Ekonomi yönetiminin mevcut durumda asıl derdi, hükümetin zayıflayan elini seçime kadar güçlendirmek. Bu nedenle ana hedef, geçici de olsa izlenen irrasyonel faiz politikasını rasyonalize edebilecek bir sonuç elde etmek. Ekonomide bir süredir işler iyi gitmiyor. Enflasyon oranı ekim ayında %85,5 düzeyine ulaştı. Hükümet, kredi büyüme oranını daraltmaya yönelik izlediği makroihtiyati tedbirlere binaen enflasyon oranını baz etkisi ile düşürmeye çalışıyor. Enflasyonda, aralık ayında bir miktar düşüşün olacağı muhakkak. Ancak yılbaşından itibaren gelecek olan zamlar sebebiyle enflasyondaki düşüşün uzun süreceğini söylemek sürpriz olur. Enflasyonun bu denli yüksek seyretmesinin ana nedeni, 2021 yılının Eylül ayından itibaren uygulamaya konan irrasyonel faiz politikası. Faiz indirimleri ile birlikte döviz kurunun artış trendine girmesi, fiyat artışlarının arkasındaki en önemli unsur. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) kasım ayının yirmi dördünde -yani bugün- büyük ihtimalle yeni bir faiz indirimine daha gidecek ve politika faiz oranını tek haneli sayılara düşürecek. Faiz oranı düşse bile kredi arzı makroihtiyati tedbirler ile sınırlandığı için, bu indirimin enflasyona ilave bir etkisinin olma ihtimali oldukça düşük. Ekonomi yönetiminin mevcut durumda asıl derdi, hükümetin zayıflayan elini seçime kadar güçlendirmek. Bu nedenle ana hedef, geçici de olsa izlenen irrasyonel faiz politikasını rasyonalize edebilecek bir sonuç elde etmek. Enflasyonun aralık ayından itibaren baz etkisiyle de olsa düşüşe geçmesi, hükümet için çok önemli. Gerçekte illüzyondan başka bir şey olmayacak olan müstakbel enflasyon düşüşü, izlenen irrasyonel faiz politikasının görünen başarı hikayesi olarak takdim edilecek. Yetkililer irrasyonel faiz politikasını, meyvelerinin gelecekte toplanacağı bir yenilik olarak lanse ediyor. Son dönemde küresel düzeyde yaşanan faiz artışlarının resesyon olasılığını güçlendirmesinden hareketle, küresel düzeyde izlenen ve büyük oranda Yeni Keynesyen iktisat ekolü tarafından şekillenen politikanın artık işlevini yitirdiği dile getiriliyor. Yerine geçtiği söylenen ve Türkiye Ekonomi Modelinin (TEM) temelini oluşturduğu ifade edilen ekol ise heterodoks yaklaşım. Mevcut durumda dünya üzerindeki birçok ekonomide izlenmekte olan Yeni Keynesyen ekolün neo-klasik ekonomi düşüncesinden farklı bir ekol olduğu gerçeğinden bihaber olan kerameti kendinden menkul heterodoks yaklaşımın, ekonomiyi nasıl bir model ile yönlendirdiğinden bizler de bihaberiz. Elimizdeki tek bilgi, izlenen politikanın meyvelerinin gelecekte toplanacağına dair vaatler. Son on yıldır ekonomiye dair verilen vaatlerin yoksulluktan ve refah kaybından başka bir şey üretmediğini göz önünde bulundurduğumuzda, yakın gelecekte bizleri nelerin beklediğini tahmin etmemiz zor olmasa gerek. Ekonomiye dair yeni şeyler söylemek gerek. Bu yeni şeylerin ilki belirsizlik yaratan ve riskleri artıran mevcut politikanın derhal terk edilmesi ve bilimin ışığında politika üretimine öncelik verilmesi. İkincisi makroekonomik istikrarı destekleyecek ve finansal yapıyı güçlendirecek, ortak akılla oluşturulan bir ekonomi modelinin tesis edilmesi. Üçüncüsü düşük enflasyon ortamı sağlandıktan sonra üretimin dönüşümüne, cari dengeye, yüksek istihdama, düşük işsizliğe ve gelir dağılımındaki adaletsizliğe odaklanan ve toplumu merkeze alan politikalara dair araştırmaların artırılması. Dördüncüsü ve belki de en önemlisi tüm bunların hayata geçmesini sağlayacak ve eğitimden istihdama birçok alanda uygulanacak bir liyakat sisteminin hayata geçirilmesi. Çünkü hepimize “yeni bir aşk, yeni bir iş, yine gülecek bir neden lazım…”.