Sahip çıkmaya korktuğunuz bu laik, hukukun üstünlüğüne dayanan cumhuriyet gün be gün çöküyor ve bir gün yıkılırsa, kimin üzerine yıkılacak sanıyorsunuz, Afganların mı?Açıkçası ben dizi sektöründe çalışanların bilgisiz olduklarını hiç düşünmüyorum. Demin bahsettiğim “aman kardeşim” mantığıdır bu. “Bize ne, ne diye toplumsal eleştiri yapalım? Şimdi zülfüyâra dokunuruz, başımıza iş açılır” kafası bu. Üstelik roman kuru bir roman değil. Çok da güzel bir aşk anlatılıyor. Nitekim Macide tüm toplumsal beklentiler ve Ahmet’le nişanlanmasına rağmen sözünden dönerek evli olan Kâzım Işık’la bir ilişki yaşar. Tutkusu kendi ideallerinin önüne geçmiş, onu altüst etmiştir. Bunu bile yansıtamamışlar. Ne mantıkla çekildiği anlaşılamayan bir yapım olmuş. Bu iki örnek aslında medyanın ve dizi sektörünün bu yaşadığımız çöküş karşısında ne denli sağır ve dilsiz kaldıklarını görmemiz açısından önemli. Bunca senedir diziler yoluyla yaşananlar eleştirilebilseydi şimdi bu kadar dar bir alanda oynamak mecburiyetinde kalmazdınız çünkü sansür bu kadar güç kazanamazdı. Şimdi sosyal medyaya bakıyorum. Değerli gazeteci Timur Soykan’ın Hiranur Vakfıyla ilgili tecavüz haberi çıkınca, herkes infiale uğradı. Dizi sektöründekiler de mangalda kül bırakmıyor. Allah Allah, yıllardır laiklik ve cumhuriyete dair bir hassasiyetini göremediğimiz dizi sektöründe jeton şimdi düştü herhalde. Siz Çalıkuşu’nda din tüccarlarının batağına düşmüş Anadolu insanını bu karanlıktan çıkarmak için mücadele eden Fransız lisesi mezunu genç ve idealist Feride’yi tek derdi Kamuran olan boş kafalı bir Cadde kızı haline getirir, kendisi ve çocuğu için bir hayat kurma mücadelesi veren eğitimli ve akıllı Macide’yi de “Ahmet’i mi seçsem Kazım’ı mı” derdinde, şifacılık hayalleriyle balataları sıyırmış, “dokunuyorum iyileşiyorlar” sanrılarında bir kadın haline getirirseniz sesinizi çıkarmaya hakkınız olmaz. Sizin cumhuriyeti, kadın haklarını, laikliği savunmaya niyetiniz yok, ne demeye bu değerli edebiyatçıların eserlerine el uzatıyorsunuz? O ne özgüven o gerçekten? Tam tersi bir ideolojiden bir örnek hemen şu an aklıma geldi. Huzur Sokağı gibi edebî manada değeri olmayan bir romanı bile ne hale getirmişlerdi. Onda bile genç kızın manevî yolculuğunu anlatmak yerine, kim kiminle nerede ne yapıyor şablonundan çıkamamışlardı. Hatırlarsanız, Fatih Harbiye romanına da el atmış, onda da yazarın modernite-gelenekselcilik tartışmasını yansıtmak yerine yine aynı fasit dairede dönüp durmuşlardı. Zahmet edip “Peyami Safa, moderniteyi niçin eleştiriyor veya geleneksel kültürümüzün nesine özlem duyuyor?”, bunu bir cümle ile yansıtsaydınız. Ama ne gerek var? Çünkü “şimdi o konulara girersek olmadık yere çatarız, başımıza iş açılır” mantığı burada da işliyor. “Bizim etimiz çengelde kalmaz” gibi çirkin cümlelerle senaryo yazıp, kadına alınıp satılan bir meta gibi bakılmasını normalleştiren bu kafanın insan haklarına, kadın-erkek eşitliğine, LGBT+ haklarına, çocukların korunmasına, laik ve çağdaş eğitime, ezcümle modern dünyaya dair söyleyecek hiçbir sözü yoktur. Çünkü kafasını kuma gömen ve bu gidişin değirmenine su taşıyan bir zevat bu. İnsan bazen düşünüyor hiç mi utanmıyorsunuz şu halinizden? Bugün ödül törenlerinde çıkıp büyük büyük ideallerden bahsedip, en berbat en ataerkil senaryolarda yer almak için birbirinizi itekliyor, bu senaryoları yazmak ve çekmek için çabalıyorsunuz. Bu dizilerden kazandıklarınızı hak ettiğinizi düşünüyor musunuz gerçekten? Bunlara dahil olmayan çok saygıdeğer insanlar var, onlar kendilerini biliyorlar ve lafım zaten onlara değil. Ama diğerleri için ne desem az. Sahip çıkmaya korktuğunuz bu laik, hukukun üstünlüğüne dayanan cumhuriyet gün be gün çöküyor ve bir gün yıkılırsa, kimin üzerine yıkılacak sanıyorsunuz, Afganların mı?
