Develer tellal olsun, pireler berber!
Politikyol
Benim gönlümde adı adaylar arasında da geçen daha “güngörmüş” ve de “aksaçlı” bir Cumhurbaşkanı adayı var ama rahat bırakılmadığımız için nasıl bir Cumhurbaşkanı profilini tercih edeceğimizi ‘gönül rahatlığı’ ile ifade edemiyoruz.
Rivayet ederler ki inançlı Müslümanın biri, peygamberden, “kendinizi, malınızı Allaha emanet ediniz” sözünü duyduktan sonra devesini başıboş bırakır; işini gücünü yaptıktan sonra gelip devesini alır evinin yolunu tutarmış.
Günlerden bir gün devesini bıraktığı yerde bulamamış.
Hızla Hazret-i Muhammed’in huzuruna çıkmış.
“Ya Muhammed” demiş; “devem kayıp”.
“Hangi kazığa bağlamıştın?” diye sormuş Hz. Muhammed.
“Bağlamamıştım ki” diye cevap vermiş devesi kaybolan.
“Neden?” diye merak etmiş son Peygamber.
Diğeri şöyle cevap vermiş:
“Siz hep demez misiniz ki ‘canınızı da, malınızı da Allaha emanet ediniz’; ben de size güvenerek, devemi Allah’a emanet ettim.”
Hz. Muhammed, tarihe not düşülen şu sözü o an söylemiş:
“Ey Müslümanlar” demiş; “devenizi, önce sağlam kazığa bağlayıp, sonra Allah’a emanet edeceksiniz.”
GERÇEKÇİ OL İMKANSIZI İSTE!
Yeni yılın ilk günü bugün.
Öncelikle hepimiz için sağlık, mutluluk ve başarı getirmesini dilerim.
Adı üstünde “dilek” ve olmasını istediğimiz şeylerin bütünü anlamına gelir. Bir şeyin olmasını istiyorsak, onun için harekete geçmemiz lazım; tıpkı ‘devemizi sağlam kazığa bağlamak’ gibi bir durumdur bu.
Bir dileğimiz daha var; Türkiye ifade, inanç ve düşünce özgürlüğü ilkelerinin kabul gördüğü demokratik bir ülke haline gelsin.
Aklım kestiğinden beri omuz verdiğim bu dileğin, zaman zaman yaklaşılmış olsa da bir türlü gerçekleşemediğinin farkındayım; çünkü bir şeyi dilemek yetmez, onun için mücadele de etmek gerekir.
Bilinen sözdür; “mücadele edenler her zaman kazanamayabilir ama kazananlar, vazgeçmeden, pes etmeden mücadele edenlerdir”.
Mesel ile birleştirerek söylemem gerekirse dileğimizi tutalım ama aslolan, o dileğin gerçekleşmesi için mücadele etmektir.
Bu babı, ebed müddet hep yanımda taşıdığım, “gerçekçi ol, imkansızı iste” mottosuyla kapatıp, gündemimizi işgal eden “terörle iltisaklı İBB çalışanları” dolayısıyla Ekrem İmamoğlu’na gelelim.
Baştan söylemem gerekir ki sudan bahaneler üretip İmamoğlu’na soruşturma açılma olasılığına dahi itirazım var; buna hakkım da var.
Bu satırları, okuduğu şiir nedeniyle Erdoğan hakkında soruşturma açıldığında da itiraz etmiş biri olarak yazıyorum.
Önce yakın tarihimize ilişkin bir hatırlatma yapalım.
BEYOĞLU’NDA NEDEN KAYBETMİŞTİ, İSTANBUL’U NASIL KAZANMIŞTI?
Popüler siyaset çizgisi, hayli enteresan olan Erdoğan’ın 89 belediye seçimlerinde SHP Beyoğlu adayı Hüseyin Aslan’a yenildiğini kimse hatırlamıyor; 1991 seçimlerinde ‘tercihli oy’ sistemiyle partidaşı Mustafa Baş’ın dahi gerisinde kalıp milletvekili seçilememesini de…
Demek ki o tarihlerde henüz siyasal İslamcı çevrelerde dahi yeterince ilgi gören biri değilmiş.
Onu, Uzanlar’ın Star TV’sinin günlerce estirdiği ‘yalan rüzgarı’nın etkisi altında kalan dönemin SHP yönetiminin, ‘kimsesizin kimsesi’ Nurettin Sözen Hoca’yı aday yapmama kararı aldığı 1994 seçimlerinden sonra hatırlıyoruz.
Yoksullara yönelik çok başarılı çalışmalar gerçekleştiren Nurettin Hoca’nın başarılı çalışmaları görülmez hale getirilip, görülenlerin ise ‘dudak bükülecekler listesi’ne eklenmesinden ve söylediği şarkılarla hepimizde duygudaşlık illiyeti oluşturan ancak belediyecilik bilgisi, konser etkinliklerinden ibaret olan Zülfü Livaneli aday gösterilmesiyle Erdoğan’a gün doğmuştu.
