İVME hareketi Türkiye’nin son yıllarda giderek sürüklendiği tek adam rejimine ve liberal ekonomi yağmasının getirdiği felaketlere karşı farklı çözümler ileri sürüyor. Farklı kuşak ve sınıflardan insanların oluşturduğu bu hareket hakkında İVME hareketinin temsilcileriyle konuştuk. Bu hareket kendisini “demokratik sosyalist” olarak tanımlıyor. İVME Hareketi kimlerden oluşuyor, nasıl bir yapılanmanız var? İVME Hareketi Y ve Z kuşağından gençlerin bir araya geldiği bir politik topluluk. Bu topluluğun içerisinde farklı meslek gruplarından ve toplumsal gruplardan insanlar var. Akademik çalışmalarla ilgilenen de var, beyaz yaka veya mavi yaka olan da. Merkezde çekirdek bir yönetici kadrosu bulunuyor. Bunun çevresinde İVME Hareketi’nin değerleriyle uyuşan daha geniş bir İVME çemberi var. Bunun çevresinde ise tüm konularda benzer düşünmese de İVME’ye sempati duyan ve gerektiğinde destek veren iletişimde kaldığımız geniş bir ağ bulunuyor. Farklı konularda hem teorik hem de pratik içerikler üreten çalışma gruplarımız var. Koordinasyonu sağlayabildiğimiz ölçüde hiyerarşik bir yapılanma modelini olabildiğince minimize etmeye çalışıyoruz. İVME’nin politik vizyonundan konuşabiliriz. Kendinizi demokratik sosyalist olarak tanımlıyorsunuz. Bu tanımlamayı biraz açar mısınız? İVME Hareketi kurulurken kendini ilk olarak güncel sosyal demokrat siyaset çizgisinden ayırmak için demokratik sosyalist olarak tanımlamayı seçti. Mevcut sosyal demokrasi anlayışı dünyada ve Türkiye’de piyasa düzeniyle fazlaca uyumlanmış bir 3. yolculuğa sıkışmış durumda. Bu haliyle de düzeni dönüştürecek ivmeyi sağlayamıyorlar. Küreselleşme çağında neoliberal paradigmanın içine fazlasıyla eklemlenen bu siyasal çizgi bugün yaşadığımız krizlere karşı düzeni dönüştürecek cevapları sunacak bakış açısını yitirdi. Tam da bundan dolayı bugün yaşanan ekonomik güvencesizliği ve ekolojik krizi ciddi derecede derinleştiren siyasi kültüre karşı bugün anladığımız şekliyle sosyal demokratik partilerin sunduğundan daha fazlasına ihtiyacımız var. Piyasanın işleyişini, mülkiyet ve çalışma rejimini sorgulayan, yaklaşan büyük iklim faciaları için radikal ekonomik ve siyasal dönüşümlerin gerekliliğini anlayabilen bir çizgi. Burada da demokratik sosyalist çizgi yeniden ortaya çıkıyor. Elbette geçmiş akımlarla bir bağı olan bir kavram. Avrupa’dan Latin Amerika’ya, Asya’dan Afrika’ya post-kolonyal süreçte karşımıza çıkıyor. Hatta ABD’de de köklü bir geçmişini Eugene V. Debs gibi figürler üzerinden takip etmek mümkün. Avrupa’da da Olaf Palme gibi 2. nesil sosyal demokrasi figürlerinin de kendilerini bir nevi demokratik sosyalist olarak tanımladığı ve Meidner Planı gibi girişimlerle mülkiyet rejimini dönüştürmek için adımlar attığı da unutulmamalı. Bu açıdan, İVME içerisinde kendini sosyal demokrat olarak görenler de bugünkü anlayıştan çok 20. yüzyıldaki sosyal demokrasi geleneğine yakınlık üzerinden bu kimliği benimsiyor. Türkiye’deki örneklerini düşününce de akla demokratik sosyalizm denilince Mehmet Ali Aybar veya sosyal demokrasi denilince CHP’nin 70’lerde biraz yaklaşmaya çalıştığı çizgi akıllara gelebilir. Tabii tarihimizde irili ufaklı daha birçok örneğe rastlamak da mümkün. Bugün ise İVME’nin baktığı hatta temas kurduğu oluşumlar arasında ABD’de Bernie Sanders’a da destek veren Demokratik Sosyalistler, İngiltere’de Corbyn’e destek veren Momentum Hareketi veyahut Fransa’da Melenchon’un inşa ettiği hareket sayılabilir. Latin Amerika’da son dönemlerde yükselen sol dalgaya da dikkat çekmekte fayda var. Tüm dünyada mevcut ekonomik ve siyasal düzenin tıkanıklığına karşı soldan güçlü bir cevap gerektiren dinamikler oluşuyor. Bu cevaplar ise tabandan örgütlenen radikal demokratik bir metot izliyor. Hatta bugün yükselen otoriter sağ popülist hareketlere karşı da demokratik değerleri sırtlanan, demokrasinin güçlenerek ayakta kalması için radikal ekonomik dönüşümlerin gerekli olduğunu ortaya koyan uluslararası bir sol anlatı mevcut. Bugün deneyimlediğimiz kapitalist düzenin demokrasi ile arasındaki gerilime dikkat çekmemiz gerekiyor. İVME de benzer bir çaba içerisinde.
