Batı’da Çin’in geleceğini parlak görmeyen yorumlar artıyor. Covid-19 virüsü de benzer bir tartışmayı ateşledi. Son tartışmalar ise gayrimenkul devi Evergrande’yle bağlantılı. Peki Evergrande’nin batması ihtimali “Çin’in sonu mu” sorusunu niçin yeniden gündeme taşıdı? 1990’lardan bu yana dünyanın önde gelen ekonomi politik tartışma konularından biri, Çin’in geleceği ve başarılı olması durumunda dünyanın nasıl bir güç ile karşı karşıya kalacağıdır. Bazı yazarlara göre Çin, 1970’lerin sonunda başlayan reform sürecini uzun yıllar daha başarılı bir biçimde sürdürecek ve dünyanın bir numaralı ekonomisi olacak ve bu durum, mevcut uluslararası düzende önemli değişimlere yol açacaktır. Diğer bazılarına göre ise otoriter siyasi yapısı gibi gerekçelerle Çin, bu hızlı gelişimini sürdüremeyecek ve nihayetinde ülkenin Çin Komünist Partisi (ÇKP) öncülüğündeki sistemi çökecektir. Çin ile ilgili tartışmalar pek tabii ki bu ikili yapıdan çok daha karmaşık ve derin. Yine de en temelde tartışmaların bu iki zıt kutup arasında konumlanan yazarlar, siyasetçiler, diplomatlar arasında yapıldığı söylenebilir. Son yıllarda özellikle Batılı yazında Çin’in geleceğini pek parlak görmeyen yorumların arttığı görülüyor. Örneğin, The Wall Street Journal’da 2014 yılında Bob Davis imzalı bir yazıda yüksek borç seviyesinin ve yaygın yolsuzluğun Çin’in ekonomik mucizesinin sonunu getireceği iddia ediliyordu. 2016 yılında bu kez Foreign Affairs dergisinde Daniel Lynch, “Çin’in yükselişinin sonu” başlıklı bir yazı yayınladı. Lynch’e göre, Çin hala güçlü; ancak eskiye kıyasla daha az ikna ediciydi. 2019’un son günlerinde ortaya çıkan Covid-19 virüsü de benzer bir tartışmayı ateşledi. Öyle ki kimilerine göre, Covid-19, “Çin’in Çernobil anı”ydı. Çernobil nasıl Sovyetler Birliği’nin sonunu getirdiyse Covid-19 da ÇKP’nin sonunu getirecekti. Lakin Çin’in salgının etkilerini atlatan ülkelerin başında gelmesi ve bunu, Batılı demokrasilerin salgın karşısında ciddi sorunlar yaşadığı bir anda başarması, bu tezi boşa çıkardı. Çin’den son günlerde gelen bilgiler Çin’in geleceğini parlak görmeyen yazarları yeniden heyecanlandırmışa benziyor. Örneğin, Foreign Affairs dergisinde 1 Ekim’de Michael Beckley ve Hal Brands tarafından yayınlanan bir yazı, 5 yıl önce Lynch tarafından yayınlanan yazı ile aynı başlığı taşıyor: “Çin’in Yükselişinin Sonu”. Beckley ve Brands’a göre, Çin’in dünyayı yeniden şekillendirme hedefini gerçekleştirebilmek için yeterli zamanı kalmadı. EVERGRANDE’NİN İFLASI DOMİNO ETKİSİ YARATABİLİR Çin’in geleceğini parlak görmeyen yazıların bugünlerde yeniden gün yüzüne çıkması, diğer nedenlere ek olarak Çinli gayrimenkul devi Evergrande’nin çöküşü ile bağlantılı. Evergrande, Çin’in ikinci büyük gayrimenkul firması. Hatta 2018 yılında dünyanın en değerli gayrimenkul şirketi unvanının sahibiydi. Şirketin asıl faaliyet alanı gayrimenkul olsa da Evergrande aynı zamanda varlık yönetimi, elektrikli araç üretimi ve gıda sektörü gibi farklı alanlarda da faaliyetlerini sürdürüyor. Hatta şirket, Çin’in önde gelen futbol kulüplerinden Guangzhou FK’nin de çoğunluk hissesine sahip. Ne var ki şirketin ihtişamlı günlerinden eser kalmadı. Peki, Evergrande’nin batması ihtimali “Çin’in yükselişinin sonuna mı gelindi” sorusunu niçin yeniden gündeme taşıdı? Çin’in karşı karşıya bulunduğu sorunun biri Evergrande’nin ve borçlarının devasa boyutu, diğeri de ülke ekonomisi ile ilgili olmak üzere iki ayağı var. Evergrande, yukarıda da değinildiği üzere çok farklı alanlarda yatırımları olan devasa bir şirket ve an itibariyle Çin’in dört bir yanında 1300’den fazla projesi var. Şirketin batması durumunda bu projelere yatırım yapan binlerce Çinlinin yatırımlarının ne olacağı önemli bir sorun. Ayrıca Evergrande’nin borç toplamı 300 milyar dolar seviyesindeki bu, Çin’in 2020 yılındaki GSYH’nin yaklaşık olarak yüzde 2’sine denk geliyor. Şirket bir süredir borçlarını düzenli bir biçimde ödeyemiyor. Evergrande’nin 300 milyar dolarlık bir borçla iflas etmesi, domino etkisi yaratarak mali piyasaların istikrarını tehlikeye sokabilir. Bardağın dolu tarafından bakarsak