Gelecek Partisi için yüzde 20 hayal mi? (II)
Politikyol
Daha önce Davutoğlu’na oy verenlerin bugün İYİ’ye geçtiğini biliyorum. Onlar yeniden ilkeler etrafında birleştirilirlerse aynı motivasyonla Gelecek Partisi saflarına katılacaklardır. Bu şartlar oluştuğunda Gelecek’i muhafazakar-demokrat siyasetin bir numaralı partisi olarak görmemiz işten bile değil.
“Endişeli muhafazakarlar” çok haklı olarak 28 Şubat artığı bir siyasetin iktidara gelmesinden korkuyorlar. Ayrıca, “Müslümanların iktidarını bitiren Müslüman olmamak” da “mahalle içi siyasette” önemli bir belirleyici etken olarak kendisini gösterecektir. Gene de, günün sonunda, her şey gelip oya dayanıyor. Eğer bugün Gelecek ve DEVA kurulmamış olsaydı, iktidarın muhafazakarların elinden kayıp gitmesi kaçınılmazdı. Bu ciddi bir travma da yaratacaktı. Ama bu partilerin varlığı muhafazakar tabana hem kazanımların yitirilmeyeceğine yönelik bir teminat sunuyor hem de muhafazakarların iktidarının devam edebilmesine olanak sağlıyor. Tabii ki burada “tek başınalık” yok, ama muhafazakar kesim iktidara gelen heyetin bir parçası olarak kendisini görecek.
Peki bu aşamada muhafazakar seçmenin tercihi nasıl olacak? Ankete geri dönüp verileri hatırlayalım. AKP ile MHP’nin toplamı 34. Ankete yanıt vermeyenlerin oranı ise 13.7. Seçim tarihinin belli olduğunu ve iktidarın değişeceği fikrinin toplum tarafından satın alındığını, bürokrasi başta olmak üzere herkesin 2002 benzeri bir değişime hazırlandığını varsayalım. AKP’nin oy oranı muma tutulmuş buz gibi erirken doğal tabanı olan 25’lere gelip oturacaktır. Bu huzursuzluk MHP’nin de tabanını kaybetmesine yol açacak. Bu esnada, Kararsızlar’ın da tercihlerini belirtebilecekleri bir siyasi ortama girmiş olacağız. Bütün bu süreç muhalefetin yelkenlerini şişirecektir.
Gelecek için Metropoll’ün anketini veri alarak 0.5 oyu gerçek kabul etmiştik. Bir kere, bu 13.7 içinde Gelecek’in hatırıs ayılır bir oyu olduğunu tahmin edebiliriz zira bugünkü konjonktürde telefonda “oyumu iktidar partisine vereceğim” demek ne kadar kolaysa aksini söylemek bir o kadar zor. Sadece bu kadar da değil. Kararsız seçmenin hatırı sayılır bir bölümü, kime vereceğini biliyorsa da kime vermeyeceğini çok iyi biliyor. Dolayısıyla, Kararsızların oylarını oransal dağıtmak bizi tamamen yanlış sonuçlara yöneltecektir. Bu insanların Kararsız olmasında siyasi tedirginlik, Altılı Masa’nın yer yer anlaşamaz görüntüsü, koalisyon korkusu gibi etkenlerin yanında bir de “stratejik oy” hesabı var. Son seçimlerde sık sık gördüğümüz bir şey: AKP’yi geriletmek için aynı haneden bir oy CHP’ye, bir oy HDP’ye verildi. İYİ için de benzeri geçerli oldu.
Diyeceğim o ki, bugün baraj esasen 7 değil, 5.5’lardadır. Anketlerde baraja yaklaşan bir partiye diğer partilerden “emanet oy” verilir ve o partinin barajı geçmesi sağlanır. Partiler arasındaki rekabet ise Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem ile gelecek Başbakanlık yarışına saklanıyor. Bugünün öncelikli meselesi bizi mengene gibi sıkan ve ekonomiyi perperişan eden şu Partili Cumhurbaşkanlığı sistemi.
