İnsanlık tarihinin temelleri, ekosistemlerin işleyiş biçimine dayanıyor. Tarihin bu ilginç zamanında insanın ekosistemin sorunlarına çözüm yolları arama saikini dile getirdiği, uluslararası iklim politikasının dayandığı yeni anlayışın hukuki dayanaklarıyla şekillendiği sürecin önemli bir dönemecindeyiz. 31 Ekim-12 Kasım'da düzenlenen BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 26. Taraflar Konferansı (COP26) Glasgow’da başladı. Konferans’a yaklaşık 140 lider katılıyor. Zirvede, küresel sıcaklık artışının yüzyıl sonuna kadar 2 santigrat derecenin altında tutulması, hatta 1,5 derece ile sınırlandırılabilmesi için 2050'ye kadar sıfır karbon emisyonu hedefine nasıl ulaşılacağı görüşülüyor. İklim değişikliyle mücadele için 2015'te varılan 197 ülkenin imzaladığı Paris İklim Anlaşması'na göre ülkelerin ulusal iklim eylem planlarını her 5 yılda bir güncellemeleri gerekiyor. PEKİ, HAKİKATEN PARİS İKLİM ANLAŞMASI’NIN ÖNEMİ NE? Paris İklim Anlaşması, temiz enerjiye geçişte tüm dünyaya yol göstermek üzere 2015 yılında düzenlenmiş, 22 Nisan 2016 tarihinde imzalanmış olan iklim değişikliği konusundaki ilk çok uluslu anlaşmadır. Aynı zamanda, kabulünden 1 yıl geçmeden yürürlüğe giren ilk küresel anlaşma. Ülkemizde, Paris Anlaşması ile ilgili Kanun Teklifi 6 Ekim 2021'de Meclis Genel Kurulu'nda kabul edildi, Paris Anlaşması'na ilişkin kanun ise 7 Ekim'de Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Cumhurbaşkanı Kararı ile Paris Anlaşması'nın yürürlük tarihi, 10 Kasım olarak belirlendi. ULUSLARARASI SÖZLEŞMELERİN ÖNEMİNDEN YOLA ÇIKARSAK NİTELİĞİ NEDİR? Yeni bir hukuk kaynağı yaratılmakta, tarafların hukuksal statüleri değişmektedir. John L. Austin’e atıfla; bu anlaşmalar, erk-belirticilerin hukuksal sonuçları olan olgusal saptamalarda bulunmaları ile hak ve yükümlülüklerin çerçevesini çizdikleri edimsözdür[1]. PARİS ANLAŞMASI’NIN, İLK METİNLERDEN BM İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ÇERÇEVE SÖZLEŞMESİ İLE KARŞILAŞTIRILDIĞINDA EN BELİRGİN ÖZELLİĞİ NEDİR? Tüm ülkelerin katkılarına dayanacak bir sistem öngörülmüş olmasıdır. Anlaşma, iklim değişikliğiyle mücadelede gelişmiş/gelişmekte olan ülke sınıflandırmasına ve tüm ülkelerin “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ve göreceli kabiliyetler” ilkesi tahtında sorumluluk üstlenmesi anlayışına dayandırılmıştır. TESPİTLER VE PARADOKSLAR 5 Kasım 2021’de UNDP Türkiye tarafından düzenlenen İklimce Sohbetler Cop26 özel oturumunda Birleşik Krallık Türkiye Büyükelçisi Sir Dominick Chilcott KCMG’nin görüşlerinin ardından Çevre ve Şehircilik Bakanı Başyardımcısı, Türkiye’nin İklim Değişikliği Başmüzakerecisi Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar’ın konuşmasını izledim. Sayın Birpınar’ın etkili konuşmasında, satır aralarında vurgusu şuydu: Gelişmiş/gelişmekte olan ülke sınıflandırmasının yapılabilmesi için bir kıstas belirlenmemiş olması bu nedenle fonlar ve maddi yükümlülüklere ilişkin madde ve kararların müzakerelerle çözümleniyor olması temel husus. Başka bir detay, ülkemiz menfaatlerinin karşılanması için üç yüz elli kez uçakla yolculuk yaptığını ve karbon ayak izi bırakmak anlamında amacıyla ters düşse de mecburen gitmek zorunda olduğunun altını çizerek gerçek bir paradoksu çok güzel dile getirmesiydi. Tam bu noktada, yeni bir yön… Henry David Thoreau düşünür, doğa gezgini, bilim insanı, eleştirmen, yazar ve şair. Thoreau bir denemesine şöyle başlıyor:
“Doğa adına, salt kamusal anlamdaki bir özgürlük ve kültüre karşılık mutlak Özgürlük ve Yabanıllık adına bir söz söylemek, insanı toplumun bir üyesinden ziyade Doğa’nın bir sakini olarak değerlendirmek istiyorum.” Paradoksları tespitin ve değerlendirmenin yolu, somut mevzuda iklim adaletine giden yol tam da doğaya uygun yaşamı belirleyen şartları bu sürece dahil etmektir.