şirketin kullanım hakkına sahip olduğu arazileri, inşası tamamlanan ve devam eden binaları gibi varlıkları borcunu -ya da önemli bir kısmını- ödemeye yetiyor, en azından şirket yönetiminin iddiası bu yönde. Ayrıca bu borcun yalnızca 20 milyar dolarlık kısmı yurtdışı piyasalardan alınan borçlar. Yani Evergrande, asıl olarak yerli yatırımcılara, bankalara, tedarikçilere ve çalışanlarına borçlu. Bu durum, şirketin olası çöküşünün küresel ekonomiye verebileceği zararın, sıklıkla kıyaslandığı Lehman Brothers örneğine kıyasla daha düşük olduğu anlamına geliyor. ÇKP EVERGRANDE’Yİ KURTARMAK İSTEMİYOR ÇÜNKÜ… Çin yönetimi, Evergrande konusunda önemli bir ikilemle karşı karşıya. Eğer yöneticiler müdahale edip şirketi kurtarırsa, benzer durumdaki diğer şirketlere kontrolsüz bir biçimde borçlanmaları konusunda istemsiz de olsa açık kapı bırakmış olacaklar. Aksi durumda ise, yani şirketin çöküşüne izin verirlerse bu kez bir ekonomik ve toplumsal krizle karşı karşıya kalabilirler; zira kırılgan bir yapıya sahip olan gayrimenkul sektörünün Çin GSYH’ndeki payı yaklaşık olarak yüzde 30. Ayrıca şirketin çalışanlarına, tedarikçilerine ve alacaklılarına ödemesi gereken milyarlarca dolarlık borcu var. Dolayısıyla şirketin çöküşünün emek, emlak ve sermaye piyasaları ile ekonomik büyüme üzerinde ciddi olumsuz etkileri olacaktır. Çin’de emlak vergisi yok denecek kadar az olduğundan yatırımların büyük bir kısmı gayrimenkul sektöründe. Öyle ki Çin’de varlıkların yüzde 78’ini konutlar oluşturuyor. Kısacası, gayrimenkul sektörünün ikinci büyük şirketinin kontrolsüz bir biçimde çökmesi olasılığı, ÇKP’nin geleceği açısından kritik bir yıl olan 2022 öncesinde Xi Jinping liderliğindeki Çin yönetimi için hayli hassas bir mesele. Özellikle de nüfusun 500-600 milyonluk kısmını oluşturan ve Xi liderliğindeki ÇKP’nin en önemli destekçisi konumunda bulunan Çin orta sınıfının emlak sektörüne yaptığı yoğun yatırımlar göz önünde bulundurulduğunda. HÜKÜMET KRİZİ KONTROLLÜ BİR ŞEKİLDE ÇÖZMEYE ÇALIŞIYOR Muhtemel etkileri dolayısıyla hükümetin Evergrande krizini kendi haline bırakmak yerine nispeten az bir hasarla çözmesi ihtimali yüksek. Çin hükümetinin en önemli önceliklerinden biri ülkede istikrarın korunması. Bunun için sermaye piyasalarına zaman zaman müdahale ederek mali istikrarın bozulmasına yol açabilecek riskleri ortadan kaldırmaya çalışıyor. Evergrande konusunda da bugüne kadar yaptığı müdahaleler ve alacaklılarla yaptığı görüşmeler sonucunda krizi denetimi altına tutmayı başardı. Dolayısıyla ülke ekonomisinin serbest piyasa ekonomisi yerine devletin yönlendirmesi altında olması, sürecin bugüne kadar başarılı bir şekilde yönetilmesinde önemli bir paya sahip. Ne var ki süreç henüz tamamlanmadı ve Evergrande hala ekonomide sistemik bir kriz yaşanmasına yol açabilir. Bu nedenle hükümetin adımlarını dikkatli bir biçimde atması ve gerekli müdahalelerle sürecin en az hasarla atlatılması için elinden geleni yapması gerekiyor. Ancak bunu yaparken de benzer durumda olan diğer şirketlere bir kriz ile karşılaşmaları halinde hükümet tarafından kurtarılacakları yönünde açık çek vermemesi gerekiyor. ÇİN GAYRİMENKULE DAYALI EKONOMİSİNİ DÖNÜŞTÜRMEK İSTİYOR Pekin yönetimi ayrıca benzer krizlerle yeniden karşılaşmamak için işsizliğin düşük ve büyüme oranının da yüksek tutulması için gayrimenkul sektörüne bağımlı olan ekonominin yapısında ciddi bir dönüşüm gerçekleştirmeli. Gayrimenkul ve altyapı yatırımları ile düşük katma değerli üretimi önceleyen bir ekonomi modeli yerine inovasyona ve yüksek teknolojili ve katma değerli üretime odaklanan bir modele geçişi hedefleyen bu süreç aslında bir süredir uygulamada; ancak henüz istenen seviyede değil. Dönüşümün başarılı olması durumunda Çin’in yükselişinin sonu gelmek yerine, Xi’nin hayali olan Çin Rüyası gerçekleşebilir ve Çin, Xi’nin ifadesiyle “müreffeh, güçlü, demokratik, kültürel olarak gelişmiş, ahenkli ve güzel, büyük, modern sosyalist bir ülkeye” dönüşebilir. Bu ihtimalin gerçekleşmesi de Çin’in yükselişinin ve dolayısıyla ÇKP’nin sonunu arzulayan kesimde bir miktar hayal kırıklığı yaratacaktır.