Gecenin ucunda karanlık var
Politikyol
Bugün ödül törenlerinde büyük ideallerden bahsedip, en berbat en ataerkil senaryolarda yer almak için birbirinizi itekliyor, bu senaryoları yazmak ve çekmek için çabalıyorsunuz. Bu dizilerden kazandıklarınızı hak ettiğinizi düşünüyor musunuz gerçekten?
Bir gün ülkede bir milletvekili yumruklanmamış, Konya’daki barınakta bir köpekcik başına kürekle vurulup öldürülmemiş, küçücük bir kız çocuğuna tarikatın liderlerinden olan babasının bilgisi ve iradesi dahilinde yıllarca tecavüz edilmemiş gibi bir yazı yazmayı çok ama çok istiyorum. Fakat gerçekler bundan çok uzakta.
Ancak bu yazıda, bütün bu toplumsal ve siyasal çöküşü dizi sektörü açısından tartışmak istiyorum. Çünkü diziler halkımızın hayatında önemli bir yer tutuyor ve gerçekten ciddi bir kamuoyu yaratıyor. Esasen bu yaşadığımız süreç, bir bütünün parçalarının birbirini tutmamasının sonucu; parça parça ayrılan dağılan bir yapıyla karşı karşıyayız. Bu süreçte mutlaka geçmişin yükü var ama siyasal İslamcıların politik yanlışları ve onlara payandalık yapanların payı da çok büyük. Bugün işte bu payandalardan bahsedeceğim yine.
Bu aralar bir kanalda Peride Celal’in “Gecenin Ucunda” ismindeki romanından uyarlanmış olduğu iddia edilen bir dizi var. Nitekim iddiadan öteye gidemiyor çünkü “Celal ne anlatmış, bunlar ne anlatıyor?” diye düşünüyor insan ister istemez. İyi ki iyi bir romancı falan değilim; benim romanlarımdan da bunu çıkarsalardı kahrımdan ölürdüm herhalde. Bazıları pişkin pişkin “Ne yapalım yani tezli roman mı anlatalım, kim izler?” argümanını öne sürerek, kendini haklı çıkarmaya çalışıyor.
Hiç alakası yok. Kimse olayları modernize etmeyin, uyarlama yapmayın demiyor. Sanki bütün diziler kim kiminle nerede yatmış seviyesine indirildiğinde daha mı fazla reyting alıyor? Yoksa sizin işinize mi öyle geliyor? Daha kaliteli işler yapmaya niyetiniz yok, hazıra konup uyduruk, sığ ve klişe senaryolarla seyirciyi tek haneli IQ’lü bir grup olarak kabul etmek daha kolay. Ama gelin açık açık itiraf edin, aslında suya sabuna dokunmaktan korkuyorsunuz.
Gecenin Ucunda’ya gelmeden evvel benzer bir örneği daha hatırlatacağım. Reşat Nuri Güntekin’in hemen hepimizin çok iyi bildiği “Çalıkuşu” romanının feci bir uyarlamasını yapmışlardı. Aydan Şener ve Kenan Kalav’ın oynadığı eski uyarlamayı değil, Fahriye Evcen ve Burak Özçivit’i evlendirmekten başka bir halta yaramayan en güncel uyarlamasını kastediyorum. Güntekin’in romanı için edebî manada çok eleştiri getirilebilir. Bu başka bir alan.
