"Darbe bitti mi ya da Matruşka Darbesi" başlıklı yazımızda  darbe girişimiyle ilgili olarak "Bu iş tek başına cemaatin işi mi? Yoksa bir koalisyon cuntanın işi mi? Koalisyon ise diğer bileşen(ler) kimler? Bu bir oyun mu? Ya da erken doğuma zorlanmış bir darbe girişimi mi? Yoksa bir öncü/ uyarıcı girişim mi? Bu darbenin arkasında dış güçler var mı? Varsa kimler ve ne murat ediyorlar?  

Tüm bu sorular elbette önemli... Ama bunlar en öncelikli sorular değil...Yanıta kavuşması gereken en öncelikli sorular, Türkiye'yi özgürlükler alanında kısa ve orta vade nelerin beklediği ve biz özgürlükçülere ne gibi görevlerin düştüğü? " demiş, bu öncelikli sorulara yanıt vermeye çalışmıştık 

Bu yazımızda ise yukarıdaki sorularla ilgili değerlendirmeler yer alacak. 

Darbenin arkasında kimler var? 

Darbenin gerçekleşiş şekli, bu süreçte yaşanan tuhaflıklar, acemilikler ve belki de hepsinden önemlisi darbenin bizzat cemaatçiler tarafından hazırlanan kumpas "balyoz darbe planı" ile arasındaki büyük benzerlikler, darbe girişiminin temel aklının ve aksiyonerinin cemaat olduğu izlenimini veriyor. Ayrıca darbenin zamanlama tercihi de başarı odaklı olmaktan çok doğrudan cemaattin kendi ihtiyaç ve sıkıntıları ile örtüşüyor. Normalde iç koşullarının hazır hale getirilmesine yönelik gerekli "darbe mühendisliği" çalışmaları yapılmadan, büyük ölçüde ordu ve bürokrasi içindeki cemaat tasfiyesi ile bağlantılı olarak harekete geçildiği görülüyor. 

Ne var ki temel ve başat aktörün cemaat olması, ABD'nin süreçten yalıtıklığı anlamına gelmiyor.  Darbe girişimi sırasında Amerikan derin devletinin bazı temsilcileri Türkiye'deydi. Darbe girişimi karşısında ABD ve Batı dünyası anlamlı bir suskunluk gösterdi.  Özlem Akarsu'nun başarılı bir habercilikle bildirdiği gibi  darbe yapan askerlerin büyük bölümü ABD'deki Naval Postgraduate School'da eğitim almak gibi ortak bir özelliğe sahipti. Darbeden sonra ABD ve Batı, darbeyi kınamaktan çok, "Erdoğan ile bu iş gitmez" eksenli mesajlar vermeye devam etti. "Darbe dolayısıyla tutuklanan askerler bizim müttefikimizdi" denilerek darbe girişimi ile ABD arasındaki ortaklık apaçık deklare edildi  vb. vb. 

Peki nasıl bir müdahillik? 

ABD'nin darbe girişimini bildiği ve "hadi peki deneyin" dediği ama aynı zamanda başarılı bir darbeden de yana olmadığı gözüküyor. Hatta ABD'nin bizzat kendisinin icazet verdiği darbenin başarılı olmasını, yine bizzat kendisinin engellemeye çalışmış olması bile muhtemel. Zira ABD Erdoğan'ı istememekle birlikte, Türkiye ile ilgili "ya hep ya hiç" noktasında da değil. Hatta AKP'yi bile gözden çıkardığı söylenemez. Bu koşullarda bir iç savaş ya da kalıcı bir istikrarsızlık doğuracak sonuçları da tercih etmemesi normal. Oysa darbe başarılı olsaydı, Türkiye büyük olasılıkla derin bir kaosa ve istikrarsızlığa yol alacaktı. 

Sermaye çevrelerinin, partilerin, sivil toplum örgütlerinin ve medyanın neredeyse fire vermeden, darbenin kaderi açısından  daha henüz erken sayılabilecek saatlerde 'darbe karşıtı' bir pozisyonda ortaklaşmaları da, bu açıdan manidar... 

Öte yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan'a Marmaris'te düzenlenecek operasyonda yaşanan - bekle(t)meler, gecik(tir)meler amacın başarılı bir darbe olmadığına, amacın "istersek yaparız"ı göstermek olduğuna ilişkin bir başka güçlü işaret sayılabilir. 

Çok muhtemeldir ki  ABD darbenin bilgisine sahiptir ve bir ölçüde de arkasındadır, ama yine çok muhtemel ki ABD açısından hedef  başarılı bir darbe yapmak değil, güçlü bir gözdağı vermektir.  Darbe bu anlamda Made in ABD değil, cemaat yapımı bir iş gibi gözükmektedir. 

