Dünyada ve özellikle Avrupa’da siyaset, ekonomi ve hukuk, teknolojik ve sosyal pek çok değişime uyum sürecindeyken Türkiye 2023 yılında küresel rekabete nasıl hazırlanmalı? Bahadır Kaleağası, seçimler sonrası dönemde Türkiye’nin uluslararası ilişkileri ve AB politikası için strateji ve eylem önceliklerini değerlendirdi.
Dünya Değişiyor.
Avrupa Birliği değişiyor.
Türkiye vatandaş, demokrasi değerleri, kalkınma hedefleri ve milli menfaat odaklı bir dış politika ile ilerlemeli; küresel rekabet ortamında yükselmeli.
Seçimler sonrasında AB’nin ve genel olarak Batı dünyasının Türkiye politikalarında millî çıkarlarımız açısından müzakere tutumumuz ile çelişen gecikmeler, sapmalar ve farklı yönelimler olası.
Olumsuz bir ekonomi ve dış politika etkileşimi riski var. Bunu disiplinli, dikkatli, çok boyutlu bir diplomatik akıl, yetenek ve takım oyunu ile aşmak mümkün.
Dış ticaret açığı 100 milyar, cari açık 55 milyar dolar seviyelerinde seyir hâlinde. Borçlanarak idare edilen rezervler dış politika için de pranga. Ayrıca, önümüzdeki dönemde uluslararası ekonomiyi etkileyecek iklim, güvenlik, göç, teknoloji, finans, enerji gibi alanlardaki olası gelişmeler aynı zamanda birer dış politika denklemi ögeleri. Bu çerçevede diplomasimizi etkileyecek, aynı zamanda başarılı bir hükümet ve diplomasi ile aşılacak bir çok ekonomik etken söz konusu:
- Türkiye’nin makro-ekonomik istikrar sorunları ve uluslararası finansman.
- Eğitim, yargı, vergi, iş piyasası, tarım, yeşil dönüşüm, dijital ekonomi, hızla etkisi artan yapay zekâ çağına uyum ve doğal afetlere karşı düzenlemeler gibi alanlarda yapısal reformlar için kaynak ihtiyacı.
- Ödemeler dengesi ve kalkınma politikaları açılarından doğrudan yabancı yatırımların önemi.
Bu yönde, genelde dış politika ve özelde AB ile ilişkilerde ayrıntılı bilgi ve eylem kabiliyetine dayalı hareket eksenleri öncelik kazanacak.
I.YÖNETİŞİM
Güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş etkin bir demokrasi, yetkin bir ekonomi yönetimi ve etkili bir diplomasi için çok önemli. Seçimler sonucunda oluşacak siyasi tablo nasıl olursa olsun, kapsamlı bir anayasal reform şart. Seçimler sonrası dönemde ilk aşamada ise, Cumhurbaşkanı’na bağlı bir hükümet sistemi devam edecek.
Bu dönemde daha kolektif bir yaklaşımla parlamenter sisteme uygun bir şekilde, Meclis’e karşı sorumluluk, hesap verebilirlik ve güven ilişkisi tesis edilebilir. Hükûmet yasal zorunluluk olmasa da meclisten filli güvenoyu alabilir. Komitelerle ve genel oturumlarda düzenli bilgi akışı ve görüş alışverişi sıklaşabilir.
Diğer taraftan, Cumhurbaşkanı’nın Cumhurbaşkanı Yardımcılarına vereceği politika eşgüdüm sorumlulukları ve bakanların görevlerini bir Cumhurbaşkanı hükümetinin vizyon, program ve eylem bütünlüğü içinde yürütmeleri başarılı bir reform dönemi için elzem. ABD başkanlık veya Fransa parlamenter başkanlık sistemlerindeki deneyimleri artı ve eksileri ile dikkate almak da faydalı olur.
Yine bu çerçevede uluslararası ilişkiler açısından Cumhurbaşkanı’nın lider rolü,
dış işleri, ekonomi, Avrupa Birliği, dış ticaret, savunma, kültür, turizm, enerji ve iklim diplomasilerinin disiplinli ve yaratıcı bir yaklaşımla eşgüdümü ile desteklenmeli. İlgili bakanlıklarda liyakat, yetenek, teknoloji ve 21. yüzyıla uygun yönetim temelli kurumsal reformlar da bu anlayışla kurgulanmalı.
AB sürecinde ilerlerken, tüm dünyaya açık bir Türkiye her yönde değer kazanır, küresel rekabette yükselir. Tarihin akışında iyi sınanmış olan bu gerçekten hareketle demokrasi, ekonomi ve diplomasi bütünlüğü bir kere daha özenle pekiştirilmesi gereken bir alan olarak beliriyor.