Ancak şu yadsınamaz ki, Çalıkuşu’nda yazar apaçık bir gerçeğe parmak basıyordu: ülkenin eğitiminin içler acısı durumu, dönemin aydınlanmacı öğretmenlerinin fedakârlığı, cehaletle mücadeleleri ve onlara karşı duran din tüccarları. Peki bu diziyi nasıl anlattılar bize bu yepyeni uyarlamada? Bunların hiçbirisi yok. Feride’yle Kâmran’ın aşkını anlattılar. Bu mudur yazarın anlatmak istediği? Elbette değil. Madem “Aman iktidarda İslamcılar var, şimdi laiklik, cumhuriyet falan karıştırmayalım” diye düşünüyorsunuz, ne demeye Çalıkuşu’nu çekiyorsunuz? Türk edebiyatında dünya kadar aşk romanı var, alıp onları çekin. Bari bu değerli cumhuriyetçi yazarların anısına karışmasaydınız; adam mezarında ters dönecek.
Şimdi de Gecenin Ucunda’ya el attılar. Erinmedim oturdum izledim. Peride Celal’in romanında anlattığı Macide karakteri maneviyattan yoksun büyümüş beyaz Türklerin dertlerine derman aradığı şifacılık, biyoenerji, “theta healing” gibi saçmalıkların peşinde bir kadın olarak yansıtılmış. Bir de çekinmemişler, kız şifacı olma hayaliyle Ankara’dan İstanbul’a geliyor.
Hâlbuki romandaki Macide her ne kadar tutkulu bir âşık olsa da daha çok akıl yönü ağır basan analitik bir kadındır. Aslında bu roman bir kadının toplum içinde kendini arayış hikayesidir. Böyle bir senaryo ancak romanı okumadan yazılabilir. Çünkü zahmet edip arka kapağına bile baksanız bakın yazar kendi romanını nasıl anlatıyor:
“Bu romanın yazıldığı yıllarda gençtik, inançlıydık, ışığa varabileceğimizi sanıyorduk. Işık; özgürlük, uygarlık, insanlık demekti; bir umuttu. Kırk yılı aşkın bir zaman içinde ışığı arayıp durduk. Ve o, sönükleşerek uzaklaştı bizden. Yüksek kat burjuvazisi, sahte dindarlar, çıkarlarından başka bir şey düşünmeyen politikacılar, parlak yaşamlar içine düşürdükleri genç insanları daha da kolay avlıyorlar günümüzde. Romanın kahramanı Macide, aşka sırtını çevirip kendisine ve çocuğuna yeni bir hayat yaratıp insanca bir dünyaya kavuşmak çabasında başarılı olabilecek mi?”
Celal’in de ifade ettiği gibi, Macide, tüm toplumsal baskılara ve kendi iç dünyasındaki çatışmalara rağmen aşkından vazgeçip tek başına bir kadın olarak bu toplumda yer almanın mücadelesini vermektedir. Dizideki garip ve esirikli kadın Peride Celal’in Macide’si değil. Bir hikâyeyi yeni döneme uyarlamak demek, karakterleri kafadan atıp, olay örgüsünü “fakir kızı zengin çocuğa itekliyoruz” senaryosuna çevirmek demek değil.
Yorumlar
Popüler Haberler
Atatürk Havalimanı Katliamı: Ağırlaştırılmış müebbet alan IŞİD'liler tahliye edildi
'Ölünce beni kim yıkayacak?': TRT'nin reklam panoları tepki topladı
Komisyonda mikrofonlar açık unutuldu: 'Çok yanlış yaptı Bakan Hanım'
AK Partili Belediye Başkanı, AK Parti ilçe başkanını Ülkü Ocakları üyelerine dövdürdü
Bakan Fidan: HTŞ, yıllardır bizimle işbirliği içinde oldu
İstanbul'da deprem meydana geldi