Ateş düştüğü yeri yakmıyor artık bilesiniz! Bilesiniz ateş ormana azmediyor! Ve kahrolası boş vermişliğiniz! Yürekleri dağlıyor, yangını harlıyor... Anne Fehime Poyraz “Yıllardır bu mücadele içindeyiz. Benim kızım diğerlerinden daha mı değerli? Kızım için ağlamayacağım. Şehit annesiyim, ağlamam. Başım dik” dedi. Taziyeye gelen yurttaşlar da “Kanımızın son damlasına kadar şehitlerimize sahip çıkacağız” mesajı verdiler ve evde sık sık “Şehit namirin” (Şehitler ölmez) sloganları atıldı. Anne Poyraz, Deniz’in Kürt halkının evladı olduğunu ve halk tarafından sahiplenildiğini söyledi. Hamasetin kör ettiği gözlere, şovenizmin sağır ettiği kulaklara ve bunların baskısına yenik düşerek sessizliğe gömülen, ezberleri boz(a)mayanlara duyurulur: Türkiye kalben paramparça. Bir ülkeyi konuşulan farklı diller, farklı etnik yapılar veya farklı inançlar bölmez, bölemez. Lakin kimi cenazelerin diğerleri kadar saygı görmemesi veya bazı acıların görmezden gelinmesi, sahiplenilmemesi o ülkeyi günden güne eritir. Buna kayıtsız kalmanız toplumu buharlaştırır ve günü geldiğinde karşınızda bölünecek bir ülke dahi bulamazsınız. Zira ortada ülke kalmamıştır. HDP’de siyaset yapmak ateşten gömlek giymekten beter. Bedelini özgürlüğünüzle ya da canınızla ödeyebiliyorsunuz. Hal böyle iken, “Ama HDP de…” diyenleri anlamak mümkün değil. Aymazlığın bu kadarına diyecek söz bulamıyorum. Üstelik bunu yaparken yitip giden canları istismar ediyor, gözü yaşlı anaların kabuk bağlamamış yaralarını kaşıyor, kor ateşi harlıyorlar. Birileri çıkıp ‘Katliamın esas hedefi HDP değil muhalefet’ diyor. Sahiplenemediğiniz cenazelerin siyasetini yapmayın. Madem hedef sizsiniz, nişan alındığında kurşunu yiyen neden hep HDP oluyor? Yoksa muhalefet HDP’den mi ibaret? Sizlerin yaptığı şeye ne deniyor? Muhalefet ne zaman gölge boksu yapmayı bırakıp da gerçekten ringe çıkacak? Kurşunların hedefi, zindanların vazgeçilmezi HDP, ama hedef muhalefet öyle mi?  Aynı muhalefet cumhurbaşkanı adaylığı söz konusu olduğunda “Biz kendi adayımızı çıkaralım onlar (HDP) kendi adayını çıkarsın” demeyi biliyor. Acılar arasında bir hiyerarşi kurmaya çalışmayı bırakın artık. Acıların rengi, kimliği, etnik kökeni ya da inancı yok. Acı acıdır, ölüm de ölüm. Her ananın evladı onun için en kıymetli. “Ama HDP de…” ile başlayan cümleleriniz yeni acılara davetiye çıkartmaktan başka bir şeye yaramıyor. İlk adımı atmaktan korktukça kötürümleşiyorsunuz, farkında değilsiniz. Fehime Anne’ye Deniz’i sahiplenenin sadece Kürt halkı olmadığını, onu tüm Türkiye’nin sahiplendiğini göstermek hem insani hem de vatani borcumuz. Ancak bu şekilde bölünme paranoyası ve bunu istismar eden güruh dağılır.  Esas bölücülük Fehime Anne’nin acısına, Deniz için adalet talebine sahip çıkmamaktır. Muhalefet neyi ve neden bekliyor? İktidarın topluma HDP=PKK denklemini dayatmasına nasıl müsaade edersiniz? Bunu kabul etmek Kürtlerin İradesi=PKK demek. Bundan daha bölücü, daha yaralayıcı bir söylem yok. Neye yenik düştüğünüzü görmüyor musunuz? “Katil devlet” sloganlarını dert edinip “Bak görüyor musun…” diyen arkadaşlar, haklılık sandığınız bu pozisyonun sahte bir konfor alanından, hatta bir kapandan ibaret olduğunun farkına ne zaman varacaksınız? Sizin meseleniz bu sloganları atanlarla mı