II.JEOSTRATEJİK YAKLAŞIM
Bu yaklaşımın özet tanımı: stratejik berraklık, çeşitli siyasal ve teknik dosyaların yönetimi ve ilişkilerde diplomasi, jeopolitik, finans, teknoloji, enerji ve sosyal kalkınma hedefleri ve içeriğinin bütünlüğü. Bu çerçevede hızla yükselen bir yenilik alanı da “
diplomasi ve yapay zekâ” konusudur; ivedilikle Türk diplomasinin uyum sağlaması, öncü olması faydalı olur. Ayrıca her yıl Türk diplomasinin topluma çevresel, sosyal ve kurumsal yönetişim (ESG) raporu sunması değerli olacaktır.
Jeostratejik çerçeve ile öncelikli milli menfaat dosyalarımız arasında sinerjiyi seçimler sonrasında hızla devreye sokmak önemli. Kıbrıs, Kafkasya, Suriye, terörle mücadele, finans, enerji tedariki, göç dalgaları, iklim değişikliği ve AB süreci gibi her uluslararası alanda müzakere gücümüz ile demokratik ve ekonomik saygınlığımız arasında doğrudan bağ var.
Bu yönde ilerlerken, ülkemizin jeostratejik konumunu iyi tanımlamak ve bu tanımlamanın gereğini yapmak ilk adım olabilir. Bu tanımlamanın yalın bir ifadesi “
Avrupa’nın Avrasya açılım merkezi olarak Dünyada yükselen bir Türkiye” olabilir. AB sürecinde ilerlerken, tüm dünyaya açık bir Türkiye her yönde değer kazanır, küresel rekabette yükselir. Tarihin akışında iyi sınanmış olan bu gerçekten hareketle demokrasi, ekonomi ve diplomasi bütünlüğü bir kere daha özenle pekiştirilmesi gereken bir alan olarak beliriyor.
AB ile ilişkiler ve müzakereler çok boyutlu ve derin bilgi, deneyim ve yönetim alanı. Başta Berlin ve Paris ve de Brüksel’de şekillenen AB federal siyaseti olmak üzere tüm üye ülkelerdeki farklı siyaset katmanlarını ve ekonomik etkenleri dikkate almak da yararlı olur.
III. AB İÇİ DENGELER
AB ile ilişkiler ve müzakereler çok boyutlu ve derin bilgi, deneyim ve yönetim alanı. Başta Berlin ve Paris ve de Brüksel’de şekillenen AB federal siyaseti olmak üzere tüm üye ülkelerdeki farklı siyaset katmanları ve ekonomik etkenlerini dikkate almak da yararlı olur. İnce ayarlı diplomatik strateji, söylem ve eylemin algoritmasında bir çok etken var:
-
- AB ülkeleri hükümetlerinin iç meseleleri, seçim dinamikleri, zafiyetleri ve öncelikleri
- Washington DC, Tokyo, Pekin, Delhi, Riyad, Tahran ve Moskova ile AB başkentleri arasındaki ilişkilerin karmaşık eğilimleri
- Birleşmiş Milletler, G20, COP, OECD, Avrupa Konseyi gibi tüm uluslararası platformlarda AB ülkeleri politikalarının stratejik analiz ve diplomatik söylemde değerlendirilmesi
- İç ekonomik durumlar (çok önemli)
- Türkiye ile ticaret, yatırım, turizm ve güvenlik konuları
- Avrupa düzeyinde siyasal ailelere göre dengeler: merkez sağ, sol, liberal, yeşil, aşırı sağ…
- Avrupa iş dünyası (BusinessEurope, SME-United, Eurochambres, ERT), Türkiye’de yatırımı veya etkinliği olan şirketler, finans dünyası, start-up ekosistemi…
- Uluslararası ve bölgesel finansal kuruluşlar (Dünya Bankası, IMF, IFC, EBRD, EIB, AIIB, İpek Yolu Fonu…)
- Sendikalar (ETUC);
- Sivil toplum kuruluşları ve düşünce kuruluşları
- Bilim, sanat ve spor dünyası, kanaat önderleri, sosyal medya etki kişileri
- Medya
IV.AVRUPA GÜNDEMİ ÖNCELİKLERİ
Avrupa pandemi krizinden finans, ticaret, sağlık, dijital dönüşüm, siber güvenlik, yapay zekâ ve iklim değişikliği politikalarını güçlendirerek çıktı. Rusya ve enerji krizinde de AB ortak bir dış politika geliştirmeyi başardı.
