Umarım benim eksikliğimi kimsenin farketmediği bir kalabalık, binlerce merhametli insan bir araya gelir. Umarım bir arada yaşamak isteyen insanların sesi gerekli yerlere ulaşır. Umarım bu duruşun, insan onuruna en yakışan duruş olduğu herkesçe anlaşılır.