İstanbul gibi sol oyların yüksek olduğu bir ilde SHP üçüncü parti olurken, 89’da Hüseyin Aslan’a, 91’de partidaşı Mustafa Baş’a yenilen Erdoğan, aldığı yüzde 25.19 oyla İstanbul’a başkan seçilmişti.
MAĞDUR OLDUĞU VARSAYILANIN YENİ BİR MAĞDUR YARATMA ISRARI…
Bir İslamcının ekonominin kalbinin attığı İstanbul’a başkan seçilmesi, amiyane tabirle herkesi “dumur”a uğratmıştı.
Bıraksalar, yaptığı belediye başkanlığıyla anılmanın ötesine geçme şansı olmayan birinden, önce bir mağdur, sonra da bir kahraman çıkartıldığını bizzat yaşadık.
Bizim kuşak, “şeytan ayrıntıda gizlidir” geleneğindendir; değil mi ki pek çok tesadüf üst üste geliyorsa arkasında iyi bir plan vardır. Beyoğlu’nda kazanamayan Erdoğan’ın sonrasında üst üste yüksek oylarla seçilir hale gelmesi bu “tesadüflerin” sonucudur.
Her sürecin bir sonu vardır.
Yaşanacak “son”un müsebbiplerinden biri İmamoğlu olabilir; İmamoğlu ekarte edilirse “biten deniz”, yeniden çoğalmaz, bu bilinmelidir.
Seçimi az bir oy farkıyla kazanmıştı İmamoğlu; bıraksalar, beş yıl boyunca diken üstünde oturmuş gibi olacaktı. Bırakmadılar; O da 800 bin oy farkıyla ve yepyeni bir liderin doğuşuyla karşılık verdi.
Açıkça söylemek gerekir ki İmamoğlu, Mansur Yavaş ile birlikte bugün artık Türk siyasetinin vazgeçilmez simalarından biri haline gelmişse bu süreçte başta Cumhurbaşkanı Erdoğan ve İçişleri Bakanı Soylu olmak üzere herkesin “onun için çalışıyor” olmasının etkisi büyüktür.
DEMOKLES’İN KILICI NİYE SALLANIYOR İMAMOĞLU’NUN ÜZERİNDE?
Biz biliyoruz ki “İBB’de ‘terörle iltisaklı’ kişiler çalışıyor” cümlesi, bumeranga benziyor; dönüp dolaşıp atan kişiyi bulacağından eminiz.
Hepsi o kadar!
Kamu yönetimi, elindeki bilgiyi, “Demokles’in kılıcı” gibi başkasını suçlamak için kullanmaz.
Ben, Erdoğan’ın Ankaralı şair Mehmet Cevat Örnek’in ‘İlahi Ordu’ şiirinin “Minareler süngü, kubbeler miğfer, Camiler kışlamız müminler asker” dizelerini okuduğu için suçlanmış olmasını da anlaşılır bulmamıştım.
“Hak yemeyen, hakkını da yedirmeyen” İmamoğlu’na gelince…
Görülüyor ki iktidar da, ille de İmamoğlu’nu mağdur etmek isteyen bir zihniyet var gibi…
Bize düşen haksızlığa karşı çıkmak, hakkını, hukukunu koruma titizliği gösteren İmamoğlu’nun yanında durmaktır.
Bu duruşumuz nedeniyle bizim gibilere “stratejik seçmen” deniyor; bu arada belirtmek isterim ki “stratejik seçmen” olmaktan bana gına geldi. Hepimiz, “ittifakların kesişme noktası”na bakıyoruz ve gönlümüzden geçeni değil de, “ülkenin menfaatleri” nedeniyle asgaride buluşmak için “bağrımıza taş basıyoruz”.
Neden?
Çünkü esasen neredeyse 200 yıllık bir serüveni bulunan Türkiye demokrasisi hala ağır aksak işlediği için biz gönlümüzden geçeni rahatlıkla dile getiremiyoruz. Benim gönlümden de adı adaylar arasında da geçen daha “güngörmüş” ve de “aksaçlı” bir Cumhurbaşkanı adayı var ama rahat bırakılmadığımız için nasıl bir Cumhurbaşkanı profilini tercih edeceğimizi ‘gönül rahatlığı’ ile ifade edemiyoruz.
Diyeceğim şu ki germeyin bizi; rahat bırakın!
Rahat bırakın ki 2022’yi ‘gönül rahatlığı’ ile yaşayalım ve tercihimizi ona göre yapalım; kim bilir belki öyle bir Türkiye kurarız ki “develer tellal olur, pireler berber”.
Yorumlar
Popüler Haberler
Yasadışı bahis operasyonu: Serdar Ortaç ve Mehmet Ali Erbil'e tutuklama talebi
Mahkeme tespit etti: Boğaziçi Üniversitesi, mülakatta usulsüzlük yapmış!
MSB kaynakları, Bosna'da görev yapan Türk askerinin pedofili suçunu doğruladı
Adaylık kulisi: 'İktidarı en mutsuz edecek' İmamoğlu-Yavaş formülü
Ahmak davası: AYM’nin İmamoğlu kararı 9 ay sonra Resmi Gazete'de
Otopsi raporu ortaya çıktı: Rojin'in ölüm nedeni belli oldu