Neyse, şu anketi yorumlamaya devam edelim. Her şeyi en alt sınırda tutarak ilerliyoruz. Gelecek Partisi’nin Kararsızlar’dan sadece 2.5 puan aldığını ve oyunun 3’e geldiğini düşünelim. Ama bu esnada dönüp Kararsızlar’a bakınca yine 10 civarında göreceğiz. Evet, bir yandan onlar tercihlerini yapıp gri alandan beyaz alana geçecekler ama kaçınılmaz çözülme başladığında siyahtan da griye gelenler olacak. Seçime doğru Cumhur İttifakını terk edip Kararsızlar’a geçenlerin büyük çoğunluğu ise muhafazakar hassasiyeti yüksek seçmen olacak. Bu aşamada, en kötü ahval ve şeraitte dahi, Gelecek Partisi’nin barajı geçeceğini söylemek hiçbir şekilde hayalcilik değildir.
Gelecek’in hedefi barajı geçmek değil. Buna daha felsefi bir yanıt vererek Türkiye’deki siyaset zihniyetini değiştirmek, demokrasiyi kurumsallaştırmak, çoğulculuğu sağlamak, yönetişimi tabana yaymak gibi maddeler sıralayabilirim. Gelecek’in bir partiden çok, büyük bir “siyasi hareket" olarak yorumlanması gerektiğini kadrolarına referansla söyleyebilirim. Ama başlıktaki soru reel-politik ve yaklaşan seçimlerle ilgili olduğu için o çerçeve içinde kalacağım.
Baraj sorunu ortadan kalkıp teşkilatlar çok daha özgüvenle kapıları çalmaya başladığında bazı paritlere verilen ödünç oyların da geri döndüğünü göreceğiz. Başta, Metropoll’ün anketinde 0.9 çıkan Yeniden Refah ile 11.9 oyu olan İYİ’yi kast ediyorum. İYİ’nin oyu kimi anketlerde 20’lere kadar yükselse de aslında bunun altında bir cümleyle özetleyebileceğim bir motivasyon yatıyor: Madem iktidar el değiştiriyor, o zaman muhafazakarlar olarak iktidarın en büyük ortağının yanında pozisyon alalım. CHP de “dostlarımızla birlikte iktidara yürüyoruz” ve “helalleşme” gibi söylemlerle bu katılımların önünü açıyor. “Nasıl olur da CHP ile yan yana gelirsiniz?” diye muhafazakar taban soruyor, sorguluyor ama yine eğilime bakarsak bu sorgulamaların sayısı azaldığı için sesinin yükseldiğini görüyoruz. Cami çıkışında, cenazede bunları bağırmak aslında bir güçsüzlüğün, yakarışın, endişenin işaretidir.
Daha önceki seçimlerde AKP’ye, hatta Ahmet Davutoğlu’na, oy vermiş insanların Anadolu’da bugün İYİ’ye geçtiğini biliyorum. Ama o insanlar, yeniden ilkeler etrafında birleşmeye ikna edilebilirlerse, bu kez aynı motivasyonla Gelecek Partisi saflarına katılacaklardır. Bütün bu şartlar oluştuğunda Gelecek’i bir anda muhafazakar-demokrat siyasetin bir numaralı partisi olarak görmemiz işten bile değil.
Siyaset, güçlenip oy oranı yükseldikçe cesaretle yapılabiliyor. İstanbul’u kazanan Kılıçdaroğlu’nun helalleşme diyerek örgütün desteği olmaksızın nasıl cesaretle konuştuğu, Roboski’ye kadar gittiği ortada. Ahmet Davutoğlu ise öncelikle Kararsız kesimdeki eski seçmenine sesleniyor. AKP’den ayrılan diğer partinin seküler kesimden daha büyük bir teveccüh gördüğü yadsınamaz ama bu tercihin oya tahvil edilip edilemeyeceğini bize zaman gösterecek. Seküler kesimin rızasını alıp oyunu alamazsan ve bu esnada da esas tabanının hassasiyetlerinin sözcülüğünü kaptırırsan o zaman beklentinin ve anketlerinin gösterdiğinin altında bir oy sandıktan çıkabilir. Eğer AKP seçmeni baştaki ilkelerin etrafında buluşalım derse o zaman “adres” olarak Gelecek Partisi’ni görecektir çünkü.
