Bu hafta hem gaz fiyatlarının küresel düzeyde artışı hem de Çin kaynaklı gayrimenkul krizinin ortaya çıkışı bizim ve diğer gelişen piyasa ekonomilerinin üzerindeki stresi ve enflasyon baskısını arttırdı. Gelişmekte olan ülkeleri etkileyecek fırtına yakın bir gelecekte kopacaktır. Hatırlayacaksınız geçen hafta kaleme aldığım yazımda TCMB’nin politika faizini indirmek için bir alanı olmadığını, buna karşın faiz artırarak kur baskısına karşı nefes alabilmek için faiz artışı yapabilme şansının devam ettiğini belirtmiştim. Bu hafta hem doğal gaz fiyatlarının küresel düzeyde artışı hem de Çin kaynaklı gayrimenkul krizinin ortaya çıkışı bizim ve diğer gelişen piyasa ekonomilerinin üzerindeki stresi ve enflasyon baskısını artırmıştır. FED’İN FAİZ KARARI GELİŞEN EKONOMİLERE ZAMAN KAZANDIRDI AMA… Bu haftanın diğer önemli gelişmesi ise Fed tarafından politika faizinin sabit bırakılmasına yönelik karar olmuştur diyebiliriz. Fed oldukça güvercin bir tavır sergilemiş ve bir anlamda gelişen piyasa ekonomilerine zaman kazandırmıştır. Ancak yanlış anlaşılmasın, Fed bu kararı verirken büyük ölçüde ABD ekonomisinin riskleri ve makroekonomik gelişimini dikkate alarak vermiştir. Öncelikle Fed açık piyasa komitesinin aldığı kararı gözden geçirelim ve sonrasında Türkiye ekonomisine yönelik olası etkilerini ve politika çıkarımlarını ele alalım istiyorum. Esasında global taraftaki gelişmeler benim sürekli olarak savunduğum biçimde iyi hazırlanmış makro-ekonomik plan ile Türkiye ekonomisinin üzerindeki stresi azaltmayı sağlayacak süreyi bize verdiğini düşünmekteyim. Zira Fed başkanı Powell’ın çarşamba günü yaptığı konuşma ABD ekonomisinin parasal sıkılaştırma için henüz hazır olmadığı biçiminde yorumlanabilir. Ancak bu durum Fed parasal sıkılaştırmasının hiçbir zaman gelmeyeceği biçiminde de yorumlanmamalıdır. Gelişmekte olan ülkeleri etkileyecek kusursuz fırtına uzak olmayan bir gelecekte kopacaktır. Fed başkanı Powell ABD ekonomisinin zorlu zamanlardan geçtiğini ifade ederek ekonomiyi desteklemek için gerekli tüm adımların atılacağına vurgu yapmıştır. Fed basın bültenindeki şu ifadeler önemlidir; “Aşılarda kaydedilen ilerleme ve güçlü politika desteği ile ekonomik faaliyet ve istihdam göstergeleri güçlenmeye devam etmiştir. Pandemiden en olumsuz etkilenen sektörler son aylarda iyileşti, ancak COVID-19 vakalarındaki artış iyileşmelerini yavaşlattı. Enflasyon yüksek ancak büyük ölçüde geçici faktörleri yansıtmaktadır. Genel finansal koşullar, kısmen ekonomiyi ve ABD'deki hane halklarına ve işletmelerine kredi akışını desteklemeye yönelik politika önlemlerini yansıtarak uyumlu olmaya devam etmektedir” Dolayısıyla Fed Açık Piyasa Komitesi ekonomiye verdiği $80 milyar hazine tahvili ve $40 milyar ipoteğe dayalı menkul kıymet alımlarını şimdilik sürdüreceğini ifade etmiştir. Powell çarşamba günkü konuşmasında her ne kadar kasım ayında varlık alımlarının azaltılacağına yönelik yorumlara açık kapı bıraksa da 2022 yılının ikinci çeyreğinden önce varlık alımlarının azaltılmaya başlanacağını (Tapering) düşünmüyorum. Öte yandan Fed açıklamalarının, piyasaların ve özellikle kendisinin veri bağımlı anlık hareket etmek ve karar alma gibi oldukça yanlış bir noktaya evrildiğini söylemek güç değil. Özellikle istihdam rakamlarındaki istikrarsızlık ve ekonomik büyüme üzerindeki şüpheler Fed tarafından kasım ayında varlık alımlarının azaltabileceğine yönelik senaryoları desteksiz bırakmaktadır. ABD için asıl ekonomik problemin