Ana problem “Yüksek Enflasyon”’dur. Kronikleşmesi de an meselesidir. Ekonomi yönetimi TL’deki değer kaybının reddettiği problemden kaynaklandığının farkında değildir. İktidarın problemi çözmeyi çok da umursamadığı görülmektedir.
Son üç yıldır ha oldu ha olacak diye bekleyen, rüzgarın güz yapraklarını oradan oraya savurduğu gibi ekonomik sıkıntılarla bir uçtan bir uca savrulan, endişeleri her geçen gün daha da artan, çocuklarının, torunlarının geleceğinden endişe duyan vatandaşlar olduk.
Birlikte hatırlayalım, ne diyordu bugünkü Cumhurbaşkanı, “Siz bu kardeşinize yetkiyi verin faizle dövizle nasıl uğraşılır görün”. Atı alan Üsküdar’ı geçti diyerek yetkiyi aldı. Ama o günden beri ne faiz ne kur ne de başka bir gösterge gün yüzü göstermedi.
“En akıllı kişi neyi bilmediğini bilendir”
Bu güzel söz M.Ö. 470- M.Ö. 399 yılları arasında yaşamış ünlü Yunan filozof Sokrates’e aittir. Neyi bilmediğini bilen daha iyiye, yani bilgiye ulaşabilmek için sorgular, etrafına danışır, sorular sorar ve sorgular. Maalesef ki sayın cumhurbaşkanı 15 Kasım 2021 tarihinde yaptığı bir konuşmada “Ekonominin kitabını 19 yıldır biz yazdık yazmaya da devam ediyoruz” diyerek ekonomiyi en iyi kendisinin bildiğini söylemiş ve 2018 yılından beri süregelen hatalara yeni hatalar ekleyerek tüm dengelerin alt üst edildiği yeni bir döneme Türkiye’yi sürüklemiştir.
Ekonomi ve finans, insan faktörüne dayalı olarak davranışsal bilimlere girse de sonuçlarının daima rakamsal olması dolayısı ile subjektif yoruma hiç bir mahal bırakmayacak kadar nettir. Bir ülke ekonomisinde genel resim büyüme rakamları ile ölçülür ama büyümeye götüren süreç, büyüme sonunda kimin ne kadar pay aldığı gibi detaylar büyümeden daha da önemlidir. Çünkü büyümenin refah yaratıp yaratmadığı bu süreçlere bağlıdır.
Büyümek ve üretmek için de yatırım yapmak gereklidir.
Şöyle düşünün, bir iş kurmak istiyorsunuz. Bunun için bir sermayeye ihtiyaç duyacaksınız. Bu sermayeyi bulabilmeniz için önünüzde iki alternatif olur.
- Çalışırsınız kazanırsınız ve harcamalarınızı kısar belirli bir birikim yapar tasarruf edersiniz
- Borç alır ve almış olduğunuz borçla yatırım yaparak işinizi kurarsınız
- alternatifi gerçekleştirebilmeniz için kredibilitenizin, yani güvenilirliğinizin olması gerektir.
Türkiye üretimini artırmak için yapacağı yatırımları gerekli yurtiçi tasarrufla maalesef yapamamaktadır. Aslında tasarruf vardır ama bu tasarruflar güven problemleri nedeniyle yurtiçinde değildir. O nedenle yatırımlarla tasarruf arasında ortaya çıkan açığı kapatmak, yani fonlamak, kısaca borç almak gereklidir. Ortaya çıkan açığa “Cari Açık” ve bu açığı kapatmak için bulunan fonlamaya da “Sermaye Akımı” denir. Kısaca süreç içerisinde yurtiçinden bulamadığınız tasarrufu yurtdışından bulmak durumunda kalırsınız. Buna da dış kaynak denir.
Yapacağınız yatırımın geri dönüşlerinin, size nakit akımı sağlaması için belirli bir süreye ihtiyaç vardır. Bir yandan işletmenizin giderlerini karşılamak, diğer yandan üretecekleriniz için hammadde sağlamak üzere harcama yapmanız gerekir. Borcunuzu geriye öderken nefes alabilmek ve nakit akımlarınızı rahatlatabilmeniz için de uzun vadeli bir borç almanız gerekir.