Tek başına Cemaat mı? 

ABD'nin bu süreçteki rolünün boyutuna işaret sayılabilecek bir başka veri de, darbeye ağırlıkla ordu içindeki Fetullahçı kesimlerin katılmış olmasıdır. Darbe ordu içindeki bir koalisyonun  işi değildir. Cemaat örgütlenmesinin dışında darbeye tüm katılımlar siyasi ya da çıkar amaçlı  kişisel katılımlardır. Darbenin bir FETÖ organizasyonu olduğu net olarak söylenebilir. Ordu'nun ciddi bir bölümü darbede yer almamış, hatta karşıt pozisyon belirlemiştir. Ordu içindeki bu sınırlı katılım da, ABD'nin bu darbenin arkasında kuvvetle durmadığını gösteren bir veri kabul edilebilir. 

Bu bir oyun mu? Ya da erken doğuma zorlanmış bir darbe mi? 

Darbe gecesi yaşanan tuhaflıklar, acemilikler nedeniyle kamuoyunda, sosyal medyada ve bazı dış basın organlarında bu darbenin  Erdoğan ve Fidan tarafından organize edilen bir mizansen olduğuna ilişkin değerlendirmeler yer aldı.  Fetullah Gülen'in de bu yönde bir açıklaması oldu. Fakat veriler bunun bir mizansen darbe olduğu iddiasını doğrular nitelikte değil. Bağlantılar açık biçimde FETÖ'yü işaret ediyor. 

Önceden bilinen ve erken doğuma zorlanan bir darbe girişi ile karşı karşıya olmamız daha güçlü bir ihtimal. Darbeyle ilgili ilk istihbaratın MİT'e öğleden sonra ulaştığı,  Fidan'ın bu istihbaratı Genelkurmay'la paylaştığı, Genelkurmay'ın her türlü askeri hareketlenmeyi ve uçuşu durduran bir genelge yayınladığı vb. düşünülürse, Cumhurbaşkanı'nın bu darbeden neredeyse gece yarısına doğru "eniştesi" vasıtasıyla haberdar olması, başbakanın darbeyi "eşinden dostundan" öğrenmesi hiç inandırıcı gözükmüyor. Bu açıklamaların bir şeyleri perdeleme/karartma  amaçlı olduğu kanaatindeyim. Kaldı ki Rusya ve İran'ın darbeyle ilgili Erdoğan'ı öğleden sonra uyardığına ilişkin pek çok haber de basında yer aldı. 

Bütün bu gelişmeler darbenin haberinin alındığı, bazı darbecilerle/güçlerce pazarlıklar yapıldığı, darbecilerin güçsüzleşmiş biçimde ve hesapladıklarından erken zamanda harekete geçmeye zorlandığı izlenimini kuvvetlendirmekte... 

Sonuç olarak.. 

Darbe girişimi temelde cemaatın inisiyatifi olsa da, bu girişimi ABD'nin ve Batı'nın ortak ve kuvvetli bir mesajı olarak da okumak gerekli... Bu darbe girişimi ile "Erdoğan'la olmaz" mesajı  bir kez daha ve daha güçlü şekilde verilmek istenmiş gözükmektedir. 

Muhtemelen Cemaat darbenin başarılı olmasını arzulamıştır. ABD'nin ve Batı'nın hayırhah tutumunu da, kendi girişimlerine açık ve net bir destek olarak yorumlamıştır. 

Ama veriler ABD'nin "başarılı bir darbe" istemediğini, bu darbe girişiminin yalnızca kuvvetli bir uyarı olarak algılanmasını istediğini göstermektedir.  Batı dünyasınca darbe girişiminin ardından darbeyi protestodan çok,  Erdoğan'ın otoriterliği ve güvenilmezliği eksenli açıklamaların yapılması da,  darbe girişiminin mesajının şüpheye yer bırakmayacak biçimde muhataplarına iletilmesi amaçlıdır. 

Bütün bu verilere bakıldığında. FETÖ'nün tümden tasfiye edildiği koşullarda bile, darbe de dahil bir dizi müdahale riskinin varlığını ve güncelliğini hala koruduğu söylenebilir. 15 Temmuz "şiddetli bir ön uyarı" mahiyetinde gözükmektedir. 

Erdoğan'ın  içeride ulusalcı/milliyetçi güçlerle, dışarıdaysa Rusya ile yeni ittifak arayışlarına girmesi yıkılan eski iktidar bloğu yerine yenisini inşa etmeyi amaçladığı kadar, Batı ile "bir Erdoğanlı çözüm" pazarlığına oturabilmeyi amaçlayan hamleleridir. 

Peki başarılı olabilme ihtimali var mıdır? 

Bana sorarsanız, çok zor...