Diğer taraftan Avrupa Birliği çok önemli sorunları aşmak zorunda. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrası tetiklenen enerji krizini yönetirken, yeni enerji tedarik kaynaklarını çoğaltmaya ve temiz enerji teknolojilerini geliştirmeye çalışıyor. Enflasyon yüzde 10 altına indi fakat henüz kontrol altında değil. Göçmen politikaları, terörizmle mücadele, seyahat vizesi ve bir çok dış politika dosyasında siyaset tutarlılığı çok zayıf. En önemlisi, AB ve genelde Batı demokrasileri 21. yüzyılda çetin bir sınavdan geçiyor. Aşırı popülist akımlar, dezenformasyon ve gelir dağılım bozukluğu gibi çok önemli zafiyet alanları söz konusu.
İşte bu nedenler de Türkiye’nin 2023 yılındaki çetin demokrasi sınavından başarı ile çıkmamız çok önemli. Tüm dünyaya örnek olacak yeni, yaratıcı bir anayasal düzen ve kalkınma dinamiği çok önemli.
Türkiye’nin geleceği sadece ülkemizi değil tüm demokrasilerin evrimini, Dünya siyaset tarihini doğrudan etkileyecek; aynen tam 100 yıl önce 1923’te olduğu gibi.
V.KÜRESEL ÇERÇEVE
Dünya hızla değişiyor. Bu yüzyılın en önemli bahislerinden biri ABD ve Çin arasındaki rekabet. Bu rekabetin odağında dünya finansal sistemi, ticaret ve teknoloji var. Kuantum bilgisayarı mega-devrimi, yeşil enerji teknolojileri, hipersonik ve siber silahlar ve de farklı iki toplumsal yaşam vizyonu var. AB ise Japonya ve Güney Kore’den Latin Amerika’ya dünyada diğer ülkelerle en çok ve derin ekonomik anlaşmalara sahip ekonomik güç Avrupa Birliği.
Ayrıca Amerika Birleşik Devletleri ile kurduğu Ticaret ve Teknoloji Konseyi ile Transatlantik boyutta bir ekonomik alan için ilerleme kat ediliyor. Dünyanın en kalabalık ülkeleri Hindistan ve Çin ile de yoğun ekonomik ilişkileri var. AB 21. yüzyılda uluslararası ekonomide bir standartlar gücü merkezi olarak etkili olmaya devam ediyor. Rusya ise, Ukrayna’nın kabul edilemeyecek işgalinin ötesinde Türkiye için her anlamda çok önemli bir partner olmaya devam edecek. Türkiye’nin dış politika ve AB ile ilişkiler denkleminde küresel gelişmeleri dikkatle, sinerji içinde bir diplomatik müzakere yaklaşımına oturtmak büyük fayda sağlayacaktır.
Türkiye için AB ile ilişkiler bir küresel rekabet gücü meselesidir. Dolayısı ile AB ile ilişkiler Türkiye için Cumhuriyet değerleri, demokrasi standartları, milli güvenlik, ekonomik refah ve sosyal ilerleme meselesidir.
VI. AB İLE İLİŞKİLERDE MÜZAKERE VE EYLEM HATLARI
Türkiye için AB ile ilişkiler bir küresel rekabet gücü meselesidir. Dolayısı ile AB ile ilişkiler Türkiye için Cumhuriyet değerleri, demokrasi standartları, milli güvenlik, ekonomik refah ve sosyal ilerleme meselesidir. AB ile ilişkileri bu yönde, milli menfaatlerimiz odaklı, dolayısıyla vatandaş odaklı bir dış politikanın ekseninde geliştirmek Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılını belirleyecek.
Önce tarihin bize sıkı sık hatırlattığı, ispat ettiği bir tespit:
Ancak demokrasi ve ekonomisi iyi yönetilen bir Türkiye dış politikada etkili olur.
Türkiye hem Batı dünyasının içinde güçlenmeli hem de Doğuya ve Güneye, stratejik pusulada her küresel yöne daha açık bir ülke olmayı başarmalı. Bu bakış açısında zincirleme olumlu gelişmeler birbirlerini destekler: Bir taraftan Avrupa Birliği sürecinde ilerlemek. Yüksek demokratik, ekonomik ve sosyal standartlar ile, yatırım ortamı ile, bilim ve teknoloji ve de toplumsal yaşamın her alanındaki ilerlemeler ile dünyada saygın, güvenilir ve etkili olmak. Bu sayede sadece Batıda değil Doğuda ve tüm dünyada diplomasiden yatırımlara, finanstan kültürel ilişkilere her alanda çekim gücünün hızla artması.
