Bazı sorular var ki, aklına fikrine en güvendiğimiz, en “eşitlikçi-özgürlükçüdür” dediğimiz kişilerden dahi gelebiliyor. Buna o kadar sık rastlıyoruz ki, yeterince açıklayamadığımız fikri doğuruyor bende her defasında. 8 Mart’ta günün anlam ve önemine ilişkin birçok şey yazılabilir elbette. Bu zamana dek de hiç atlamadım. Çünkü biliyoruz ki, kadınların eşitlik mücadelesi anlattıkça büyür, konuştukça çoğalır. Bu 8 Mart yazısında, feministlere sıkça yöneltilen bazı soru ve eleştirileri ve kısaca vermeye çalıştığımız cevapları yazmak istedim. Bazı sorular var ki, aklına fikrine en güvendiğimiz, en “eşitlikçi-özgürlükçüdür” dediğimiz kişilerden dahi gelebiliyor. Buna o kadar sık rastlıyoruz ki, yeterince açıklayamadığımız fikri doğuruyor bende her defasında. Buyurun en popüler olanlardan birkaçı:

1.Feminizm ayrıştırıcı değil mi? İnsan hakları diye bir şey var, kadın hakları diye bir şey olmamalı.

Yukarıdaki eleştiriyi çok ileri götürenler de var. Örneğin, geçenlerde biri -üstelik özgürlükçü tavrıyla pek ünlü biri- öyle ileri götürdü ki “Feminizm cinsiyetçidir” dedi. Değildir. İnsan hakları mücadelesi tüm insanlar için verilen bir mücadele. Kadın hakları mücadelesi ise insan hakları mücadelesine dahil ayrı bir alan ve oldukça gerekli. Her dezavantajlı grubun kendine özgü özellikleri var. Dolayısıyla bu özellikler üzerinden vurgu yaparak kendine münhasır bir mücadele yöntemi oluşturmak, amaca giden yolu hızlandıran bir durumdur. Nasıl ki engelli hakları bakımından, çocuk hakları bakımından, yaşlı veya işçi hakları bakımından ayrı ayrı vurgular ve talepler varsa kadınlar bakımından da öyle. Ben somutlaştırmak üzere şu örneği veriyorum: Kadının ve erkeğin ayrı ayrı birer su kovası olduğunu düşünün. Erkeğinki ağzına kadar dolu. Kadınınki yarım, eksik. Eşitlenmeleri gerekiyor. Erkeğin su kovasındaki suyu istemiyoruz, ne münasebet. Peki nasıl yapabiliriz? Dışarıdan kadının su kovasına su taşıyacağız. İşte bu su taşıma işleminin, bu ekstra çabanın adıdır “feminizm”. Ve gereklidir. Diğer yandan, feminizme “ayrıştırıcı” diyenlerin, bu kez feministleri tekrar ayrıştırmış ve dışlamış olduğunu da belirtmek lazım. Ayrıca, türlü mücadele alanları var; doğa hakları, hayvan hakları gibi. Nasıl ki bu alanların da kendine özgü sorunları ve çözüm önerileri var; aynı durum kadın hakları ve LGBT+ hakları için de geçerli. Feminizm ayrıştırıcı olsaydı; sırf kadın olduğu saikiyle işlenen suçlar da olmazdı. TCK m.216 Kin ve Nefrete Tahrik suçunda “cinsiyet” bir gerekçe olarak geçmezdi örneğin. Veya Anayasa’nın 10. Maddesinde kadınlar ayrıca korunmazdı. Eğer “kadın olmak” ayrımcılığın, nefret suçlarının ve diğer şiddet teşkil eden suçların bir saiki olabiliyorsa, orada kadınların hakları için ayrıca mücadele etmek diye bir gerçek ve gereklilik de vardır. Ve siz buna “ayrımcılık” diyemezsiniz. Bence problem biraz da feministlerin “erkek düşmanı” olduğundan veya erkekleri dışladığından kaynaklanan önyargıdan ileri geliyor. Oysa, feminizmin erkek düşmanlığı demek olmadığını, kadınların eşitlik mücadelesi anlamına geldiğini sık sık vurguluyoruz. Kaldı ki feminizm artık eskisi gibi korkulan bir ifade olmaktan da çıktı. 2018 yılında Google’da en çok aranan kelimeydi. Dünya yavaş yavaş anlıyor ve öğreniyor. Bu iyi haber. Öyleyse buradan şu soruya veya eleştiriye bağlamış olalım:

2.Feminist eylemlere erkekleri almamanız doğru değil. Erkekleri niçin dışlıyorsunuz? Asıl onların kadınların haklarını savunması faydalı ve etkili.