uygulanan para politikaları neticesinde yükselen varlık fiyatları kaynaklı finansal istikrarsızlık ve hane halkı borçluluğuna dayalı (buna öğrenci kredilerini de ekleyebiliriz) bölüşüm sorunu olduğu ifade etmeliyim. ABD EKONOMİSİ 2014’TEN DAHA KÖTÜ HALDE Bu bağlamda ABD ekonomisinin 2014 yılına göre çok güçlü bir finansal istikrarsızlık ve borç sorunu ile karşı karşıya olduğunu söylemeliyim. Çünkü hane halkı 2014 yılına göre çok daha borçlu ve şirketler tarafı ise daha yüksek kaldıraçlarla yaşamaya çalışıyor. Finansal koşullardaki kırılma ve gelirlerdeki azalma borç ödeme güçlüğüne neden olarak finansal krize ya da borç deflasyon döngüsüne neden olabilir. Ancak yine de ABD tarafında parasal sıkılaştırmanın ve faiz artırımının ne zaman olacağı konusunda belirsizlikler gün geçtikçe azalmaktadır. Bunun yanında varlık alımlarının azaltılmasının ve sonlandırılmasının finansal tarafta yaratabileceği sorunlar nedeniyle biraz daha zamana ihtiyaçları olduğu da açıktır. Fed salgın döneminde uyguladığı para politikası hatasının yarattığı ejderha ile karşı karşıyadır. Bu ejderhadan sadece Fed değil gelişen piyasa ekonomileri de çekinmelidir. Belki de en çok onlar çekilmelidir. Zira her şeye rağmen Fed tarafından varlık alımlarının 2022’de sonlandırılması ve 2023 yılında en az 75 bp faiz artışı yapılması büyük bir olasılıktır. Tüm bunlar gelişmekte olan ülkeler, gelişen piyasa ekonomileri için yaklaşmakta olan kur baskının habercisidir. Bu ülkelerin spekülatif kur ataklarından kendilerini korumaları, kırılganlıklarını azaltmaları ve küresel finansal baskıya direnebilmeleri için son bir şansları var. Ya da var mı? Gelişen piyasa ekonomileri için üç temel ekonomik baskı var. Bunlar birincisi yukarıda açıklamaya çalıştığım Fed kaynaklı baskıdır. İkincisi ise küresel enflasyon baskısıdır ki bunun ana kaynakları artan küresel gıda enflasyonu ve yükselen enerji fiyatlarıdır. Üçüncü temel baskı ise Çin kaynaklı konut krizi ve daralma olabilir. Bu elbette emtia fiyatlarını da olumsuz etkileyecek bir gelişmedir. Zira bu durum büyüme/toparlanma beklentilerini dış talebe dayandıran Türkiye gibi gelişen piyasa ekonomileri için hayal kırıklığına neden olabilir. ORTA SINIFIN HİSSETTİĞİ ENFLASYON ARTIYOR Türkiye ekonomisinde enflasyon üzerindeki yüksek kur baskısı aynı zamanda küresel gıda enflasyonunun daha güçlü hissedilmesine neden olmaktadır. Öte yandan yurt içinde tarıma verilen desteklerin yetersizliği ve yükselen maliyetler karşısında çiftçilerin artan borçları ve iklim koşullarının yarattığı olumsuzluk özellikle orta sınıfın ve yoksulların hissettiği enflasyonu artırmaktadır. Diğer taraftan enerji tarafında özellikle doğal gaz fiyatlarının küresel düzlemde de artıyor olması yurt içi enflasyonu artıcı bir etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Özetle Türkiye ekonomisi zorlu küresel ve yurt içi koşullarla karşı karşıyadır. Bu süreçleri görece hafifletmek veya daha riskli koşularla karşı karşıya bırakmak politika yapıcıların ve karar vericilerin elindedir. TCMB umarım Perşembe günü daha aklıselim davranabilir. Benim düşüncem TCMB’nin eylül ayını da pas geçeceği yönünde. Ancak politika faizinde bir indirime gidilecekse de eylül ve ekim ayları son fırsatı olabilir. Bence böyle fırsatı olmasa da … Esen Kalın. Not: Bu yazıyı çarşamba günü kaleme aldım ve TCMB PPK kararını beklemeyi tercih ettim. TCMB faiz kararı ile ilgili görüşlerimi pazar günü yazacağım yazı ile açıklamaya çalışacağım.