Tam da iktidarın arzu ettiği gibi “uzun müzakereler” altında sürüyor muhalefetin çalışmaları. Toplum ise her gün yeni bir kaosa ve belirsizliğe uyanıyor. Erdoğan’ın mahareti tam da burada devreye giriyor.  İktidar hızla kan kaybederken herkes Erdoğan’ın hamlesini bekliyordu. Kendi seçmeni “Reis bir şeyler yapsa da memleketi darboğazdan çıkarsa” derken, önemli bir kesim Türkiye’nin son yirmi yılına hükmeden bu siyasetçinin bu kez gemisini kurtarıp kurtaramayacağını merak ediyor. Doların rekorlar kıran yükselişi ve bir gecede ciddi düşüşü ile Erdoğan kimileri için “kurtarıcı” rolünü pekiştirdi, kimileri için de muhalefetin kırılganlığını gözler önüne serdi. Oysa, tüm bu belirsizlik ve savrulmanın ortasında vaat sunamayan, yorgun iktidar bildiği, ustalaştığı oyunu oynamaya devam ediyor. Erdoğan ekonominin olmasa da popülizmin kitabını yazan bir lider. Haliyle, krizi icra etmeyi de ondan faydalanmayı da iyi biliyor. Daha önceki yazılarımda seçimlere giden süreçte Türkiye’yi bekleyen iki önemli riske dikkat çekmiştim:
  • “Her ne olursa olsun mevcut iktidar gücü devretmez” teslimiyeti.
  • “İktidar ne yaparsa yapsın çöküşün önüne geçemeyecek, kaybedecek” rehaveti.
Türkiye muhalefeti son aylarda bu teslimiyet ve rehavet arasında salınıp duruyor. 2019 yerel seçim zaferinin rüzgarını da arkasına alan muhalefet kanadında son aylarda kayda değer olumlu gelişmeler yaşandı. Bir araya gelmiş muhalefet iktidar için en büyük korkuydu. Öte yandan, ekonomik krizin de derinleşmesiyle iktidar kan kaybetmeye başladı. Anketlere de yansıyan bu durum muhalefetteki “kazanabiliriz” algısını pekiştirdi. Ancak, bu olumlu gelişmeler seçmeni günden güne nefessiz bırakan acil sorunlara çözüm sunmaktan uzak kaldı. Muhalefetteki 6 parti güçlendirilmiş parlamenter sistem ve ortak ekonomik program masasını geç de olsa kurdu ama masalardan bir türlü sonuç çıkmadı. Tam da iktidarın arzu ettiği gibi “uzun müzakereler” altında sürüyor muhalefetin çalışmaları. Toplum ise her gün yeni bir kaosa ve belirsizliğe uyanıyor. Erdoğan’ın mahareti tam da burada devreye giriyor. Erdoğan krizi yaratan kendi iktidarı da olsa mucizevi çözümler sunan/kurtarıcı lider olarak yeniden siyaseti bildiği alana çekiyor. Muhalefet kanadındaki iyimserliği hızla dağıtıyor ve çamurlu sahada maçı kendi lehine çeviriyor. Krizi yaratan, icra eden ve ondan beslenen bir popülist siyasetçi olarak iktisadi krizi de avantaja çevirme kapasitesine sahip. Rejimin geldiği kritik dönemeçte ülkenin geleceği için esas belirleyici olan seçimden de evvel muhalefet etme becerisi ve Erdoğan’ın stratejisi arasındaki yarış olacak. Erdoğan’ın stratejisini ise rejim dinamikleri ve popülist siyaset tarzı açısından açıklamak mümkün. Türkiye’de mevcut rejim Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçişin ardından sultanistik rejiminin bazı karakterlerini göstermeye başladı. Kurumlar yerine kişisel ilişkilerin devrede olduğu bu sistemde, liyakat yerine sadakat ölçütü belirleyici oluyor. Bu tarz rejimlerin devamlılığı yöneticinin Makyavelist taktikleri ile yakından ilişkili. Sadakat ağlarını çeşitli stratejilerle yönetebilmesi, kendine bağlılığı devamlı kılabilmesi ve kardan pay dağıtabilmesi oldukça belirleyici. Bu rejimleri tehdit eden üç temel unsur var: 1) elitler arası bölünme 2) bir araya gelmiş muhalefet 3) iktisadi kriz yani rejim destekçileri için kardan payın azalması. İktidar muhalefeti bölüp, paralize edecek her hamleye ihtiyaç duyuyor. Kendi kitlesini yeniden toparlamak, birliği sağlamak kritik. Ancak, pastadan pay küçüldükçe, kaynak dağıtmak zorlaşacak bu nedenle iktidar daha çok algı yönetimine ihtiyaç duyacak. Popülist siyaset tarzı, kutuplaşma ve kriz iktidarın can simidi.
Haliyle, çözüm ve vaat üretemeyen iktidarın elindeki tek kartı kriz ve kaosa dayalı siyaset. Bir süredir izlediğimiz iç ve dış politikadaki çılgın hamleler bununla ilişkili.
Haliyle, çözüm ve vaat üretemeyen iktidarın elindeki tek kartı kriz ve kaosa dayalı siyaset. Bir süredir izlediğimiz iç ve dış politikadaki çılgın hamleler bununla ilişkili. Ama mevcut ekonomik tabloda güvenlik, terör temelli krizin işe yaramayacağı da iktidar tarafından gözlemlendi. İktidarın son ekonomi hamlesi ise Erdoğan’ın ekonomik krizi önemli bir performans alanı olarak kullanabileceği yönünde. Popülistler için kriz halka basit çözümler sunacakları, gösteriye dönüştürecekleri ve kutuplaşmayı besleyecekleri önemli bir araçtır. Ekonomik açıdan yorumunu ekonomistlere bırakalım ama Erdoğan krize çare gibi gösterdiği dolar hamlesi ile siyasette kendine bir manevra alanı açtı, böylece Erdoğan,
  • TUSİAD’ı, muhalefeti ve dış mihrakları hedef alarak “biz” ve “onlar” çizgisini pekiştirdi. Ekonomik programını milli güvenlik ile ilişkilendirerek mücadelesini millet için “savaş” olarak çerçeveledi.
  • Müdahalesi ile doları bir gecede 20’den 12’ye indiren lider olarak “kurtarıcı” rolünü pekiştirdi.
  • Muhalefetteki olumlu havayı hızla dağıttı. Muhalefetteki kötümser koridoru besledi.
  • “Muhalefet sorunlara çözüm üretemez” algısını beslemek için yeni bir fırsat yarattı.
Muhalefette ise sorunlara çözüm elitler paktı niteliğinde kalıyor. Çözümler karmaşık, söylemler dağınık, “biz çözeriz” imajı oldukça kırılgan. Öyle ki Erdoğan bir hamlesi ile ortamı dağıtıyor. Türkiye muhalefeti bugüne kadar önemli deneyimler kazandı, dünyadaki örneklerden ilham aldı ve oldukça zorlu şartlarda demokrasi mücadelesi veriyor. Ancak, son düzlükte rehavete yer yok. Son düzlükte partilerin tabanlarını gaza getirecek söylemlere, birbirleriyle rekabetine harcayacak zaman yok… Son düzlükte uzun müzakereleri bekleyecek vakit yok. Erdoğan’ın popülist liderliği ve iktidarın elindeki kaynakları kullanma becerisi ise hiç hafife alınmamalı. Türkiye artık demokratikleşme şansının sırat köprüsünde ve Rus ruleti oynayacak riski yok.