Uzun vadeli kaynağın bulunabilmesi ve bu kaynağın yaptığınız yatırımın getirisini karşılayabilmesi hatta karlılığı sağlamak için düşük maliyetli olabilmesi kredibilitenize bağlıdır. Kredibilitenin kelime olarak tanımı inanılma kapasitesi veya durumudur. Kısaca güven olarak da tanımlanabilir. Size borç verenlerin bu borcu ödeme konusunda size olan güvenlerini, sizin de bu borcu ödeme kapasitenizi gösterir.
Finans piyasalarında 1970’li yıllardan itibaren ortaya çıkan gelişim her türlü riski tüm şeffaflığı ile ölçmeye ve fiyatlamaya olanak sağlamaya başlamıştır. Buna bağlı olarak da Türkiye’nin kredibilitesinin farklı vadeler itibarı ile rakamsal olarak ölçülmesi de mümkündür. Finans piyasaları dilinde CDS (Credit Default Swap) bizde Türkçe olarak bilinen haliyle Kredi Temerrüt Swapı, kredi riskini gösteren en likit ve kabul görmüş enstrümandır.
Yıllar itibarı ile Türkiye’nin uyguladığı tüm hükümet politikalarının CDS seviyesi üzerindeki etkileri gün gün incelenebilir.
Grafik1
Grafik1’de görüldüğü gibi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçtiğimiz 2018 Haziran ayına kadar ortalama risk primimiz 208.88 Baz Puanken 2018 Haziran sonrası ortaya çıkan hızlı bozulma ile ortalama risk primimiz iki kat artmış ve bu artış son dönemlerde neredeyse 3 katına ulaşmıştır. Türkiye, adına politika bile denemeyecek Para ve Maliye politikalarının ve keyfi yaklaşımların sonucu risk priminde bir rejim değişikliğine uğramış ve bambaşka bir kategoriye geçmiştir.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçtiğimiz 2018 Haziran ayına kadar ortalama risk primimiz 208.88 baz puanken sonrasında ortaya çıkan hızlı bozulmayla ortalama iki kat artmış ve bu artış son dönemlerde neredeyse 3 katına ulaşmıştır.
Bu risk priminin bugün vadelere göre geldiği seviyeler de oldukça dikkat çekicidir (Tablo1).
Tablo1
CDS’in rakamsal olarak gösterdiği seviyenin anlamı ülkenin almış olduğu borcu geri ödeyememe olasılığıdır. Örneğin 5 yıllık CDS’in gösterdiği 825 Baz Puan, Türkiye’nin önümüzdeki 5 yıl içinde borcunu %45+ olasılıkla ödeyemeyebileceğini işaret eder.
Böyle bir durumda size borç verenler ne yapar? Burada da iki yol vardır.
1- Limitleriniz kapanır borç alamazsınız.
2- Size borç verebilecek kitle iyice küçülür ve sizden çok daha yüksek bir faiz talep edenlerle baş başa kalırsınız.
Grafik1’de görülen gelişmeler Türkiye’nin yabancı kaynaklardan borçlanma maliyetlerini de aynı paralellikte artırmış ve 5 ve 10 yıllık vadelerde ABD Doları bazında Grafik -2’de görülebileceği gibi %10.5 seviyelerine getirmiştir.
Grafik2
Tüm bu gelişmelerin işaret ettiği nokta kaynak bulmada artık sıkıntı çekeceksiniz ve çok yüksek bedel ödeyeceksinizdir.
Bir ülkenin ekonomik kurumlarını yöneten kişilerin, bulundukları konum itibarı ile liyakatli insanlardan oluşması bu insanların donanım ve işlerinde ehliyet sahibi olmalarından geçer. Çağdaşlık ve güncelliğin günümüz dünyası gerçeğinde olmazsa olmaz koşul olduğu akılda tutulduğunda “Neyi bilmediğini bilen kişilere” hiç olmadığı kadar ihtiyaç duyduğumuz şüphe götürmez bir gerçektir.
