Dünya Eşitsizlik Raporu’na göre son 15 yılda Türkiye’de eşitsizlik giderek arttı. Eşitsizlik kaçınılmaz bir sonuç değil politik bir tercih. Teşhis hatalı olunca uygulanan tedavi de başarısız oluyor… Ülke ekonomisinin çok sorunu var. Cari açık ve bütçe açığı gibi çözülmesi zor iki problemimiz çözüm bekliyor. Bugün için acil serviste acı içinde yatan hastanın ayağa kaldırılması ilk yapılması gereken şey.  Tedavi için Amerika ve İngiltere’den doktor çağırdık. Reçeteyi yazmaya başladılar. Bazı ilaçlar önerdiler. Ancak bizimle koydukları teşhisi ve nasıl bir tedavi süreci izleyeceklerini paylaşmadılar. Merak içindeyiz... Her şey aslında Eylül 2021’de başladı. Eylül 2021’de aylık enflasyon oranı yüzde 1.25, yıllık enflasyon oranı ise yüzde 19,58’di. Merkez Bankası’nın politika faizi de yüzde 19’du. Bütün dünyada enflasyonun ateşi çıkmaya başlamış ve başta ABD olmak üzere birçok ülke tedavi için faiz ilacını yavaş ve temkinli bir şekilde ekonomilerine zerk etmeyi konuşmaya başlamışlardı. Ancak başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere, o zaman ekonomi yönetiminde yer alan ekip alternatif tedaviye inanıyorlardı belki de hâlâ inanıyorlar… Sonuç olarak faizi düşürürsek ekonominin ateşi yükselir ama terler ve iyileşir dediler. Bugün hasta yaşıyor ama yüksek enflasyon yanında bütçe ve cari açık gibi daha karışık bir durumla karşı karşıya kaldık.  Acilen döviz bulunamazsa ödemeler dengesi krizi bile yaşanabilir. Hasta havale geçirmesin diye sürekli Merkez Bankası rezervleri serum olarak damardan verildi ama stoklar da eridi. Ödemeler dengesi krizi, bir ülkenin dış ticaret ve ödemeler dengesindeki ciddi bozulmanın sonucunda ortaya çıkan bir durum. Sattığınız aldığınızı karşılamıyor. Hizmetler sektörü de bu açığı kapatacak dövizi üretemiyor. O zaman yabancı yatırıma ya da dış borca ihtiyacınız var demektir. Genellikle bir ülkenin döviz rezervlerinin hızla azaldığı veya tükenmek üzere olduğu durumlarda meydana gelir. Bu krizler, ülkenin uluslararası ekonomik ilişkilerinde sorunlar yaşadığını ve dış borçlarını ödeyememe riskiyle karşı karşıya olduğunu gösterir. Ödemeler dengesi krizinin sonuçları ciddi olabilir ve bir ülkenin ekonomisine olumsuz etkileri olur. İşte bazı olası sonuçlar: 1-Devalüasyon ve Enflasyon: Bir ülkenin döviz rezervlerinin azaldığı bir durumda, para birimi değer kaybeder. Bu durumda ülke, para birimi değerini korumak için devalüasyon yapabilir. Nitekim 28 Mayıs’tan bu yana Türk Lirası, Euro ve ABD doları karşısında yüzde 30 değer kaybetti. Ulusal paranın değer kaybı ihracatı teşvik edebilirken, ithalatı pahalı hâle getirir ve döviz kurunda yükselmenin yarattığı maliyet baskısı yüzünden enflasyonu artırır. 2-Yüksek Faiz Oranları: Ödemeler dengesi krizi, bir ülkede finansal piyasalarda belirsizlik yaratır ve yatırımcının güveni azalır. Bu da ülkenin para birimine olan talebi azaltır, döngüyü tersine çevirmek için faiz oranlarını yükseltmek zorunda kalırsınız. Yüksek faiz oranları, yatırımları azaltır, ekonomik büyümeyi engeller ve işsizlik oranlarını artırır. 3-Mal ve Hizmet Kıtlığı: Ödemeler dengesi krizi, döviz sıkıntısı nedeniyle ithalatı kısıtlamak zorunda kalan bir ülkede mal ve hizmet kıtlığına yol açabilir. Bu durum fiyat artışlarına neden olur. 4-Dış Borç Sorunları: Ödemeler dengesi krizi genellikle bir ülkenin dış borç ödemelerini karşılamakta zorlandığı bir dönemde ortaya çıkar. Bu da ülkenin kredi notunu düşürür, borçlanma maliyetlerini artırır ve yeni kredi kaynaklarının bulunmasını zorlaştırır. 5-Ekonomik Durgunluk: Ödemeler dengesi krizleri genellikle ekonomik durgunluğa yol açar. İthalatın azalması, Türkiye gibi enerjide ve ara malında dışarıya bağlı bir ülkede üretimin düşmesine ve işsizliğe neden olur.