olmalı? Yoksa bu sloganların atılmasına sebep olan faillerle mi? Yani devleti kirleten, yozlaştıran ve onu kendi çıkarları uğruna tetikleştirenlerle. Bu devleti sizin için kutsal yapan nedir? Neden kutsalınıza sahip çıkmanın yegâne yolunun, onu kötü işlerinin mesnedi haline getirenlerle mücadele etmek olduğu gerçeğinden kaçıyorsunuz? HDP’nin PKK ile ilişki halinde olduğunu iddia ederek onu terörize etmeye çalışanlar, siz neden partiye musallat olmak yerine bu iddianıza rağmen halkın partiye olan desteğini dert etmiyorsunuz? HDP’yi MHP gibi milliyetçilik yapmakla suçlayanlar, ya siz? MHP’nin temel içgüdüsü, kendi zihniyet yapısını devletleştirmek suretiyle tüm topluma dayatmak. Oysa HDP karşı karşıya olduğu onca baskı ve tehdit karşısında siyasi zemindeki yerini korumaya, varlığını sürdürmeye çalışıyor. Bunun, Türkiye’ye ve hem topluma hem de o üzerine titrediğiniz devlete verilmiş büyük bir hediye olduğunu görmüyor musunuz? Hal böyleyken MHP’nin devleti hukuksuzlaştırmaya matuf milliyetçiliği ile, HDP’nin Kürtlerden güç alan hak arama siyasetinin birbirine yüz seksen derece zıt olduğunu idrak etmek neden zor geliyor? Bu apaçık hakikati görmek hangi rahat ve garantici pozisyonunuza mal olacak? HDP’nin siyasi söyleminin “Kürtçülük” değil, bilakis ırkçılığa karşı bir nevi nefsi müdafaa olduğu gerçeğini gördüğünüzde kendinizi ve siyasetinizi bulacağınız tarafın sizi sorumluluk almak zorunda bırakmasından mı korkuyorsunuz? Terörü asker bitiremez. Yavaşlatır, durdurur, ama bitiremez. PKK’yı ancak ve ancak Kürt halkı bitirebilir ki, kendini ülkenin sahibi zannedenler müsaade ederse onlar bunu yapmaya niyetli. HDP aracılığı ile, ona verdikleri destek ile, siyasi müzakerede yer alma iradelerini diri tutarak ve 2019 yerel seçimlerinde tüm dünyaya gösterdikleri üzere Türkiye’ye sahip çıkarak bunun mücadelesini veriyorlar. HDP’de de her partide olduğu kadar radikal insanlar var. Eğer dert bu ise, Allah aşkına ilk taşı günahsız olan atsın. HDP siyasi hatalarından dolayı cezalandırılacaksa, bunu ancak sandıkta kendi seçmeni yapabilir. HDP’yi siyaseten bitirmek isteyenler, haksız olduklarını bilmeseler, belediyelere kayyum atamak, milletvekillerini zindana atmak ya da partiyi kapatmaya çalışmak gibi yollara başvururlar mıydı hiç? Geriye kalanların HDP’yi eleştirme hakları da demokrasinin kurumları teker teker ortadan kalkarken gösterdikleri tepki ve kurdukları setler kadar, hiç kusura bakmasınlar. Ötesi iktidarın kutuplaştırma değirmenine su taşımaktan ibaret. Kürtlerin pusulasının neye ayarlı olduğunu tespit etmek bizlere düşmez. Gölge etmeyelim ihsan istemezler. HDP, o yerin müzakere edildiği bağlamlardan yalnızca biri ve en canlı, en görünür, en müzakereye açık olanı. Ülkeyi bir tek kendisine isteyenlerin, devleti kendi arzularının distribütörü olarak görenlerin acılarımızı istismar ederek irademizi esir almalarına müsaade edemeyiz. Herkesin kendi sesiyle, özgünlüğüyle, cesaret ve dayanışma içinde diyalog kurabildiği bir siyasetle çıkacağız bu badireden. Yeni bir çağın şafağındayız. Bugüne ve yarına odaklanmak, yeni şeyler söylemek gerekiyor. Ne diyordu Mevlâna Sezen Aksu’nun sesinden hatırladığımız öğüdünde? Dünle beraber gitti cancağızım Ne kadar söz varsa düne ait Şimdi yeni şeyler söylemek lazım