O zaman Gelecek Partisi’ne düşen sorumluluk, seçmenini büyük bir dönüşüme hazırlamak yönünde olmalıdır. Bu da son yıllarda çok yozlaşmış “dava” kavramının ne olduğunu açıklamaktan geçiyor. “Dava”, asla bir kişiye bağlı olmak, onun her sözünde bir hikmet aramak değildir. Peki, nedir? Her şeyden önce, Gelecek’in ADRES akrostişinde belirttiği kavramlardır: Adalet, Demokrasi, Refah, Eşitlik, Siyasi ahlak. Eğer Adalet bugünkü gibi yerlerde sürünüyorsa ve Demokrasi’den tamamen uzaklaştıysanız Refah toplumuna ulaşabilmek mümkün değildir. Bu ortam Eşitsizliği beraberinde getirirken yolsuzluklar da -Siyasi ahlak- alıp başını gidecektir.
Böyle bir ülkede yaşamak ister misiniz? Doktorsuz kalmak, ilaç bulamamak, tatile gidememek, ay sonunu düşünüp mutfaktan kısmak, mahkemelerin kararına güvenmemek, çocuğunuzun geleceğinden endişe etmek, dünya standartlarının çok altında bir eğitim almasını engelleyememek… Kısacası, başkaları sizin paranızla itibarından tasarruf etmezken, siz onların itibar adı altındaki şatafatlı yaşamlarının bedelini ödemek ister misiniz? Varlık Fonu ile Kur Korumalı Mevduat ile ödetiyorlar ama. Yoksulluğa mahkum ettikleri halkın parasını bankada mevduatı olan bir avuç azınlığın hesabına transfer ediyorlar.
“Dava”, bir ilkeler bütündür. Ülkeyi bu ortamdan çıkarmak ama daha önemlisi bir daha bu ortama düşürmeyecek kurumsallaşmayı getirmektir. Kişilerin geçici olduğunu unutmadan kurumların kalıcılığına sığınmak zorundayız. Bunun için de kurumları yeniden tesis etmemiz şart. Aksi takdirde, bu sistem böyle kaldığı müddetçe, dünya konjonktürü veya kişisel istikbali demokrasi gerektirdiği için demokrasi diyen sonra ilk fırsatta otokratlaşan liderlerin peyda olması kaçınılmazdır.
Gelecek Partisi, bu zihniyet dönüşümünü gerçekleştirebildiği sürece oylarını yükseltecek, daha güvenli ve reformist açılımlar yapabilecektir. Kendini sağ cenahta gören muhafazakar kitle kişilerin değil de ilkelerin peşinden gitmeye karar verdiği ölçüde Türkiye’ye de demokrasi gelecek. İnsanları ilkelerin etrafında buluşmaya çağırmak zorundayız. İlkeleri ve ilkelere sahip çıkmanın önemini defalarca anlatacağız.
Anlatamazsak kabahat tümüyle bizimdir, anlatabilirsek yeni bir Türkiye’nin kurulmasına öncülük etmişiz demektir.
Yorumlar
Popüler Haberler
Atatürk Havalimanı Katliamı: Ağırlaştırılmış müebbet alan IŞİD'liler tahliye edildi
'Ölünce beni kim yıkayacak?': TRT'nin reklam panoları tepki topladı
Komisyonda mikrofonlar açık unutuldu: 'Çok yanlış yaptı Bakan Hanım'
AK Partili Belediye Başkanı, AK Parti ilçe başkanını Ülkü Ocakları üyelerine dövdürdü
Bakan Fidan: HTŞ, yıllardır bizimle işbirliği içinde oldu
İstanbul'da deprem meydana geldi