Faiz artışı enflasyonla mücadeleye karşı alınmış bir karar değildir. Nedeni, işsizliği artırarak ücret baskısı yaratmaktır. Arz kaynaklı enflasyon etkisini derinleştirecek ve ABD ekonomisini stagflasyon sürecine sokabilecektir. Fed haziran ayı toplantısında, %8.6 olarak açıklanan ABD tüketici enflasyonuna karşı mücadele için görece saldırgan bir karar alarak politika faizinde 75 baz puanlık bir artışa gitti. Öncelikle şu konuya açıklık getirmek istiyorum, politika faizindeki artışın enflasyonla mücadele için olduğu yönündeki ifadem Fed yetkililerinin özellikle de Fed başkanı Powell’ın çeşitli platformlarda yaptığı açıklamalara dayanmaktadır. Bana göre ise bu karar enflasyonla mücadeleye karşı alınmış bir karar değildir ve ABD enflasyonu için etkisi zayıftır. Bu kararın alınmasının en önemli nedeni işsizliği artırarak ücret baskısı yaratmaktadır. Ancak bu politikanın neden olacağı işsizlik artışı üretim kayıplarına neden olacağından arz kaynaklı enflasyon etkisini derinleştirebilecek ve ABD ekonomisini stagflasyon sürecine sokabilecektir. Nitekim BloombergHT kaynaklı habere göre ABD eski hazine bakanı ve iflah olmaz neo-liberal Summers da Londara da yaptığı konuşmada enflasyonu düşürmek için işsizliğin artması gerektiğini savunarak, uygulanan politikaların emekçi sınıfına karşı ve resesyona neden olabilecek uygulamalar olduğunu ifade (doğrusu itiraf) etmiştir.
ABD eski hazine bakanı Summers da Londara da enflasyonu düşürmek için işsizliğin artması gerektiğini savunarak, uygulanan politikaların emekçi sınıfına karşı ve resesyona neden olabilecek uygulamalar olduğunu itiraf etmiştir.
Habere göre Summers aşağıdaki açıklamaları yapmıştır: Summers Londra'da yaptığı bir konuşmada, ABD'de enflasyonun düşmesi için beş yıl boyunca yüzde 5'in üzerinde bir işsizlik yaşanması gerektiğini söyledi. Summers, "Başka ifade ile söylersek enflasyonun düşmesi için iki yıl yüzde 7,5 seviyesinin üzerinde ya da beş yıl yüzde 6 ya da 1 yıl yüzde 10 işsizlik görmemiz gerekiyor" diye konuştu. BloombergHT de bu haberi tamamlayıcı bir başka haber daha yer almaktadır. Bu habere göre ABD teknoloji şirketlerinin Mayıs ayında yani Fed faiz artışı döngüsü ile birlikte işten çıkarttıkları eleman sayısı Ocak-Nisan dönemine göre daha yüksek olmuştur. Bu haberin detayı da şu biçimdedir: “Küresel ekonomide resesyon endişelerinin güçlenmesiyle işten çıkarmalar başladı. Küresel insan kaynakları hizmetleri veren Challenger'in verilere göre, teknoloji sektöründeki ABD'li işverenler, geçen ay 4 bin 404 kişinin işine son vererek Ocak-Nisan dönemine göre yaklaşık 9 kat daha fazla işten çıkarma yaptı. Kripto para platformları, gayrimenkul, finans ve medya sektörleri ile telekom en çok daralma planlayan alanlar” Söz konusu haber Fed faiz artışının ABD kredi ve para piyasasını daha fazla olumsuz etkileyebileceği görüşüyle de tutarlıdır. Ayrıca tüm bu gelişmeler başta Fed olmak üzere, covid-19 salgınına karşı 2020 den itibaren agresif parasal genişleme uygulayan merkez bankalarının başından beri hatalı politika uyguladıkları ve