Mevcut sosyal demokrasi anlayışı dünyada ve Türkiye’de piyasa düzeniyle fazlaca uyumlanmış bir 3. yolculuğa sıkışmış durumda. Bu haliyle de düzeni dönüştürecek ivmeyi sağlayamıyorlar.
Bununla birlikte İVME’nin “demokratik” ibaresini benimsemesi tahayyül ettiği siyasal ve ekonomik düzen ile yakından bağlantılı. Eşitlikçi ve toplumcu bir düzeni aşırı merkezileşmiş bir bürokratik devlet yapısı üzerinden değil, yurttaşların karar verme süreçlerine dahil olduğu ve temel demokratik hakların ve süreçlerin hepsinin güvence altında olduğu bir yaklaşım üzerinden tesis etme çabasında. Mevcut düzende demokrasi denilince akla siyasal demokrasi geliyor. Ki birçok nüfuzu olan çıkar grubundan dolayı siyasal demokrasiyi bile çok sınırlı bir şekilde tesis etmek mümkün. Ancak ekonomik alanda da demokratik bir anlayış tesis edilmediği sürece demokrasi resmi eksik kalıyor. Bu açıdan bugün İVME Hareketi olarak “demokratik sosyalist” anlayışın önemine vurgu yapıyoruz. İVME Hareketi nasıl kuruldu, kuruluşundan bu yana geçtiği aşamalar nelerdir? İVME Hareketi’nin tohumları 2017 Referandumunda gittikçe otoriterleşen ve bu otoriterleşmeye muhalefetin yeterli bir tepki oluşturamadığının tespitinin yapıldığı bir siyasal iklimde atıldı. Kuruluşunun ilk aşamasında İVME’yi ağırlıklı olarak CHP’nin sol kanadını temsil eden ve mevcut iklimde daha güçlü bir siyasal hattın inşasını gerekli görerek bir kopuş yaşayan gençler oluşturuyordu. Hatırlatmalı ki Fransa’da Melenchon da gittikçe merkez siyasete sıkışan Sosyalist Parti’den ayrılışıyla benzer bir süreç yaşamıştı. İVME Hareketi de zamanla büyüyerek kendi özgün çizgisini inşa etti. Bu süreçte kadroları da bir dönüşüm geçirdi ve eskiden İVME’de bulunan birçok arkadaşımız kendi kişisel uğraşlarına geri döndü, aramıza yeni arkadaşlar eklendi. Bugün ise hem CHP hem TİP hem HDP hem de diğer sol partiler ve sivil örgütler ile temas içerisinde olan ve solda yeni bir çizgi inşa etmeye çalışan gayet heterojen bir çatı topluluk olarak yoluna devam ediyor. Yani kuruluşundan itibaren büyüdükçe önemli dönüşümler yaşadığını söylemek mümkün. Gördüğüm kadarıyla sadece Türkiye içinde değil, yurt dışında da üyeleriniz var. Uluslararası bir kolektif olmanın nasıl bir getirisi var? Eminim avantajları ve dezavantajları mevcuttur.  