“Sadece bir iyi vardır, bilgi ve sadece bir kötü vardır, cehalet... Cahil İnsan kendinin bile düşmanıdır; başkasına dost olması nasıl beklenir.” Sokrates M.Ö.470 – M.Ö. 399
Çok basit anlamda insan aklının alabileceği gerçek, olgu ve ilkelerin tümüne verilen ada bilgi denir. Hayatın ve aynı zamanda insanlığın devamlılığını sağlamak için bilgi en önemli unsurlar içerisinde yer almaktadır. Aynı zamanda insanoğlunun sorumluluğu olduğunu da dile getirmek mümkündür. Bu sorumluluk özellikle yaşamın ve canlılığın tamamını devam edebilmesini sağlamak amaçlı, bu bilgileri elde etmek ve doğru şekilde kullanmaktır.
Enflasyona faizin neden olduğu söylemi ile çıkılan yol, bilgiden milyarlarca ışık yılı uzakta söylenmiş bir teorem olarak gündeme geldiğinden beri ekonomide problemler kartopu büyüyerek artmıştır.
Ekonomi ve finansal istikrar anlamında ise bilgi toplumların yüzyıllardır ekonomik ve finansal olarak yaşadıkları tecrübe ve deneyimleri bilime ve teoriye dökülerek günümüz pratiklerinde kullanılmasıdır. Yaşanan krizler, çözümleri, bunlardan çıkartılan dersler, ekonomik aktörler, bu aktörlerin oynadıkları roller, arz ve talep koşulları, dış ticaret, ticaretin doğurduğu sonuçlar gibi bir çok faktör ve parametre sonucu oldukça önemli bir literatür ve bilgi birikimi ortaya çıkmıştır. Türkiye’nin yakın tarihinde yaşadığımız ekonomik ve finansal krizler tam yanı başımızda dururken ve çözümleri belliyken bilgi ve bilimle hareket etmemenin altında ne olduğu konusu büyük bir bilinmezdir.
Enflasyona faizin neden olduğu söylemi ile çıkılan yol, bilgiden milyarlarca ışık yılı uzakta söylenmiş bir teorem olarak gündeme geldiğinden beri ekonomide problemler kartopu büyüyerek artmıştır. Bu söylemle yola çıkan ve bu söylem etrafında toplanarak asıl soruna odaklanmayanların kendileri ile bile dost olmasının mümkün olmayacağı 2500 yıl önce Sokrates tarafından dile getirilmiştir.
ÇÖZÜM NEDİR?
Çözüm problemin teşhisini doğru olarak koymaktan geçer. Türkiye’nin yaşadığı ana problem “Yüksek Enflasyon”’dur. Kronik hale gelmesi de an meselesidir. Enflasyonun düşürülmesi için uygulanacaklar, iktisat literatüründe en ince detayına kadar yazılmış, çizilmiştir.
Gerçek problemi reddeden ekonomi yönetimi, TL’nin değer kaybının, reddettikleri problemden kaynaklandığının farkında da değildir. Bu da iktidarı, çözümün daha büyük problemler ortaya çıkaracak Kur Korumalı Mevduat, henüz ne olduğu tam anlaşılamayan, vadesi dahi bilinmeyen Gelire Endeksli Bono gibi finansal enstrümanlara yönlendirmekte ve çözümün bu enstrümanlar vasıtasıyla olabileceği illüzyonuna sevk etmektedir.
Yaşanan tüm bu gelişmeler iktidarın ekonomide problemleri çözmeyi çok da umursamadığı izlenimini vermektedir. Yoksulluğun arttığı, gençlerin gelecekten kaygı duyduğu, gelir dağılımının son derce bozulduğu bir ekonomide bu kadar umursamaz davranmak ve çözüme odaklanmadan palyatif tedbirlerle günü kurtarmaya çalışmak olsa olsa kendi iktidarını kurtarmak için olabilir.