Enflasyon, pandemi ve ABD Merkez Bankası arasında kalmışlık
Politikyol
Bu hafta açıklanan enflasyon verisi iktidara yakın kurumların tahminleri dışarıda bırakılırsa sürpriz olmadı; enflasyon yüksek seyrini ve yapışkanlığını koruyor. Bunun neden olduğu hayat pahalılığı aşikâr, ötesi resmi enflasyon ile hissedilen enflasyon arasındaki açıklık kapanmıyor. Ancak bunun da ötesinde iktidar bir türlü arzuladığı seri faiz indirimleri için alan bulamıyor.
Son açıklanan resmi TÜFE oranı yıllık % 17,53. Önümüzdeki 2 ayda baz etkisi yok, yani enflasyon aylık düzeyde yükselse bile geçen senenin aynı ayına göre daha düşük çıkınca, yıllık enflasyonun inmiş görünmesini sağlayacak bir durum yok. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın temmuz ve ağustos aylarını işaret etmiş olması kafalarda bir şüphe yaratsa da TCMB’nin söylem biçimindeki duruşu erken bir faiz indirimine imkân tanımıyor. Bunun temelinde TL’nin değer kaybetmesi ve akaryakıtta ÖTV ile doğalgaz ve elektrikte ötelenmiş zamların yapılması değil; daha çok küresel emtia piyasalarındaki yüksek fiyatlar belirleyici. Brent petrolü son 3 yılın zirvesinde, bir varili 76 dolar ve geçtiğimiz yıl bugünlerde sadece 41 dolardı.
Dahası ÜFE ile TÜFE arasındaki makas kapanır beklentisiyle geçen her ayın ardından bu makas daha da açılıyor. Pandemi sürecinde ciro kaybı yaşamış ve devletten beklediği mali desteği alamamış reel sektörün gecikmeli de olsa maliyet baskısını tüketicilere kısmen dahi olsa yansıtması çok olası. Haliyle kamu kurumları ile iktidara yakın özel kurumları dışarıda bırakırsak yılsonu enflasyon beklentisi %15’i de aşmaya başlıyor. Bu durum yılın son 3-5 ayında toplamda 300 baz puanlık azami politika faiz indiriminin gittikçe güçleştiğini gösteriyor. Tam da burada böyle bir indirimin TÜFE’deki olası düşüşle eş anlı yapılması halinde tek başına piyasaları bozmaya yetmeyeceğini, ancak küresel piyasalarda büyük bir sarsıntı yaşanırsa 300 baz puanlık sürpriz artırımın dahi finansal istikrarı sağlayamayabileceğini belirtmek gerekiyor. Yani para politikasındaki aktarım mekanizması (gaz ve fren pedalındaki boşluk) öyle arttı ki sürpriz kararlar bile isteneni tam veremiyor.
Gelelim son günlerin yeni gündemi Hindistan’da mutasyona uğrayıp oradan tüm dünyaya yayılan delta varyantına. Bu varyant ilk virüsten bütünüyle farklı olmamakla birlikte yayılma hızı ve bulaş oranı daha fazla, üstelik belirtilerde burun akması gibi gribi değil de nezleyi de anımsatan tarafları da var. Türkiye dahil tüm ülkelerde görüldü ve birçok ülkedeki yeni vakaların büyük çoğunluğunu oluşturuyor. Son açıklanan araştırmaya göre en itibarlı aşı olarak değerlendirilen Biontech’in bu varyanta karşı koruyuculuk oranı % 64. Benzer teknoloji ile üretilen Moderna’da da benzer bir oran bekleniyor. Oxford ve Johnson&Johnson aşılarında ise daha düşük olduğu söyleniyor. Çin kaynaklı Sinovac’ın ise bekleneni veremediği ifade ediliyor. Rusya’da üretilmiş Sputnik V ise uluslararası düzeyde etkinliğini henüz tam kanıtlayamadı ve delta varyantı bu ülkede fena halde yayıldı. Özetle, salgının en başına dönmek kadar karamsar bir tablo dünyayı beklemese de yaz aylarının ardından pandeminin bütünüyle geride kaldığı senaryo şüpheli hale geldi.
Son olarak ABD Merkez Bankası FED üyelerinin çeşitli toplantılarda yaptıkları konuşmalarla eylül ayı toplantısında ‘tapering’ olarak isimlendirilmiş olan varlık alımlarını azaltma kararına piyasayı hazırlamaya devam ediyorlar. Mart 2022’de varlık alımları durdurulabilir ve aynı yıl faiz artırımları başlayabilir. Tabii bu ülke ekonomilerinin yoğun borçlanma programı, istihdam piyasasında tamamlanmamış toparlanma ve pandeminin geride bırakılacağına dair şüpheleri de hesaba katmalı. Yani Fed. başta olmak üzere öncü merkez bankalarının parasal genişlemeyi kısma yol haritası hala belirsiz, fakat geçtiğimiz yıl kadar da tünelin ucu görünmez değil.
Bunun neticesi ise enflasyonu dizginleyemeyen Türkiye’nin yeter düzeyde reel faiz verememesi ve bu esnada ABD’nin sıkılaştırması başlarsa Mayıs 2013’tekine benzer bir çalkantı yaşanma ihtimali. Bu derece kötü olur mu? Bu en çok ekonomi yönetiminin hamlelerine bağlı. TCMB’ye son aylarda yapılan atamalar ve Erdoğan’ın söylemi her şey mümkün olabilir sonucunu ortaya koyuyor. Diğer taraftan ekonomi yönetiminin elinde hakikaten hiç araç kalmaması, nihayetinde aklıselim davranacakları beklentisine sebep oluyor. Bunun üstüne bir de başta delta varyantı gibi pandeminin getirdiği belirsizliklerse, Türkiye’nin fazla riskli kategorisinde kalmasına ve en kötüyü atlattık diyemememize neden oluyor.
Yorumlar
Popüler Haberler
Atatürk Havalimanı Katliamı: Ağırlaştırılmış müebbet alan IŞİD'liler tahliye edildi
'Ölünce beni kim yıkayacak?': TRT'nin reklam panoları tepki topladı
Komisyonda mikrofonlar açık unutuldu: 'Çok yanlış yaptı Bakan Hanım'
Bursa Adliyesi'ndeki silahlı saldırıda yaralanan jandarma şehit oldu
Boğaziçi'nde mülakat çıkmazı: Mahkeme düşük notlu mülakatı iptal etti, yine düşük not verildi
AK Partili Belediye Başkanı, AK Parti ilçe başkanını Ülkü Ocakları üyelerine dövdürdü