varlık piyasasında enflasyon yaratarak gelir dağılımında daha fazla bozulmaya neden oldukları yönündeki görüşlerle ve daha önceki yazılarımla da tutarlıdır. Bu bağlamda Fed için söylenen enflasyonla mücadele de geç kaldılar düşüncesi tutarsız ve yaşanılanları açıklamakta yetersizidir. Fed faiz artışı döngüsü ve yaşanılan talep daralması, işten çıkartmaların artması başka sektörlerde de işten çıkartmaları tetikleyecek, talebin daha fazla daralmasına ve üretim kayıplarına neden olabilecektir. Kredi piyasasının tıkanması ve küçük işletmelerin nakit akımlarını düzenleme konusunda yaşayabilecekleri sıkıntılar iflaslara neden olabileceğinden konut ve dayanıklı tüketim malları piyasasında daha sert daralma ve üretim kaybı toplam talepteki daralmanın ötesine geçebileceğinden ABD ekonomisinde yüksek enflasyon ve yüksek işsizliğin ve durgunluğun yaşanması yüksek ihtimal dâhilindedir. Bu durum aynı zamanda pek çok sektörde piyasa yoğunlaşmasına neden olabilecektir. Fed faiz artışı ile birlikte kredi piyasasıyla bağlantılı olan ve yukarıda bahsettiğim gelişmeler “Minsky Anını” hatırlatan bir sürece işaret etmektedir. Daha açık olarak kredi-para piyasasının tıkanması, kredi maliyetlerinin artması ve/veya krediye ulaşım zorluğu, nakit akımları borçlarına karşılamakta yetersiz kalan ya da başa baş olan, dolayısıyla kredilerle hayatta kalmaya çalışan firmalar için iflas riskini artırmaktadır. Faiz artışına ilave olarak uygulanacak QT (miktarsal kısıtlama) ABD ekonomisi için resesyonu neredeyse garanti etmektedir. Bu süreç kısa dönem için stagflasyon orta uzun dönem için ise bir borç deflasyonu dinamiği kazanabilir. Yukarıda yazdıklarımın karşıtı olarak Ortodoks iktisadın önemli bir iddiası yüksek enflasyonun belirsizlikleri artırması, artan belirsizliğin yatırımları olumsuz etkilemesi ve ekonomik büyümeyi azaltmasıdır. Dolayısıyla enflasyonla mücadeleyi temel amaç olarak açıklamaktadırlar. Bu düşünce Ortodoks kriz teorilerinin krizleri dışsal-parasal şoklarla açıklama çabasıyla tutarlı olsa da önemli ölçüde eksiklikler içermektedir. Zira enflasyon ücret-fiyat spirali ya da talebe bağlı olarak değil, kar-rant artışlarına bağlı bir dinamiğe sahiptir. Belirsizlikler ise tarihsel zamanın bir parçasıdır yani gelecek belirsizdir ve ekonomik hayatın işleyişe içseldir. Dolayısıyla yüksek enflasyonun en önemli nedeni kendini besleyen bir dinamiğe sahip olmasıdır. Bu dinamiği yaratan ise ücret gelirlerindeki erime, yoksulluk artışına karşın kâr –rant artışlarıdır. Sonuç olarak talebi kısmaya yönelik Ortodoks des-enflasyon politikası yukarıda özetlemeye çalıştığım biçimde resesyon; işsizlik ve tekelleşme sürecine neden olabilecektir. Haftaya konuyu gelişen piyasa ekonomileri ya da aslında daha doğru tabirle çevre ülkeler için ele alacağım. --- İlgili Linkler: https://www.bloomberght.com/eski-abd-hazine-bakani-summers-enflasyonun-dusmesi-icin-issizlik-yukselmeli-2309194 https://www.bloomberght.com/abd-de-isten-cikarmalar-hizlandi-2309218 https://voxeu.org/article/how-global-risk-perceptions-affect-economic-growth