Duyarlılığın sorumluluğu
Politikyol
Nezih bir iletişim biçiminin, görgüsüz insanların birçoğunda görgüsüzlüklerini daha da artırabilecekleri bir cüret olarak iş gördüğü doğrudur. Ki günümüz Türkiye’sinde yaşanan durum büyük ölçüde bundan ibarettir.
Bir konuya duyarlılıkla yaklaşmak demek, tahminlerimizi hakikat yerine ikame etmeden konu hakkında düşünebilmek ve eyleyebilmek demektir. Duyarlı bir yaklaşım, çoklukla zannedildiği gibi içinde sadece etik bir kaygı taşımaz, çok daha fazlası vardır onda; mantıksal, estetik, epistemolojik, ontolojik ve stratejik kaygılar vb... Bu yüzdendir ki, filozoflar tahminlerini hakikat statüsünde kullanıma sokmamaya çok önem gösterir. Ve bu yüzden duyarlılık demek, felsefi bir yaşam görgüsü demektir.
Bir filozofu herhangi bir entelektüelden ayıran en başat kriterlerden biri de budur: herhangi bir entelektüel, kendi tahminlerinin hakikat olduğunu zannederek birçok konu hakkında argüman zincirinden yoksun –hatta bazen hiçbir argüman zinciri barındırmayan– düşüncelerini pek mühim bir esasın dile getirilmesiymiş gibi hareket edebilir. Ki çok abes bir durumdur bu. Çünkü şu ya da bu şekilde, az ya da çok belirli entelektüel temas alanı içinde bulunan insanların, kişisel tahminlerini, sanılarını, duygulanışlarını hakikat yerine ikame etmesinin sonuçları hoş karşılanmayan basit bir düşünsel durum olmaktan çok daha ötelere gidebilir çoğu zaman. Çünkü gündelik yaşamlarımız içinde yer alan farklı iletişim konumlarımız, bizi kendimizden çok daha fazlasından sorumlu kılar. Bu sebepten hangi konuda, kiminle, hangi konumda, kimi, kimleri, neyi ve neleri temsil ettiğimizi bilerek iletişim kurmak çok önemli bir yaşam görgüsüdür. Sözgelimi bir kurum adına konuşmakla, bir kişi olarak kendi adımıza konuşmak arasındaki fark, iki galaksi arasındaki uzaklıktan çok daha fazlasına işaret eder.
Çok önemli olan bu iletişim esasları, uzun süredir görgü katliamının yaşandığı ülkemizde, süratle unutuluyor. 2000’li yılların başından itibaren, öncelikle kitle iletişim araçlarında başlayan özensiz iletişim biçimleri –sözgelimi televizyon programlarındaki konuklara hitap ederken “siz” yerine “sen” denmeye başlanması gibi–, sonrasında sosyal medya olgusunun ortaya çıkması ve süratle yaygınlaşmasıyla birlikte çok daha vahim bir noktaya evrildi: kaba saba olmayı bir kenara bırakın, apaçık sinkaflı küfürlerin bile iletişim dili olarak çoğunluk tarafından çok doğal karşılanmaya başlandığı bir dünya kuruldu klavye başlarında artık.
Hal böyle olunca, içinde yaşadığımız günlerde zaten en basit gündelik iletişim rutinlerimiz içinde kadim bir şekilde bulunan gerontokrat, cinsiyetçi, türcü dil kullanımları görgüsüzlük olmaktan çıkıp, neredeyse bir görgü biçimi olarak kabul edilmeye başlandı. Sözgelimi iş ilişkilerinde –yani yaşamlarımız içinde en çok bulunduğumuz resmi ortamlarda– “… hanım” ve “… bey” gibi hitapların yerini “… abla”, “… abi” gibi gerontokrat iletişim kodları almış durumda –üstelik en nezih iş ortamları olarak bilinen akademik ortamlarda bile bu dil bir marifetmiş, bir samimiyet göstergesiymiş gibi kullanılıyor. Çok saygın sunucular Youtube dünyasının televizyon gibi olmadığı varsayımından hareketle küfürleri kamera önünde çekincesizce dile getirebiliyorlar.
Burada politik dünyadaki kaba saba, erkek dilinden hiç söz etmiyorum –bu rezalet çok açık zaten. Çok daha büyük bir rezaletten söz ediyorum ama çünkü entelektüel bilgi, birikim ve duyarlılıklarıyla gerçekten de hak ettikleri bir saygınlıkları olan insanların, dahası bizzat çeşitli ayrımcılık biçimlerine ve bu ayrımcılıkların yol açtığı iletişim türlerine karşı mücadele eden insanların, bizzat mücadele ettikleri dünyanın dilini kullanmasından söz ediyorum burada.
Nezih bir iletişim biçiminin, görgüsüz insanların birçoğunda görgüsüzlüklerini daha da artırabilecekleri bir cüret olarak iş gördüğü doğrudur. Ki günümüz Türkiye’sinde yaşanan durum büyük ölçüde bundan ibarettir. Fakat bu yeni bir şey değildir, esasen kirli çıkar ilişkileri içinde bulunan insanların kadim zamanlardan beri kullandığı en basit stratejidir bu: nezahet esasları içinde yaşamlarını sürdüren insanları, bizzat nezahetlerinden hareketle kaba saba bir dünyanın içine çekme stratejisi. İşte, günümüzün kirli insanlarına sürekli olarak kazandıran strateji –hiç de yeni değil ama!
Şunu açıkça belirtmek gerekiyor, Türkiye’nin entelektüel çapı, entelektüel duyarlılığı bu değildir, şayet böyleyse bile, bu, olmamalıdır. Zannedildiği gibi bu çok basit strateji karşısında sürekli olarak kaybetmeye mahkûm birer ahmak değildir nezih insanlar. Ve hayır, bir şeyleri değiştirebilmek için yapılan mücadelelerde, bir kesimin sıklıkla dile getirdiği gibi, her yol asla mubah değildir. Her mücadelenin bir grameri, bir üslubu, bir nezaheti, bir stratejisi vardır. Ve zannedildiği gibi, hayat bir test sınavı değildir asla; test sınavlarındaki gibi üç dört yanlış bir araya geldiğinde bir doğruyu götürmez hayatta –dahası milyonlarca yanlış bile bir doğruyu götüremez!
Yorumlar
Popüler Haberler
İstanbul'da üç eğlence merkezi kalıcı olarak kapandı
Milli Piyango sonuçları açıklandı
'Sarallar' operasyonu: Nadir Metal'in CEO'su Burak Yakın ile 'ünlülerin kebapçısı' Fikret Aydoğdu tutuklandı
TELE1, sunucusunun 'Ferdi Tayfur çıkışı' için özür diledi
Ferdi Tayfur hayatını kaybetti
Kabine kulisi: 'Yeri sağlam' görülen ve 'gidici' gözüyle bakılan isimler