Genel olarak bakıldığında, tek parti ya da koalisyon ortağı olarak hükümetlerde yer alan 10 parti, sefalet endeksinin yükseldiği yılların ardından gidilen seçimlerde oy kaybetmiş görünüyor. Türkiye ekonomisinde yaşanan kriz, yoksulluğu hiç olmadığı kadar görünür kıldı. Üstelik yoksulluk pandeminin de tetiklemesiyle birlikte azımsanmayacak bir kitlenin açlık sınırının altında yaşayıp, en temel haklarına dahi erişemedikleri, sosyal ayrımcılık ve dışlanmayla birlikte gözlenen derin yoksulluğa dönüşmüş durumda. Türkiye’nin yakın döneme kadar baskın, ağırlıklı olarak kimlikler üzerinden şekillenen kültürel bölünmelere bu veri yoksulluk koşullarında yeni bölünmelerin daha da şiddetli biçimde eklemlenerek siyaseti yeniden şekillendirmesi kuvvetle muhtemel. Bir başka ifadeyle, yoksulluk üzerinden yeni sosyal bölünmelerin oluşacağı, kendi içinde herhangi bir sınıfın baskın olmadığı, ortak bileşen olarak yoksul sınıfların siyaseti tanzim gücüne ulaşacağını söylemek yanlış olmaz. Bu bölünme kaçınılmaz olarak siyasi saflaşmaların yeniden biçimlenip, parti sisteminde, seçmenlerin parti tercihlerinde derin izler bırakacağı izlenimi veriyor. TÜRKİYE SON BEŞ YILDA EN ÇOK YOKSULLAŞAN ÜLKE Eurostat ölçümüne göre 36 ülke arasında son 5 yılda yoksulluk ve sosyal dışlanma riskinin en çok arttığı ülke Türkiye. Risk listesinde Türkiye’nin 6. sırada olması yoksulluğun boyutlarını yansıtması bakımından düşündürücü[1]. Nitekim asgari ücretin 2825 TL olduğu ülkemizde dört kişilik bir ailenin açlık sınırının Kasım ayı itibarıyla 3191, yoksulluk sınırının 10.395 TL olduğu dikkate alınırsa[2], bir ailede ancak en az dört kişinin asgari ücretli işte çalışarak yoksulluğun üzerinde gelirle hayatlarını idame ettirmesi mümkün. Dünya Bankası verilerine göre de mutlak yoksulluğun sayısı 3,2 milyon artarak, 10 milyonun üzerine çıktığını belirtmek gerekir[3]. Toplumsal kesimler arasındaki gelir dağılımının özellikle son yıllarda daha da bozulduğu bir düzende yoksullaşma artarken, bunu tetikleyen ekonomik belirleyiciler arasında enflasyon ve işsizlik ağırlıklı bir yere sahiptir. Nitekim işsizlik ve enflasyon oranı şeklindeki iki temel ekonomik göstergenin birleşik değeri olan Sefalet Endeksi genel ekonomik sağlığın bir izdüşümü olarak kabul edilmektedir. Ekonomist Daniel Lacalle’nin twitter hesabından açıkladığı Okun Sefalet Endeksi verilerine göre, seçilmiş 29 ülke ekonomisi içinde Türkiye 31,4 ile en üst sırada yeralıyor. [4] Bir yandan hayat pahalılığı diğer yandan işsizliğin artmasının yakın dönem toplumsal yapısı ve siyasetini, siyasetin iktidar ve muhalefet aktörlerini değiştirme, hatta tersyüz etme potansiyeli gözden uzak tutulmamalıdır. 1961-2018 döneminde iktidarların ekonomi politikalarının yurttaşlar nezdinde yaptığı etkiyi gösteren çıktılar olarak okunabilecek sefalet endeksinde dikkate alınan göstergeler, endeksteki artış ve azalış ile iktidar partilerinin oy değişimi, seçim performansı arasında bir ilişki olduğu izlenimi vermektedir. Kısacası; ekonomi en az kültür kadar iktidar ve muhalefetin geleceğini tayinde belirleyici diyebiliriz. Türkiye parti sistemi 1960’lardan günümüze seçim sistemi gibi mekanik etkenler dışında, merkez-çevre bölünmesiyle başlayan, 1970’lerin ikinci yarısında fonksiyonel ya da sınıfsal bölünmeyle süren, 2000’lerde post-modernizmin dayattığı kimliğin hayatın çoğu alanı ve siyasetteki hegemonyasıyla birlikte etnik-kültürel bölünmelerin de devreye girdiği, merkez-çevre bölünmesi yeniden yükselmekle birlikte birbirini çapraz kesen bölünmeler tarafından biçimlendirilmiştir[5]. Bugün gelinen noktada yoksulluğun derinleşmesiyle birlikte, yoksulluğun açığa çıkaracağı yeni sosyal bölünmelerin parti sistemini şekillendirme  gücü yüksektir. Aslında yoksulluğu derinden hissedilir kılan enflasyon ve işsizlik 1960’lardan günümüze şiddeti farklı da olsa genelde siyaseti, özelde parti sisteminin niteliklerini önemli bir değişken olarak az ya da çok belirlemiştir diyebiliriz. Aşağıdaki tablo ve grafikte seçim dönemleri itibarıyla bu etkileşimi yansıtan bulgular mevcut. 