Erkekleri dışlamıyoruz. Aksine, feminist mücadeleye omuz vermeleri ve kadın haklarını savunmaları, dile getirmeleri çok önemli. Fakat bu mücadelenin öznesi, eşitsizliğin muhatabı bizzat kadınlar. Dolayısıyla temsilcileri de onlar olmalı. Erkekleri kortejlerin en önüne aldığımızda bir süre sonra silme erkek olmaması işten bile değil. Erkeklerin bu mücadelenin temsilcileri olmasına izin verdiğimizde, bu alanda da tahakküm kurmaları tehlikesi söz konusu. Ayrıca, kalp kırmak istemem fakat, oturup düşündüğünüzde, bir erkeğin kürtaja ilişkin veya işyerindeki tacizlere ilişkin mağduriyetler üzerine konuşması ne kadar samimi gelebilir? Bence itiraf edelim ama bir miktar da komik. Fakat biliyor musunuz, bunu yapanlara da sık rastlıyoruz. Bilhassa panellerde, söyleşilerde, soru-cevap kısmında, bazı erkekler soru sormanın veya öneri getirmenin ötesinde başlıyorlar açıklama yapmaya… Akıl veriyor da veriyor, açıklıyor da açıklıyor, kızıyor da kızıyor… Bu arada bizler baygınlık geçiriyoruz ve müdahale etmek durumunda kalıyoruz; çünkü yaptığı “mansplaining” ve bu mücadelede en son ihtiyacımız olan şey bu. Dolayısıyla bu karmaşaya hiç gerek yok. Diğer yandan, feminist mücadeleye katkı vermek isteyen erkeklerin yapabileceği çok fazla şey de var. Örneğin, “Erkeklik Çalışmaları” diye bir alan var. Çok kabaca, “Hegemonik erkeklik” kavramını ortaya koyan, bu yapıya karşı çıkan ve eşitliği savunan erkekler. Kendilerini “profeminist” olarak da tanımlıyorlar ve feminist mücadeleye ciddi bir katkı sağlıyorlar. Doğrusu şahane. Feminist bir eylemde en önde yürümek yerine, bu alanda çalışmalar yapan dernek ve platformlara katılabilir erkekler. Böylece erkekler içerisinde zihniyet dönüşümünün hızlanması bakımından önemli bir adım atmış olurlar.

3.Feminizm diye bir şey yoktur, “sınıf mücadelesi” vardır. Eğer sınıflar ortadan kalkar ve eşitlik sağlanırsa, kadın-erkek eşitliği de sağlanır.

Maalesef öyle değil. Patriyarka ve kapitalizm farklı sömürü kavramları. Buna karşılık söyleyebileceğimiz en bariz örnek şu; sosyalistler arasında da erkek tahakkümü var. Bunun üzerine nice feminist yazı yazıldı. Vaktiyle devrimci mücadele esnasında kadınların bizatihi erkek yoldaşları tarafından nasıl dışlandığı, sınırlandırıldığı konuşuldu, anlatıldı. Diğer bir deyişle, sınıfsal eşitsizliğe karşı çıkan zihniyetlerin erkek-egemen kodlar taşımadığı katiyen söylenemez. Gayet de taşıyabiliyorlar. Yukarıda da bahsettiğim gibi, en eşitlikçi-özgürlükçü dediğimiz erkeklerden türlü şekilde şiddete maruz bırakılabiliyoruz. Toplumsal cinsiyet eşitliği, ciddi bir zihniyet dönüşümü ve kafalardaki eril kodlardan arınmayı gerektiren bir durum. Kadınların erkeklerle iş bölümünde eşitlenip aynı parayı kazanması, şiddete maruz bırakılmayacağı anlamına gelmez. Elindeki gücü kaybetmek istemeyen ve kendini devam ettirmek isteyen bir erkek egemen dünya var. Bunu ortadan kaldırmak sınıfsal eşitsizliği ortadan kaldırmakla kesinlikle aynı değildir. Dolayısıyla feminizm vardır ve gereklidir.

4.Kadınlar da birbirine zarar veriyor. Hatta en çok kadınlar birbirine zarar veriyor. Erkekleşmiş kadınlar var. Önce kadınları dönüştürmeniz gerekmiyor mu?

Hayır. Bu topyekun bir mücadele. Elbette, kadınlar da kadınlara zarar verebiliyor ve eril düzende var olabilmek adına erkekleşmiş kadınlar var. Özellikle siyasette. Fakat bu yine erkek egemen sistemin bir sonucu. Tarih boyu süregelen bu eril düzende, “doğru” olarak benimsetilmiş bir sürü davranış biçimi var. Birçok kadının bu düzeni sorgulayabilecek bir ortamı bile yok. Hal böyleyken, yine kadınları suçlamak, “victimblaming” dediğimiz şiddet biçiminden yani mağdur suçlayıcılıktan öteye gitmez. Öncelikle, eşitliği sağlamak adına tüm önleyici ve koruyucu tedbirleri alırsınız (bunların içine eğitim ve her türlü dönüşüm vasıtası dahildir), ondan sonra belki kadınları suçlayabilirsiniz. Kadınlar erkeklerle eşit şartlarda yaşam mücadelesi vermiyor. Çoğu kadın ayakta kalabilmek için, en yakınındaki, kendi gibi gördüğü rakibine saldırıyor. Bunun esas sorumlusu kadınlar değil, ataerkil sistemdir. Kaldı ki, kadın dayanışması her geçen gün büyüyor. Kadınlar birbirlerine omuz vermekten başka çarelerinin olmadığının farkında. Zira, erkeklik krizindeki erkekler artık ciddi bir tehlike tüm dünya için. Burun kıvıran bir ifadeyle “Önce içimizdeki kadınları düzeltmemiz lazım” diyenler; siz yine de önce erkekleri düzeltin. Kadın arkadaşları kendinize tehdit olarak gören bakış açınızı diğer tarafa çevirdiğinizde, o kadının artık tehdit olmadığını, aslında onun da erkek dünyada varlık mücadelesi veren bir yoldaş olduğunu göreceksiniz. Ve hayat uzun bir süreliğine güzelleşecek. Bunlar en çok sorulan 4 soru ve eleştiriydi. Muhakkak fazlası da var. Anlatmaya ve konuşmaya devam edeceğiz. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun. Yaşasın kadınlar! Kadınlar yaşasın! Bu arada, 8 Mart Gece Yürüyüşü tüm kadınları dünyanın her yerinde bekler. Geliyor musun?