2021’de 1,16 trilyon TL toplam vergi gelirinin yüzde 65’ini, 2022’de yüzde 63’ünü dolaylı vergi olarak harcamalarımız üzerinden ödemişiz.  2023’de bu oran daha da yükselebilir. Enflasyonun yüksek olduğu dönemlerde devlet vergi hedeflerinin hep üstünde vergi geliri elde etmiş.
Ödemeler dengesi krizlerinin etkileri ülkeye ve krizin şiddetine bağlı olarak değişebilir. Bu tür krizlerle mücadele etmek için genellikle acil ekonomik önlemler, mali destek ve yapısal reformlar gerekli olur. Uluslararası finansal kuruluşlar ve diğer ülkelerin yardımı da bu tür krizlerin etkilerini hafifletebilir. 16 Haziran’da swaplar hariç net rezervler 60,5 milyara dolara düştü ve yıllık cari açığımız yaklaşık 60 milyar dolar. İyi olan taraf, Kasım ayına kadar yüksek bir dış borç ödemesi yok ve turizm sezonunu yaşıyoruz. Ancak yeni kaynak girişi olmazsa ekonomimiz Kasım’dan sonra yukarıda saydığımız bir kısmını yaşadığımız sıkıntıları şiddetli olarak yaşamaya başlar. Bundan dolayı acilen dış kaynak bulmaya ihtiyaç var. Bütçe açığını konuşmaya yer kalmadı, başka bir yazıda daha ayrıntılı konuşuruz. Bugün burada söyleyebileceğim “Açığı Vatandaş Kapatacak”. Ek bütçeyle birlikte bu sene beklenen vergi geliri 4,35 trilyon TL. Bunun yüzde 65’ini dolaylı vergi olarak ödeyeceğiz.  2021’de 1,16 trilyon TL toplam vergi gelirinin yüzde 65’ini, 2022’de yüzde 63’ünü dolaylı vergi olarak harcamalarımız üzerinden ödemişiz.  2023’de bu oran daha da yükselebilir. Enflasyonun yüksek olduğu dönemlerde devlet vergi hedeflerinin hep üstünde vergi geliri elde etmiş. Enflasyon en adaletsiz vergi. Dolaylı vergilerin sistemimizdeki ağırlığı, vergi adaletini olumsuz etkiliyor ve gelir dağılımında eşitsizlikleri artırıyor. Düşük gelirli bireyler, gelirlerinin büyük bir kısmını tüketim harcamalarına ayırdıklarından, dolaylı vergilerin yüksek olması onları daha fazla etkiler. Gelir düzeyi düşük olan kişiler, daha yüksek bir oranda gelirlerini vergi olarak öderken, yüksek gelirli bireylerin vergi yükü orantısız bir şekilde azalmış olur. Bu da gelir dağılımında adaletsizliği artırıyor. Problemler çözülürken de fatura nedense zenginlere değil yoksul halk yığınlarına çıkarılıyor. Refah toplumu olabilmek ve yaratılan pastayı daha adil olarak paylaşabilmek için çok yolumuz var. Dünya Eşitsizlik Raporuna göre son 15 yılda Türkiye’de eşitsizlik giderek arttı. Eşitsizlik kaçınılmaz bir sonuç değil politik bir tercih. Teşhis hatalı olunca uygulanan tedavi de başarısız oluyor…