Aristoteles, adaletin temelinin doğru olanın uygulanması olarak belirtir. Taraf ülke temsilcilerinin yüzlerce kere karbon ayak izi bırakmasından tutun, ülkelerin bütçelerine göre şekillenmesi gereken ve göç politikalarının da göz önünde bulundurulduğu rasyonel çözümlere ayrıntılarla değinilmemesi hususuna kadar, hakikat bize iklim adaleti kavramının devletler tarafından yeterince içselleştirilmediğini gösteriyor. Öte yandan, yükümlülük paylaşım sistemleri, tarafların beyan ettikleri katkıların bağlayıcılık derecesi, ülkelerin yükümlülük türleri açısından nasıl sınıflandırılacağı, üstlenilen hedeflerin uygulanmasını kolaylaştırıcı mekanizmalara yer verilip verilmeyeceği, hangi devletin bütçesinden fonlara ne kadar ayrılacağı temel konular.
İvedi eylem gereksinmesinde, küresel ısınmadan en çok sorumlu olan ülkelerin desteğinin alınması uygunken sorumluluğu gelişmekte olan ülkelere doğru yayma ereği iklim adaleti ile çelişiyor.
Bu da ancak bağlayıcı salım sınırlama ya da azaltım yükümlülükleri koyan, iklim değişikliğinin etkilerine karşı küresel ve ulusal uyum önlemlerini düzenleyen, iklim değişikliğinden kaynaklanan maliyeti göç hususlarını da göz önünde bulundurarak karşılayacak mekanizma kuran, gelişmemiş ülkelere mali, teknolojik ve kapasite geliştirme desteği sağlayan ve tüm bu bileşenleri bağlayıcı bir uygunluk işleyişi ile destekleyen, bütünlüklü bir uygulamaya yönelik kararlar ve irade ile olur. Her alanda sürdürülebilirliğin koşulu iklim diyaloğu. Avrupa’nın hedefi karbon nötr bir kıta olmak. Yeşil Mutabakat Eylem Planı doğrultusunda döngüsel ekonominin en önemli bölümü adil yaşam, saygılı ve saygın sürdürülebilir kalkınma. Paradokslar tespit edilerek, farkındalık gelişerek ilerlenmeli. Bu nedenle iklim diyaloğu sadece uluslararası manada değil, ulusal manada da yine adalete dayalı çözüm yolları ile sağlanmalıdır. Ülkemizde doğal yangınlardan, sellere kadar kriz yönetimi için ayrılan maliyetlerin önlem, koruma için harcanmasının akılcı eylem niteliği ve bunun her hukuk alanında doğru bir planlamayla gerçekleştirilmesi gerektiğinin aşikâr olması gibi! Kömür üretiminden kademeli çıkış, ormansızlaşmanın durdurulması, temiz enerji kaynaklarına yatırım teşviki sağlanması noktasında belli ölçüde uzlaşı içeren edimsözlerden uluslararası toplumca denetlenecek gerçek edimlere… Yapay sistemlerin değil, cesur, alternatif enerji kaynaklarının bulunduğu, uzun vadeli yerleşimlerin destekleneceği iş birlikleri, istihdam, eğitim, meslekleşme projeleri, yeşil mutabakatın standartlarının şirketler tarafından yerine getirilmesini temin etmek için sınır mekanizmaları bulunması, yeni enerji sektörleri sayesinde sürdürülebilirliğin sağlanması gerekiyor. Etik metinlerin idealleri, ancak eylem, iş birliği ve dayanışma ile, poetik bir duruş adil anlayış ve doğal yaşam ile gerçekleştirilebilir.
Yenilenebilir enerji için, sürdürülebilirlik için, iklim adaleti için ülke ve dünya çapında dayanışma için kapitalizmin tahakküm anlayışından çıkılarak kamusal faydayı gözetmeyi kabul etmek bir objektif zorunluluk olarak gözüküyor.
——- [1] John L. Austin. Oxford Üniversitesi Ahlak profesörlerindendir. Locutionary (düzsöz) ve Illocutionary (edimsöz) tanımlarıyla felsefe literatürüne katkı yapmıştır. Edt. N.