Döviz kurunun bugüne kadar baskı altında tutulabilmesi, izlenen stratejinin başarılı bir strateji olduğu anlamına gelmemeli. Aksine her geçen gün risklerin daha fazla biriktiği ve politika başarısızlığı olasılığına daha fazla yaklaştığımız anlamına geliyor. Türkiye ekonomisi uzunca bir süredir çalkantılı günler geçiriyor. İrrasyonel faiz politikasının ve liralaşma stratejisi adı altında atılan ne idiği belirsiz adımların, insanları her geçen gün Türk lirasından biraz daha uzaklaştırdığına şahit oluyoruz. İnsanlar kendilerini Türk lirasının değer kaybından koruyabilmek için döviz ve dövize endeksli varlıklara yöneliyor.[1] PİYASA KURU İLE RESMİ KUR ARASINDAKİ MAKAS AÇILIYOR Kur üzerinde baskı yaratan bu sürecin seçime kadar sürdürülebileceği konusunda şüpheler artıyor. Kapalıçarşı döviz kuru ile resmi kur arasındaki farkın %5’ler civarında seyretmesi, bu şüphelerin en önemli göstergesi. Kur üzerindeki baskının tek göstergesi tabii ki piyasa kuru ile resmi kur arasındaki farklılık değil. Bankalar üzerinde artan baskılar da son derece belirgin. BANKACILIK SEKTÖRÜ ÜZERİNDE YENİ BASKILAR MEVCUT Son dönemde kur korumalı mevduatın (KKM) hızla arttığını görmekteyiz. Son veriler itibariyle 100 milyar $’ın üzerinde bir döviz KKM’ye park etmiş durumda. Bu artışın arkasında halkın birden KKM’ye daha fazla ilgi gösterdiği yanılgısına düşmemek gerek. Bankalara, KKM’ye dönüşüm konusunda yapılan baskıların arttığı çok açık. Bu baskılar açık olarak dillendirilmese bile ikili görüşmelerde baskıları sıklıkla duyuyoruz. Son dönemde döviz opsiyonu işlemlerinde de ciddi artışlar var. Politika faizinin %8.5 olarak belirlendiği bir günde döviz cinsinden yıllık %10-12 faiz oranlı opsiyonlar havada uçuşuyor. Bu durum hükümetin seçime kadar döviz talebini frenlemek ve kuru tutabilmek için her türlü macerayı göze aldığına işaret ediyor. Strateji çok açık: Kazanırsam, olacaklar tamamen yazgı; kaybedersem, benden sonrası tufan. MEVCUT POLİTİKALAR KUR ÜZERİNDEKİ RİSKLERİ ARTIRDI Döviz kurunun bugüne kadar baskı altında tutulabilmesi, izlenen stratejinin başarılı bir strateji olduğu anlamına gelmemeli. Aksine her geçen gün risklerin daha fazla biriktiği ve politika başarısızlığı olasılığına daha fazla yaklaştığımız anlamına geliyor. Mevcut durumun uzun süre sürdürülemeyeceği aşikâr. Neredeyse aklıselim iktisatçıların tümünün seçim sonrasında -seçimi kim kazanırsa kazansın- keskin bir politika değişimi beklentisi içinde olması boşuna değil. SEÇİM SONRASINDA DÖVİZ KURU NASIL SEYREDECEK? Peki seçim sonrasında gerçekleştirilecek bir politika değişimi, ekonomide olası bir kur şokunun yaşanmasını engelleyebilir mi? Bu sorunun cevabını vermek ilk etapta zor. Bu zorluğun nedeni, cevabın sadece iktisat politikalarına değil; seçimin sonuçlarına da bağlı olmasıdır. Parlamentoda çoğunluğu hangi ittifakın elde edeceği, Cumhurbaşkanlığı seçimini hangi ittifakın kazanacağı, Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kalıp kalmayacağı gibi hususlar, verilecek cevap üzerinde son derece belirleyici. Bu nedenle alternatif senaryoların oluşturulması gerekiyor. Basında bir süredir alternatif senaryolar üzerine yazılar yazılıyor. Bu senaryolardan bazılarının ana varsayımı Cumhurbaşkanlığı seçimini Millet İttifakı’nın kazanacağı yönünde. Varsayım aynı olsa da kura ilişkin kura ilişkin beklentilerde farklılaşmalar olduğunu görmek mümkün.
Yazarların senaryoları farklı olsa da orta ve uzun vadede ekonominin toparlanmasının tek bir yolu var: Belirsizliklerin azaltılması. Bu ise ancak güvenilir politika ile mümkün. Dolayısıyla dönüp dolaşıp yine aynı yere geri geliyoruz: Ekonomi yönetiminin ana enstrümanı güvendir.
ENSAR YILMAZ EN BAZ SENARYODA KURUN YATAY SEYREDECEĞİNİ ÖNGÖRÜYOR Ensar Yılmaz seçim sonrasında rasyonel faiz politikasına dönüşle ve risk priminde yaşanacak azalışla birlikte kurda aşırı bir yükseliş veya düşüş beklemediğini belirtiyor (Seçimi Cumhur İttifakı adayının kazanması durumunda ise belirsizliklerin, iktisatçıların tahmin yeteneğini tamamen ortadan kaldıracağını da ifade ediyor).[2] SELVA DEMİRALP EN BAZ SENARYODA KURUN BİR MİKTAR YÜKSELECEĞİNİ ÖNGÖRÜYOR Selva Demiralp ise Yılmaz’dan farklı olarak seçimin hemen sonrasındaki günlerde kur üzerindeki örtülü müdahalelerin kalkması ile birlikte Türk lirasında bir değer kaybı olabileceğini belirtiyor. Yeni kadroların görevi devralıp para politikası kurgusunun bağımsız bir merkez bankasına devredildiği noktada ise kur üzerinde kontrol sağlanacağını ifade ediyor.[3] FATİH ÖZATAY EN BAZ SENARYODA REEL KURUN DEĞERLENECEĞİNİ ÖNGÖRÜYOR Fatih Özatay ise Yılmaz ve Demiralp’ten farklı bir resim çiziyor. Seçimi Millet İttifakı’nın kazanması sonrasında Türkiye’nin risk priminde belirgin bir düşüş yaşanabileceğini, ekonomiye duyulan güvenin artacağını ve döviz kurunda reel bir değerlenme yaşanabileceğini ifade ediyor.[4] Yukarıdaki ifadeleri yazarken Yılmaz, Demiralp ve Özatay’ın yazılarının kolunu kanadını kırdığımı belirtmeme sanırım gerek yok. Yazarların senaryoları farklı olsa da orta ve uzun vadede ekonominin toparlanmasının tek bir yolu var: Belirsizliklerin azaltılması. Bu ise ancak güvenilir politika ile mümkün. Dolayısıyla dönüp dolaşıp yine aynı yere geri geliyoruz: Ekonomi yönetiminin ana enstrümanı güvendir. --- [1] https://twitter.com/ali_hakan_kara/status/1651896354342354946 [2] https://www.politikyol.com/secim-sonrasi-iktisat-senaryolari/ [3] https://www.bbc.com/turkce/articles/cyrpl74jl2lo [4] https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/secim-sonrasi-doviz-kuru-hareketleri-uzerine/690216