Uluslararası bir kolektif olmanın birçok getirisi var. Birçok farklı ülkedeki topluluk ile iletişim kurmamız kolaylaşıyor. Bunun yanı sıra farklı ülkelerde yaşayan dostlarımız oradaki gelişmeleri bizlere aktarabiliyor, benzer sorunları uluslararası bir çerçeveden değerlendirebiliyoruz, böylelikle zaten benimsediğimiz enternasyonalist perspektifi güçlendirebiliyoruz. Sadece Türkiye’nin içine sıkışmış bir gerçeklik üzerinden sorunlarımızı anlamak ve bu sorunlara çözüm üretmek daha zor olabiliyor. Dünyanın farklı yerlerinden deneyimlerini buraya aktaranların olması bu ufku da genişletiyor. Her şeyden öte uluslararası bir kolektif olma hali topluluğu da daha diri tutuyor, daha büyük bir mücadelenin parçası olduğunu hatırlatıyor. Tüm dünyayı takip ediyoruz. Nitekim küresel bir ekonomik düzenin içindeyiz ve bunu böyle kavrayabilmek önemli. En büyük dezavantajı ise muhtemelen yüz yüze bir araya gelmemizi zorlaştırması. Çoğu görüşme ve toplantımızı dijital ortamda yapmamız gerekebiliyor. Bu devirde pek de sorun teşkil etmez denilebilir, ancak yüz yüze iletişimin yerini tutmuyor. Dağınık olmanın getirdiği bir diğer dezavantaj ise sahada örgütlülüğü sağlama konusunda getirdikleri zorluklar. Bunu çözmek için de yerel gençlik örgütleri ve üniversite öğrencilerine ulaşarak ağımızı büyütüyoruz. Çalışmalarınızdan örnekler verebilir misiniz? İVME’nin temel siyasal rotasını anlayabilmek için “Eşitlerin Demokrasisi” adıyla hazırladığımız bir “Politika Vizyon Metni” bulunuyor. Burada vergi politikalarından emek rejimine, sendikal haklardan sosyal devlete, iş yeri demokrasisinden kamucu bir kalkınma vizyonuna, demokratikleşmeden hukuk düzenine, iklim ve ekoloji krizinden yerel yönetimlere, ifade ve basın özgürlüğünden çoğulcu bir toplum anlayışına, etnik ve dini ayrımcılıktan kadın ve LGBTI+ sorunlarına, dış politikadan göç politikalarına birçok meselede ortaya koyduğumuz önerileri okumak mümkün. Bu belge bir nevi İVME’nin fikirsel altyapısını oluşturan ancak sürekli olarak da geliştirilmeye açık olan bir temel metin niteliği taşıyor. İVME Hareketi geçen yıl “İklim Krizine Karşı Yeşil Adil Dönüşüm: Türkiye İçin Politika Önerileri Raporu” adlı kapsamlı bir çalışma da yayınladı. Bu rapor dünyanın ve Türkiye’nin en acil sorunlarından biri olan mevcut iklim ve ekoloji krizini inceliyor ve Türkiye’de krizle başa çıkmak için uygulanabilecek çözümleri, yaklaşımları dünyadan örneklerle sunuyor. Çalışmada Yeşil Kalkınma, Yeşil Adalet ve Yeşil Diplomasi adında üç alt başlık bulunuyor. İklim ve ekoloji krizi çağımızın en kritik sorunlarından biri. Hiçbir sol mücadele de ekolojik mücadeleden ayrı var olamaz, ekolojik sorunlar da başka alanlardaki sorunlar çözülmeden tam anlamıyla çözülemez. Gezegenimizi yaşanılmaz hale getiren bu ekonomik düzen sebebiyle artık bu iki mücadele iç içe geçmiş haldedir. İVME Hareketi bundan dolayı bu konuya büyük önem veriyor.
Bir yandan tüm dünyada verilen bir mücadelenin paydaşlarıyız, bir yandan da Türkiye’nin mevcut krizine karşı yurttaşlar olarak ülkemizi daha iyi bir geleceğe taşımaya çabalıyoruz.