Aynı şekilde dünyanın geri kalanı ile ilişkileri derinleştikçe, bu sefer Avrupa’da daha etkili, güçlü bir ülke olmak. Katma değeri yüksek ihracat, istihdam ve teknoloji yaratan yatırımlar, nitelikli turizm ve kültürel etki ile yıldızlaşmak. Bu formül çok net. “Avrupa mı Avrasya mı?” gibi ikilemler yersiz. Türkiye Avrupa’nın Avrasya açılım merkezi olarak dünya siyaseti ve ekonomisinde yükselir.
Bu vizyon doğrultusunda Türkiye’nin AB ile ilişikleri denkleminde parametreler değişir. Demokrasi ve ekonomi yönetimi saygın bir ülke olarak Avrupa’nın geleceğinde söz sahibi olan ve daha adaletli, kalkınmış ve yeşil bir dünya için değer yaratan bir ülke olur
Geçmişte hem AB ülkeleri hem de Türkiye ilişkilerde yalpaladı; her iki taraf da çok önemli hatalar yaptı. Bu durum sadece Avrupa’daki Türkiye karşıtlarına ve Türkiye’deki demokrasi karşıtı eğilimlere yaradı. Şimdi yeni sözler söyleme, yepyeni bir vizyon zamanı. Geçmişten ders almak ve geleceğe odaklanmak gerekiyor. Bu çerçevede hareket alanımız beş somut icraat ekseninde gelişecek: demokrasi, sosyal refah, ekonomik işbirliği, barış ve Avrupa’nın geleceği.
-
-
- Demokrasi: Süratle ve öncelikle hukuk devleti, insan hakları ve yargı reformları gerçekleştirilmeli. Bu reformlar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları içindir. Yaratıcı, girişimci, sosyal dayanışmacı, adaletli ve güvenli bir toplum ülkülerimiz için elzemdir. Böylece aynı zamanda Avrupa’da da etkili, müzakere gücü yüksek bir devlet olacağız.
-
-
- Sosyal refah: Hükümetin sosyal ilerleme icraatı aynı zamanda AB sürecinde de daha etkili bir ülkenin sağlam temellerini oluşturacaktır. Bunların başında çalışanların sosyal hakları, mutlak cinsiyet eşitliği, iş yeri güvenliği, sağlık hizmetleri, iş piyasası reformu ve kapsamlı, yaratıcı bir eğitim reformu var.
-
-
- Ekonomik kalkınma: AB ile mevcut gümrük birliği anlaşmamız 1990’lı yılların ekonomik ortamına ait. Aradan geçen yıllarda dünya değişti. Uluslararası ticarette serbestleşme arttı, internet çağına geçildi, sıfır karbon üreten ekonomi hedefleri kabul edildi, küresel dengelerde Çin ve Hindistan gibi ülkeler de ağırlık kazandı. Bu arada Avrupa Birliği de dünyanın her kıtasında ekonomik anlaşmalarını çoğalttı. Bu nedenlere AB ile aramızdaki gümrük birliği anlaşmasının modernleşmesi için müzakerelere başlamak önemli.
Kaldı ki, AB içinde de BusinessEurope, Eurochambres ve SME-United gibi iş dünyası temsil kuruluşları ve bir çok üye ülke siyasi yaklaşımı ve kanaat önderi aynı görüşte. Akılcı bir müzakere yönetimi ile AB sürecinde Türkiye’nin milli menfaatlerini ilerletmek mümkün.
AB ile ilişkilerde önceliğimiz ülkemizin ekonomik kalkınma menfaatleridir. En iyi uzmanlarımız, sendikalarımız, özel sektörümüz ve sivil toplumumuz ile ortak akıl içinde ilerlemek en doğru yöntem olur. Yeni anlaşmanın içeriğinde AB’nin dijital ekonomi, yeşil dönüşüm, enerji ve sosyal standartlar politikaları da olmalı. İşyeri güvenliği, depreme dayanıklı akıllı kentler, afet yönetimi gibi bir çok alanda AB süreci iyi bir araç.
Aynı şekilde kamu ihaleleri saydam, halka hesap veren, yolsuzlukların önünü kesen bir mevzuata kavuşur. Ayrıca tarımda verimlilik, teknoloji ve finansman ile muazzam bir ilerlemeye de AB süreci destek olur. Tüm dünya için ticaret, yatırım, turizm, teknoloji ve kültür çekim gücü yüksek bir ülke olur ülkemiz.
