Filipinler’de demokratik seçimlerin başladığı ilk zamanlardan beri ülke genelindeki güçlü aileler, nüfuz sahibi oldukları bölgelerde siyasi ve sosyal bir ağırlığa sahip olmaları sonucu ülkenin genel siyasetine yön veriyorlar.
Altı yıllık görevi süresince uyguladığı yönetim biçimi, uyuşturucuyla mücadelede yaşanan ve son dönemde Covid-19 salgını sürecinde de devam eden insan hakları ihlâllerini savunan duruşuyla dikkat çeken Rodrigo Duterte, 2022’nin Mayıs ayında yapılacak başkanlık seçimleriyle birlikte görev süresini dolduracak. Önümüzdeki sene başkanlık seçimlerinde tekrar aday olamayacak Duterte’nin yerine son zamanlarda kızı Sara Duterte’nin (Davao şehri belediye başkanı) adı öne çıkıyor. Fakat Sara Duterte önemli bir karar alarak başkan adayı Ferdinand Marcos Junior’ın kampanyasına katıldı ve başkan yardımcısı adaylığını duyurdu (Başkanlık ve Başkan Yardımcılığı seçimleri ayrı yapılıyor). Henüz bir tahminde bulunmak zor ama Ferdinand Marcos Junior, önümüzdeki seçimler için kazanma şansı yüksek isimlerin başında geliyor. Bu arada Ferdinand Marcos Junior’ın 1965-1986 arası ülkeyi yöneten meşhur diktatör Ferdinand Marcos’un oğlu olduğunu hatırlatmakta yarar var. Siyasetçilerin çocuklarının veya yakın akrabalarının siyasete girmesi aslında yeni bir olay değil fakat konu Filipinler olunca durum daha ileri bir boyuta taşınıyor. Çünkü söz konusu iki lider aynı zamanda ülkenin önde gelen önemli aileleri arasında geliyor ki aileler Filipinler siyasetine yön veren en önemli kurumlar arasında geliyor.
KLAN SİYASETİ
Klan siyaseti, yani köklü ailelerin Filipin siyaset ve toplumsal yaşamı üzerindeki etkileri aslında yeni değil. İspanyollar o dönemki Filipinler’e ayak bastığında karşılarında bir krallıktan ziyade âdemi merkeziyetçi yapıda, küçük bölgelere ayrılmış ve her bölgenin farklı bir aile tarafından kontrol edildiği bir coğrafya bulmuştu. 16. yüzyılın ikinci yarısında İspanyolların yaklaşık 300 yıl boyunca sömürgesi haline getirdiği Filipinler’de İspanyollar, belli başlı ailelere özellikle 19. yüzyılın sonlarında çeşitli haklar vermiş ve onları öncelikli sınıf haline getirerek daha da güçlenmelerini sağlamıştı. 1898’deki Amerikan-İspanyol savaşının ardından Amerika’nın kolonisi haline gelen Filipinler’de bu aileler güçlenmeye devam etti. Zaman içerisinde bazı aileler güç kaybedip farklı aileler güçlense de aile kurumu Filipinler’de sosyal ve siyasal yaşamın önemli aktörü olmaya devam etti. Neredeyse demokratik seçimlerin başladığı ilk zamanlardan beri ülke geneline yayılmış güçlü aileler, nüfuz sahibi oldukları bölgeler üzerinde siyasi ve sosyal bir ağırlığa sahip olmaları sonucu ülkenin genel siyasetine de yön veriyorlar.
Filipinler’de siyaset de ilkeler veya ideoloji üzerinden değil, daha çok aileler arasındaki pazarlıklar ve aile üyelerinin seçimlerde (genel ve yerel) seçilme mücadelesi üzerinden yürüyor.
Ailelerin etkisi göz önünde bulundurulursa, günümüzde Filipinler’deki klientalist ağların güçlü olmasının sebebinin sadece ideoloji/program boşluğundan kaynaklı parti/siyasetçi-seçmen bağını kuvvetlendirmeyle alakalı bir yöntem olması değil, ailelerin bölgelerindeki hâkimiyeti sağlamasının bir aracı olduğunu da söylemek mümkün. Hal böyle olunca siyaset de ilkeler veya ideoloji üzerinden değil, daha çok aileler arasındaki pazarlıklar ve aile üyelerinin seçimlerde (genel ve yerel) seçilme mücadelesi üzerinden yürüyor. Hatta durum öyle bir noktaya gelmiş ki ülkedeki tüm seçimlerde seçilen Kongre üyeleri ve belediye başkanları arasındaki akrabalık oranının yüzde 50’yi geçtiği durumlar bile yaşanmış. 2022 Başkanlık seçimleri öncesinde gerçekleşen ve geçtiğimiz ay resmiyet kazanmış olan Marcos ve Duterte aileleri arasındaki adaylık ittifakı, kazanıldığı takdirde uzun vadede aileler arası bir kartelleşmeye yol açabilir.
Kısacası Filipinler’de siyaset ilkeler, ideoloji, partilerin programlarından ziyade kişisel çıkarlar ve özellikle ailelerin çıkarları üzerinden ilerleyince ortaya demokrasiden uzak bir durum çıkıyor.
Öte yandan Filipinler’in siyasette etkisi olan bir diğer kesimini de ülkenin popüler film, dizi, müzik yıldızları ve sporcu figürleri oluşturmakta. Toplumda sevilen figürler oldukları için siyasi partiler tarafından aday gösterilen bu kesimin siyasetteki etkisi ailelere nazaran daha az. Üçüncü kesim ise siyasete farklılık getirmeye çalışan idealist siyasetçilerden oluşuyor. Tahmin edilebileceği üzere ailelere nazaran idealistlerin de siyasette pek etkili olmadığı söylenebilir çünkü söz konusu ailelerin hâkimiyetini kırmak pek de kolay değil. Ailelerin ülke coğrafyasının geneline yayıldığını gözden kaçırmamak gerekiyor ki bu etki ailelerin siyaset alanlarında pazarlık gücünü ellerinde bulundurmalarını sağlıyor. Bu durumu değiştirmeye yönelik girişimler olsa da ailelerin sosyal ve ekonomik etkisi ve nüfuz alanlarını küçültmek neredeyse imkânsız olmakla birlikte ancak bu ailelerin siyasetten vazgeçmeleri durumunda gerçekleşebilecek bir durum.
Kısacası Filipinler’de siyaset ilkeler, ideoloji, partilerin programlarından ziyade kişisel çıkarlar ve özellikle ailelerin çıkarları üzerinden ilerleyince ortaya demokrasiden uzak bir durum çıkıyor. Ailelerin siyasetin merkezinde olmaları, kongrede aileler arası gerçekleşen pazarlıklar, oluşan ittifaklar ve bölünmeler seçimler yoluyla halkın onayına sunulan referandumlara dönüşüyor. Bu duruma ek olarak çoğunluğunu aile üyelerinin oluşturduğu siyasetçilerin kişisel çıkarları, genellikle devlet kaynaklarının plansız bir şekilde harcanmasına yol açıyor.