Londra’da 1976'da 6 Asyalı kadın emekçi, ırkçı ve cinsiyetçi tacizler ile sefalet ücretlerine karşı isyan bayrağı açtılar. Emekçi tarihinin en şerefli direnişlerinden biri olan ve iki yıl devam eden Grunwick grevi böyle başladı işte. Kadın emekçi Jayaben Desai, Grunwick Şirketi’nde patronlarının yüzüne haykırıyordu, "Burası bir fabrika falan değil bir hayvanat bahçesi. Hayvanat bahçelerinde birbirinden değişik hayvanlar vardır. Bazıları etrafınızda dans eden maymunlardır, bazılarıysa kafanızı koparacak olan aslanlar. Biz o aslanlarız sayın patron..." Kuzeybatı Londra’da Willesden banliyösünde bir film işleme tesisi olan Grunwick'te, 20 Ağustos 1976'da 6 Asyalı kadın emekçi, ırkçı ve cinsiyetçi tacizler ile sefalet ücretlerine karşı isyan bayrağı açtılar. Emekçi tarihinin gelmiş geçmiş en şerefli direnişlerinden biri olan ve 2 yıl devam eden Grunwick grevi böyle başladı işte. 2 Eylül’de greve katılan işçi sayısı 137’ye yükseldi. Sendika kurma hakkı ve sendikanın patronlar tarafından tanınmasını istiyorlardı. Hepsi işten çıkarıldı. Bunun üzerine direnişe destek verenlerin sayısı hızla arttı ve olay uluslararası platforma taşındı. İngiltere’de, kadın emekçilerin yoğun olarak omuz verdiği Grunwick grev ve direnişi sona ereli geçtiğimiz cumartesi 46 yıl oldu, grevin yıldönümüydü yani ancak kapitalist sistemin acımasız çarklarına bayrak açan 6 direnişçi kadının anıtlaşmış mücadeleleri halen emekçilerin yolunu aydınlatıyor. Akademisyen Ayşe Arslan, "Kapitalist Ataerkinin Ablukasında Kadınların Sınıf Deneyimleri: İzmir Konfeksiyon Sektöründe Üretim Süreçlerinin ve Gündelik Hayatın Cinsiyetçi Yapısı" başlıklı çalışmasında, "kapitalist ataerkil sistemde, üretim süreçleri/sınıf deneyimleri ve toplumsal cinsiyet normları/ataerkil ideolojiler karşılıklı olarak birbirini şekillendiriyor" diyor. Arslan, şöyle devam ediyor: "Kapitalizm, eşitsizlikler ve sömürü üzerinden kendini var eden bir sistem olduğu ölçüde, tekil toplumsal yapıların kendi içerisinde ve farklı toplumlar arasında var olan hiyerarşileri derinleştirmeye aynı zamanda da yenilerini yaratmaya ihtiyaç duyar. Bu bağlamda kadınlar, eşitsiz ve sömürüye dayalı toplumların kapitalizm öncesi ve sonrası tarihinde, toplumsal hiyerarşilerin içerisinde ‘aşağıda’ konumlandırılan ve en çok sömürülen başlıca gruplardan biri olageldi. Ataerkil toplumsal cinsiyet rejimleri, kapitalizmden önce var olmakla birlikte kapitalizm tarafından devralınarak yeniden üretildi." Alman Sosyolog Maria Mies, kadınların, hayvanların ve sömürgelerin egemenlik altına alınması arasında bir ilişki olduğunu savunuyor. Mies, "bu ilişki doğa/kültür, insan/hayvan gibi ikiciliklere dayanarak kadınların, hayvanların ve sömürgelerin doğa alanına, Batı’nın ve erkek insanın ise zihin ve kültür alanına atfedilmesi yoluyla kurulur. Birbiriyle ilişkili olan bu sömürü biçimleri, kapitalist ataerki sistemin devamı için ön koşuldur" diyor. Dokuz Eylül Üniversitesi Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğan Göçmen de konuya ilişkin olarak, “Tarihsel olarak insanın insan tarafından köleleştirilmesi sürecinde erkeğin kadını köleleştirmesi vardır. İnsanın özgürleşebilmesi için temelde olanın unutulmaması gerekir. İşçi özgürleşirken kadının da özgürleşmesi gerekiyor ise ancak böylece insan özgürleşebilir” ifadesini kullanıyor. GRUNWİCK UNUTULMAMALI Bu perspektifte, Jayaben Desai’nin liderlik ettiği 2 yıl süren direniş, zaman içerisinde özelde emekçi kadın hakları, genelde insan hakları adına uluslararası bir dayanışma hareketine evrildi. Grev, sendikacılığın ve çalışma ilişkileri yasasının simgesi haline geldi. Grunwick'teki ortalama ücret haftada 28 sterlin iken ülke genelinde ortalama haftalık ücret 72 sterlin civarındaydı. Fazla mesai ücreti yoktu ve şirketin 440 çalışanının % 80'i Asya kökenli ve % 10'u ise Afro-Karayip kökenliydi. Bu emekçiler, o muhteşem grevle insanca yaşam haklarına, onurlarına ve emeklerine yönelik saldırıya karşılık verdiler.
Grunwick grevi belki başarısız olmuştu ancak Asyalı ve Afrikalı göçmen kadınların ırkçılığa, cinsiyet ayrımcılığına karşı mücadeleleri kendilerinden sonra gelecek kuşaklara şerefli bir miras olarak kaldı.
Grev, İngiliz polisi tarafından şiddetli bir biçimde bastırıldı. İşçiler kendilerine saldıran polisle çatıştı. Yüzlerce emekçi tutuklandı. Grev belki fiziki olarak sona ermişti, başarısız olmuştu ancak Asyalı ve Afrikalı göçmen kadınların ırkçılığa, cinsiyet ayrımcılığına karşı mücadeleleri kendilerinden sonra gelecek kuşaklara şerefli bir miras olarak kaldı. 27 Aralık 2010 tarihinde, 77 yaşında yaşama gözlerini yuman önder kadın emekçi Grunwick direnişinin lideri Jayaben Desai’nin, patronlarının suratına “bizler aslanız” diye haykırmasının üzerinden geçen onlarca yıl, o sözlerin asaletini daha da yüceltti. Grunwick direnişçilerinin yaşamlarını ortaya koyarak, azimleriyle büyüttükleri grev, bugün dünyanın dört bir tarafında güvencesiz-sendikasız çalışma, taşeron modeli ve özelleştirmelerle emekleri ezilen insanların kendilerine rehber edinmeleri gereken bir mücadeledir ve bu yönüyle her zaman hatırlanmalıdır. Emekçilerin; kadınıyla, erkeğiyle, cinsiyet ayrımcılığına, vahşi kapitalist sömürüye, faşizme karşı özgürlük ve eşitlik için verdikleri mücadelenin simgesidir Grunwick Grevi... Işığı hep var olsun.