Müzakere gücü hızla yükselmiş bir ülke olarak göç anlaşmasını kökten değiştirirken, Türk vatandaşlarına zulme dönüşmüş olan seyahat vizesi sorunu da bu çerçevede çözülmeli. Bunun için AB içi siyaset, iç güvenlik politikaları ve hukuk denklemlerine iyi hâkim bir diplomatik atılım tasarlamak mümkün.
Hukuk devleti reformları ile daha güçlü bir demokrasi olmak, aynı zamanda dünyada saygın bir Türkiye Cumhuriyeti pasaportuna vesile olacak. Seyyahları, akademisyenleri, sanatçıları, sivil toplumu, iş insanları ve gençleri ile bir toplumun dünyaya açıklığı, o ülke için bir uluslararası rekabet gücü kaynağıdır.
-
-
- Barış: Her alanda olacağı gibi, Kıbrıs meselesinde de uluslararası camiada demokrasisi, ekonomisi ve toplumsal huzuru ile ağırlığı çok daha güçlü bir Türkiye olmak belirleyici etkendir. Kıbrıs Doğu Akdeniz’de bir barış, demokrasi, finans, turizm ve enerji üssü olabilir.
Bunun için Kıbrıs Türklerinin pazarlık konusu asla olamayacak haklarını ve KKTC’nin güvenliğini kararlılıkla savunmak ve adada iki toplumun eşit varlığına dayalı hakkaniyetli bir barış düzeni tesis etmek önceliğimiz olmalı. Kıbrıs’ta kalıcı bir barış düzeninin olumlu etkileri Karadeniz’den, Kafkasya’ya ve Orta Doğu’ya yayılacak; ilham verecek, model olacak.
-
-
- Avrupa’nın geleceği: Avrupa Birliği değişiyor. Son olarak kıtada geniş, 47 üye ülkenin katıldığı bir aidiyet çemberi adımı olan Avrupa Siyasal Topluğu girişimine olumlu yanıt vermek, doğru oldu. İlk zirve 6 Ekim 2022 Prag’da gerçekleşti. Önümüzdeki zirve 1 Haziran 2023’te Moldova’da toplanacak.
Daha sonra sırada 5 Ekim 2023’te İspanya ve 2024’de İngiltere var. Türkiye bu konuda en az üç girişimde bulunabilir: öncelikle seçimler sonrası zirveye en üst düzey katılım, bir an önce 2024’ün ikici zirvesine ev sahipliği önerisi ve de en önemlisi bu yeni siyasal çerçevenin içini enerji, yeşil dönüşüm, siber güvenlik, yapay zekâ ve göç gibi alanlarda somut politika ve uyumlu mevzuat önerileri ile geliştirmek.
Sonuçta, Avrupa’da farklılaştırılmış entegrasyon düzeni, yani esnek üyelik eksenleri oluşuyor. Bu konunun ayrıntılı hukuksal ve teknik derinliği var fakat özetle genel şema şöyle: merkezde Euro bölgesi var. Onun da içinde yer aldığı Avrupa Birliği var. Ve bunların da ötesinde bu birliğin tam üyesi olmayan fakat ekonomi ve mevzuat açılarından yakın entegrasyon içindeki ülkeler var: Türkiye, İsviçre, Norveç, İzlanda, İngiltere, Batı Balkanlar ve Karadeniz ülkeleri…
Türkiye AB’ye tam üyelik hedefini asla ama asla müzakere konusu yapmadan, bu geniş Avrupa işbirliği çemberinin içeriğini güçlendirmeli. Özellikle enerji, güvenlik, göç ve yeşil dönüşüm gibi alanlarda katkı sağlamalı, sadece Avrupa değil, dünyadaki gelişmelere önderlik yapmalı. Eşzamanlı olarak da tekrar vurgulamak gerekiyor ki, mevcut gümrük birliğini ticaret ötesinde, yeşil dönüşüm, dijital ekonomi ve sosyal politikalar alanlarını da dahil ederek güncellemeli.
Evet, özetle, Türkiye Avrupa’da saygın, Avrasya ekseninde etkili, Dünyada güçlü bir ülke olabilir.
Türk gençliği özgüvenli, dünyaya açık, dünyanın takdir ettiği bir ülkenin evlatları olarak geçirebilirler ömürlerini.
Her yaştan vatandaşımız ülkesi ile gurur duyar; adalet serpilir, yaşam standartları yükselir.
Uluslararası ilişkilerimiz ve AB politikamız da bu vizyon için gerekli icraat çerçevesinde anlam ve enerji bulur.