1965-2018 döneminde yapılan 15 seçimden değerlendirmeye aldığımız 12 seçimin 6’sında (1973 seçimleri 12 Mart ara rejiminin, 1983 seçimleri 12 Eylül askeri rejiminin ardından yapıldığı ve partilerüstü/askeri rejim   sonrası gidilen seçimler olduğu için dikkate alınmazken, 2015 yılında ise Haziran seçimi dikkate alınmıştır) sefalet endeksindeki artışın ardından bir sonraki yıl yapılan seçimlerde iktidarlar değişmiştir. 2 istisna olması bakımından burada belirtilmesi gereken önemli bir husus; 1999 seçiminden önce sefalet endeksi düşmesine rağmen iktidar değişimi yaşanırken, seçim öncesi koalisyon ortağı olan DSP’nin seçim sonrası kurulan hükümette koalisyonun büyük ortağı olarak yeralmasıdır. Bunun nedeni; Öcalan’ın yakalanmasıyla toplumsal desteği artan DSP’nin bir önceki seçime göre oylarını artırarak seçimden 1.parti çıkmasıydı.  Bir diğer istisna; seçim yılı öncesinde 1973’e göre sefalet endeksi % 46 artmasına rağmen, 1973 seçim sonuçlarıyla karşılaştırıldığında AP oyları 7,1 puan artmıştır. Fakat, oyları artsa da hükümet, oyları % 33,3’ten %  41,4’e yükselen CHP tarafından kurulmuş, 1 ay iktidarda kaldıktan sonra güvenoyu alamamıştır. Sefalet endeksinin artış ve azalışıyla, iktidar partilerinin seçim performansı, oy kayıp ve kazançlarına bakıldığında şu bulgular dikkat çekicidir: Sefalet endeksinin arttığı yılların ardından gidilen seçimlerde iktidarda olan partilerden 1965’te CHP -8, 1969’da AP -6,3, 1987 ve 1991’de ANAP sırasıyla -8,8 ve -12,3, 1995’te koalisyon ortakları DYP -7,8, SHP/CHP -10,1, 2002’de  ortaklardan DSP -21, MHP -9,6 ve ANAP -8,1 puan oy kaybetmiştir. 2002 sonrasında ise 2007, 2011, 2015 seçimlerinden bir önceki yıl sefalet endeksi azalmış, AKP oylarını 2007’de 12,3, 2011’de 3,2 puan artırırken, 2015 seçimi öncesinde ise endeks % 1 düşmesine rağmen, Haziran 2015’te 8,9 puan oy kaybetmiştir. 2015’ten itibaren endeksin sırasıyla her yıl artması dikkat çekicidir (2015: 19,1, 2016: 19,4, 2017: 22,8, 2018: 32,6, 2019: 27,2, 2020: 27,2, 2021: 31,4). 2018’de endekste gözlenen % 25,9’luk artışın AKP’ye faturası 2018 seçimlerinde 6,9 puanlık oy kaybıdır. SEFALET ENDEKSİNİN TEK İSTİSNASI 1977’DE AP Genel olarak bakıldığında, tek parti ya da koalisyon ortağı olarak hükümetlerde yer alan 10 parti sefalet endeksinin yükseldiği yılların ardından gidilen seçimlerde oy kaybetmiş görünüyor. Tek istisnası; 1977’de endeks yüzde 47,2 düşmesine rağmen AP oylarındaki 7,1 puanlık artıştır. Bunun muhtemel nedeni sağda  DP mirasını üstlenmek üzere kurulan Demokratik Parti’ye yönelen seçmenin 1977’de AP’ye dönmesi olabilir. Nitekim 1973’e göre bu parti % 11,8’den % 1,8’e gerilemiştir. Sefalet endeksinin seçim tarihimizde partilere “görün” dediği ve verdiği mesaj net: Yoksulluğu önleyemeyen, kitleleri enflasyon ve işsizlikle mağdur eden partilerin cezalandırıldığı. Bu cezalandırma iktidarlara oy da seçim de kaybettirmekle sonuçlanıyor. Önümüzdeki günlerin iktidar açısından  yegane mesaisi bugüne kadar olduğu gibi yoksulluğu yönetmek değil, yoksullukla mücadele etmek olmadığı takdirde, seçim tarihimizde iktidar aleyhine yeni bir tekerrür güçlü olasılıktır. Muhalefet de yerelde sosyal yardımlarla yetinmeden, yoksulluğu toplumun makus talihini yenme odaklı görüp, buna yönelik politikalar ürettiği takdirde, yoksulların sesi olarak iktidarın güçlü alternatifi olabilir. Sn.Kılıçdaroğlu’nun son videosundaki mesajları da bu anlamda derin yoksullukla mücadele adına önemli bir iddianın dillendirilmesi olarak okunabilir. Yoksullukla mücadeleyi dert edinip, yoksulları ikna edecekler için ilk seçim muhtemelen başarıyı getirecektir. --- [1] Eurostat verilerinden aktaran Kemal Büyükyüksel, twitter, 30 Kasım 2021. [2] http://www.teksif.org.tr/nisan-2015-aclik-ve-yoksulluk-siniri-1334-tl_icerik_10248-1.html, Alıntı tarihi: 2 Aralık 2021. [3] Sözcü, 28 Nisan 2021. [4] Güldem Atabay; “Sefalet Endeksi’nde Türkiye ve Erdoğan Ekonomisi”, https://www.politikyol.com/sefalet-endeksinde-turkiye-ve-erdogan-ekonomisi/Alınıtı tarihi: 2 Aralık 2021. [5] Bkz.Ergun Özbudun; Türkiye’de Parti ve Seçim Sistemi, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2011, s.36-55.