Birkaç ay önce ise ilk belgeselimizi yayınladık. “Türkiye’de Akademik Özgürlük ve Beyin Göçü” adlı belgeselimiz KHK’lar ile hukuksuzca işlerinden edilen Barış Akademisyenleri’nin hikayesi üzerinden Türkiye’de akademinin geçmişte ve bugün yaşadığı sorunları inceliyor. Tarih boyunca karşımıza çıkan ve bugün de çok ağır biçimde deneyimlediğimiz baskı ortamının üniversitelere etkisini ve tetiklediği beyin göçü dalgalarını detaylıca anlatıyor. Bunlar dışında birçok farklı konuda politikalar üretmeye devam ediyoruz.  Web sitemizde düzenli olarak farklı konularda yazılarımızı yayınlıyoruz. Değerli yabancı metinleri Türkçeye aktarmak için çeviriler de yapıyoruz. İVME Hareketi’nin gelecek için amaçları ve geleceğin Türkiye’si için vizyonu nedir? Dedikleri gibi, Roma bir günde inşa edilmedi. Kısa, orta ve uzun vadede hedefleri ayırmak ancak birbirleriyle uyumlu kalmasını sağlamamız gerekiyor. Fazla kısa vadeye odaklanırsak düzene eklemlenme, fazla uzun vadeye odaklanırsak da mevcut krizlere karşı insanların yaşamlarını iyileştirecek politikaları inşa edememe riski mevcut. Amacımız uzun vadede bu bütüncül siyasal hattı Türkiye’de de inşa edebilmek ancak bunu yaparken bir yandan da mevcut krizlere karşı bu hattı destekleyecek somut radikal politikalar üretmek. Bunu yaparken de hem dünyadaki hem Türkiye’deki tarihsel birikimi harmanlayarak yeni kamusal tartışmaların kapısını açmak istiyoruz. Hem dünyadaki tartışmaları buraya taşıyarak hem de kendi özgün metinlerimizle ve çalışmalarımızla bunu başarmanın peşindeyiz. Bir yandan tüm dünyada verilen bir mücadelenin paydaşlarıyız, bir yandan da Türkiye’nin mevcut krizine karşı yurttaşlar olarak ülkemizi daha iyi bir geleceğe taşımaya çabalıyoruz. Türkiye’de de bu anlayışı kendi tarihsel ve yerel dinamiklerimizle uyumlu bir şekilde gerçekleştirmek çok kritik. Buradaki toplumsal hikâyeyi kavrayabilen ve ona göre bir siyasal hat inşa edebilen bir yaklaşım geliştirmek şart. Kendi tarihimizde elde ettiğimiz değerli kazanımları sırtlanarak eşit yurttaşlığa dayalı demokratik ve toplumcu bir Türkiye Cumhuriyeti’nin inşası için mücadele ediyoruz. Bunun için mevcut tek adam rejiminin sonlanması gerekiyor, ancak bu yeterli değil. Türkiye’nin birçok derinde yatan sorunu çözmesi gerekiyor. Tam da bundan dolayı “Restorasyondan Ötesi: Geleceğin Türkiye’si İçin Yeni Bir Ekonomi Ve Kalkınma Modeli: Yeni Kamuculuk” gibi metinlerimizle Türkiye’deki mevcut düzenin basit bir onarımını değil radikal bir değişikliğini gerekli gören bir ekonomi ve kalkınma vizyonu sunuyoruz. Amacımız sadece iktidara muhalefet etmekle sınırlı değil. Mevcut siyasal kültürü de radikal biçimde dönüştürebilmek istiyoruz. Bundan dolayı mevcut muhalefet partilerine de bir baskı unsuru olma amacıyla faaliyetlerimizi yürütüyoruz. Yarın iktidar değişirse de yeni gelen iktidara karşı da politik değerlerimiz ve hedeflerimiz üzerinden bir baskı unsuru olma niteliğimizi devam ettireceğiz. Amacımız bu düzeni farklı bir yerden inşa edebilmek.