Geçtiğimiz hafta Güney-Kuzey Kore ilişkilerinin canlanması adına önemli bir gelişme yaşandı ve Kuzey Kore Başkanı Kim Jong-un, iki ordu arasındaki hattın tekrar açılarak Güney Kore’yle ilişkilerin yeniden başlayacağını duyurdu. Aslında iki yıl önce büyük bir adım atılarak Güney Kore Başkanı Moon Jae-in ve Kim Jong-un birkaç kez buluşmuş ve ilişkiler olumlu yönde seyretmişti. Bu girişim sonrası dönemin ABD Başkanı Donald Trump Kim Jong-un’la Vietnam’da bir görüşme gerçekleştirmişti. Tabii ki Trump’un amacı Kore yarımadasının nükleer silahlardan arındırılmasıydı fakat sonuç alınamayınca, Kuzey Kore Güney Koreli aktivistler tarafından hazırlanan rejim karşıtı broşürleri bahane ederek Güney ile ilişkilerini askıya aldı. Joe Biden’ın seçilmesiyle Güney Kore ilişkilerin olumlu yönde devam edeceğini düşünürken Biden bu yılın başında bir açıklama yaparak önce Kim Jong-un’un nükleersiz bir yarımada fikrini kabul etmesi gerektiğini belirterek mevcut şartlar altında bir görüşme gerçekleştirmeyeceğini belirtti. Aslında Amerika’da Joe Biden’ın ve Güney Kore’de Moon Jae-in’in başkan olması Güney-Kuzey ilişkilerinin geliştirilmesi ve Kore yarımadasının nükleer silahlardan arınması adına yeni bir fırsat sunuyor. Adanın bölünmesinden itibaren sorunlu olan ilişkiler 1987’de Güney Kore’nin demokrasiye geçmesiyle beraber Güney Kore’de seçmenler arasında yeni bir siyasi yarılma oluşturmuştur. Hatta zaman içerisinde toplum Kuzey ile ilişkiler konusunda ikiye bölündü. Hala devam eden tartışmada muhafazakârlar Kuzey ile ilişkilerin mesafeli olması gerektiğini savunurken progresif kesim ilişkilerin devam ettirilmesini savunuyor. YAKLAŞIM FARKLILIĞI İki kesimin yaklaşımdaki farklılığı başkanlık seçimlerinde adayların kampanyalarını da etkilemeye devam ediyor. Özellikle Amerika tarafında 1994’te denenen Kuze Kore nükleersizleştirme girişimi ve ilk olarak 1998’de dönemin Güney Kore başkanı Kim Dae-jung tarafından başlatılan ve Kuzey ile ilişkileri kapsamlı bir biçimde geliştirmeyi amaçlayan ‘Günışığı Politikası’, Kuzey-Güney ilişkilerinde önemli dönüm noktaları olarak kabul ediliyor. Genel olarak izlenen politikalar ilişkilerin gelişmesi açısından önemli olsa da süreklilik sağlanamıyor. Kuzey tarafının keyfi, tutarsız, güven vermeyen politikası ve dönemsel olarak muhafazakâr partilerin veya başkanların başa gelmesi ilişkileri tekrar eski seviyesine çekiyor. Genellikle progresifler tarafından gerçekleştirilen bu girişimlerde Amerika’nın olası desteği veya dönemsel olarak Kuzeye olumlu bakışı ikili ilişkilerin derinleşmesi açısından önemli. Bu desteğe ek olarak Amerikan ve Güney Kore başkanlarının ve hükümetlerin söz konusu dönemlerdeki ideolojik yakınlığı ve uyumu bu iki ülkenin Kuzeye yaklaşımında bütünlük sağlaması bakımından mühim. Fakat Güney Kore’nin 1987’de demokrasiye geçişinden günümüze sadece iki dönemde Amerikan ve Güney Kore hükümetleri progresif/liberal ideolojik bütünlüğü sağlayabilmiştir (1993-2001 Bill Clinton dönemi ve devam eden Joe Biden dönemi). Günümüze kadar devlet başkanları düzeyinde beş görüşme gerçekleşti ve bunların hiçbirinden nükleersizleştirmeye yönelik somut bir sonuç çıkmadı. Amerika’nın, Güney Kore siyasetinin ve Amerikan-Güney Kore ilişkilerinin gidişatı Kuzey Kore’nin tavrında bir değişiklik yaratmadı. Kısa vadede de bir değişiklik yaratmayacak gibi görünüyor. İLİŞKİLERİN BAŞLAMASI NEDEN ÖNEMLİ? Kuzey-Güney İlişkilerinin yakın gelecekte (hatta uzun vadede) tamamen düzelmesi beklenmiyor. Her ne kadar Güney tarafından önemli adımlar atılmış olsa da Kuzey tarafının tutarsız tavırları ikili ilişkilerde güvensizlik ortamını doğuruyor. Geçen haftaki girişimden bağımsız olarak Kuzey-Güney ilişkilerini basit bir şekilde açıklamak gerekirse, Kuzey tarafının dönemsel olarak Güneye yakınlaşmasının iki önemli nedeni var. Öncelikle ilişkilerin normalleşmesi Kuzeye uygulanan politik ve ekonomik yaptırımların kaldırılması için bir adım niteliğinde. Keza yaptırımlar uluslararası toplumdan kopuk olan Kuzeyi daha da yalnızlaştırıyor. Normalleşme ise uluslararası düzeyde Kuzeye yönelik olumsuz tutumu azaltabiliyor. İkinci olarak ilişkilerin canlanması Kuzeye gelebilecek yardım potansiyelini arttırıyor. Ekonomik bakımdan büyük zorluk çeken rejimin gelen yardımları topluma ne ölçüde dağıttığı tartışılsa da halkın bir kısmının gelen yardımlardan faydalandığı konuşuluyor. Bunlara ek olarak işin ticari yönüyle ilgili bir durum var; Kuzey-Güney ilişkilerinin canlanması ticari anlaşmalar ve Güney tarafından Kuzeye yapılacak yatırımlar düşünüldüğünde ekonomi adına – Çin veya Rusya kadar olmasa da – nispeten önemli bir gelir kaynağı. Sonuç olarak Kuzey-Güney ilişkilerinde normalleşme girişimi önemli fakat bu durumun ne kadar devam edeceği ve iyi ilişkilerin ne ölçüde gerçekleşeceği tam bir muamma. Güneyin iç dinamikleri (seçimler ve değişen hükümetler) iyileşmenin sürekliliğini olumsuz etkilerken Kuzeyin tutarsız ve belirsiz tavrı güvensizliği pekiştirmeye devam edecek gibi görünüyor.